Soma davasında karar: 301 madencinin canı için sadece 20 yıl

Soma’da 301’den fazla madencinin katledilmesine ilişkin davada karar aşamasına gelindi. Davada “bilinçli taksirle öldürme ve yaralamaya neden olma” suçlamasıyla yargılanan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan’a 20 yıl hapis cezası verildi. Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Evinç beraat etti; mühendisler Efkan Kurt ile Adem Ormanoğlu’na ise 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 301’den fazla insanın hayatının bedeli olarak, patron Can Gürkan, sadece 6 ay hapis yatacak. Ki onu da yatıp yatmayacağı meçhul. Çünkü sanıklar daha önceden tahliye edildi.

Sanıklar “olası kastla insan öldürme” suçundan ağır cezalar almıştı. Fakat sonra Yargıtay 12. Ceza Dairesi, Ocak 2021’de sanıkların yargılandıkları maddeyi değiştirip “bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma” suçundan ceza verilmesini istedi. Bunun üzerine 4 sanığın yargılaması yeniden başladı. Ve karar duruşmasında böylesine komik cezalar verildi.

Soma davasında her tür hukuksuzluk sergilendi. Mahkeme heyetleri değiştirildi, onaylanmış olan cezalar bozuldu, binlerce sayfalık dosyanın 5 gün içinde okunduğu iddia edildi, mahkeme heyetine ve Yargıtay’a sicilleri kabarık üyeler atandı. vb… Örneğin Elbistan’da madencilerin katledilmesi davasında sanıklara para cezası veren hakim Soma’ya atandı ve bu kez Soma’da sanıkların göstermelik bir ceza ile serbest kalmalarını sağladı. Karar davası öncesinde, en önemli sanık olan Can Gürkan’ın, bir milletvekili aracılığıyla bakanlarla görüştüğü basında yer aldı. Yani davanın cezasızlıkla sonlanması için her tür girişim yapılmış, taşlar önceden döşenmişti.

Başta Can Gürkan olmak üzere tüm sanıkların savunmaları, mahkemeye gelmeden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden alındı. Buna karşın Soma davasında başından itibaren avukatlık yapan ve bu tür davalara baktığı için tutuklanan avukat Selçuk Kozağaçlı’nın Silivri Cezaevi’nden katılma talebi reddedildi. Madenci ailelerinin avukatları, “sanıksız yargılama yapıyorsunuz ama bizim avukatımızın duruşmaya katılmasını engelliyorsunuz” diyerek bu karara karşı çıktı. Keza mahkeme heyetinin değişmesini talep ettiler, fakat bu talepleri kabul edilmedi. Ve önceden hazırlanmış olan karar, resmen ilan edildi.

Bunun üzerine aileler ve avukatlar büyük tepki gösterdiler. Madenci yakını bir kadın, hakim kürsüsüne ayakkabı fırlattı, karar yuhalandı. Avukat Nergis Aslan, “Katliamın üzerinden 7 yıl geçti, gözlerimiz ne kepazelikler gördü; sermayeyi koruyan, kollayan patronlara arka çıkan tüm devlet kamu görevlileri, tüm sermayedarlar bir gün hesap verecek, biz kazanacağız” dedi. Avukat Can Atlalay ise “Bu memlekette kimse ekmeğini kazanırken öldürülmesin diyedir davamız, bundan sonrasını bırakmayacağız” dedi.

 

Sanıkları aklama davası

Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı olarak kayıtlara geçmişti Soma katliamı. 13 Mayıs 2014 günü, Manisa-Soma’daki kömür madeninde çıkan yangın, 301’den fazla işçinin ölümüne neden olmuştu.

Soma davası, katliamdan yaklaşık bir yıl sonra 13 Nisan 2015 tarihinde başladı. O sırada 8’i tutuklu olan 45 sanığın içerisinde müfettişler de dahil hiçbir kamu görevlisi yoktu. Soma Kömürleri AŞ Holding Başkanı Alp Gürkan ve asıl işveren konumundaki TKİ Ege Linyit İşletmesi yöneticileri yargılanmadılar.

Soma katliamında sermaye, devlet, sendika ilişkisi apaçık ortadayken, dava sürecinde şirket patronları sorumluluk almıyor, kamunun sorumluluğu ise tamamıyla göz ardı ediliyordu. Çalışma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı gibi kurumlar dava konusu olmaktan çıkarıldı. Yine devletin, sermayenin çıkarına ön ayak olduğu taşeron çalışma sisteminin, rödovansın, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın, kamu ihalelerinin esamesi okunmuyordu. Yargılanan sanıklar ise, ağız birliği etmişcesine katliamda ölen mühendis Mehmet Efe’yi suçlayarak sıyrılmaya çalıştılar. Bilirkişilerin hazırladıkları raporları kabul etmediler.

Bu durum duruşmaya katılan ailelerin büyük tepkisini çekti. Aileler ilk duruşmadan son duruşmaya dek mahkemelere kitlesel biçimde geldiler. Fakat karşılarında hep polisi buldular. Sanki madende yakınlarını kaybeden aileler suçluşmuş gibi, onlar saldırıya uğradılar, duruşmalara alınmadılar. Aileler ve avukatlar, her defasında direnerek duruşmaya katılıp tepkilerini ortaya koyabildiler.

İlk duruşmada da sanıkların yalanlarını maden işçileri ortaya serdi. Duruşmada söz alan işçilerden Bahri Yıldırım,“Ben bu zamana kadar denetçilerin yeraltına indiğine hiç şahit olmadım, müfettişler yer içer rahatlarına bakar” dedi. Abdülhakim Bilen, “Madende müfettişler gelmeden 15-20 gün önce haberimiz olurdu, peki neden müfettişler yargılanmıyor” diye sordu. “Sıcak kömür çıkıyordu. Bunu emniyetçiler de görüyordu. Fakat herhangi bir tedbir alınmıyordu. Havalandırma yok derecede azdı” diye anlattı durumu Aşkın Akgül. Ekrem Erecek’in “madende önce kömür sonra emniyet derler” sözleri ise, madencinin, patronlar tarafından yazılmış “fıtrat”ını özetlemeye yetiyordu. Ayrıca Musa Uysal, “Ben işe başlarken herhangi bir eğitim ya da kurs almadım, ama kağıda imza attım” diyerek, işçilerin hiçbir eğitim almadan madenlere sokulduğunu ifade ediyordu.

Katliamdan sağ çıkan işçilerin anlatımları, katliamın göz göre göre işlendiğini ortaya koydu. Ocak uzun zamandan beri sıcaktı, yetkililer defalarca önlem alınması için uyarılmış, fakat sonuç alınamamıştı. Yapılan denetimler göstermelikti. Karbondioksit miktarını ölçen sensörler defalarca yüksek çıkmış, fakat üretim durdurulmamıştı. İşçiler sürekli daha fazla kömür çıkarmaya zorlanmışlardı. Gaz maskelerinin uygun olmadığı, bozuk olduğu, yıllarca kontrolden geçirilmediği ise aşikardı.

Ölen madencilerin yakınları, sanıkların suçu kabul etmemesine ve asıl suçluların yargılanmamasına öfkeliydiler. Ölen bir madenci eşinin ağzından dökülen, “Bunlar daha küçükler ama sıra gerçek sorumlulara da gelecek. Gerekirse devlet yargılansın. Davamızın sonuna kadar peşindeyiz” sözleri, oynanan oyunun farkında olduklarını gösteriyordu.

Olağanüstü güvenlik önlemleriyle başladı ve bitti duruşmalar. Bu güvenlik önlemleri sadece patronları korumak içindi. 301 işçi can vermişti, buna karşılık bir patronun bile ceza alması istenmemişti. Erdoğan katliamdan sonra Soma’da yaptığı konuşmada, “ölümün madencinin fıtratında olduğunu” söyleyecek ve tepki gösteren madenci yakınları Erdoğan’ın korumaları tarafından tekmelenip gözaltına alıncaktı.

Kısacası Soma davası, başladığı günden itibaren patronların korunduğu, işçilerin suçlandığı, ölen madenci yakınlarının darp edildiği, itip-kakıldığı bir şekilde sürdü ve öyle de bitti.

 

Adalet yoksa barış da yok!

Soma davası, kapitalist sistemde adaletin olmadığını, tüm devlet kurumları gibi mahkemlerin de patronları koruduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu göstermelik cezaları bile, madenci ailelerinin, devrimci-demokrat avukatların, kitle örgütlerinin çabaları sonucu vermek zorunda kaldılar. Böylesine gözler önünde olan ve Türkiye’nin en büyük işçi katliamı olarak geçen bir davada bile, patronları korudular.

Neredeyse bütün iş cinayetlerinde hiç bir patron yargılanmadı, ceza almadı. En fazla bir-kaç mühendis ya da iş güvenliği uzmanı “günah keçisi” olarak sanık yapıldı, onlara da çok düşük cezalar verilerek mahkemeler kapatıldı. Son olarak Sakarya-Hendek’te patlama sonucu katledilen işçilerin duruşmasında yaşananlar, bunun bir başka kanıtıdır. Sırtlarını devlete, AKP’li bürokratlara dayayan patronlar, bütün suçlarını örtbas ederek işçileri ölesiye çalıştırmaya devam ediyorlar. Soma’da 301 işçinin ölümünden sonra da aynı koşullarda işçiler maden ocaklarına sürüldü ve yine iş cinayetlerinde madenciler can verdi.

Soma dahil, işçi katliamları davaları, Türkiye işçi sınıfının davasıdır. Kuralsızlaşmayla, taşeronlaşmayla beraber artan işçi cinayetlerini düşündüğümüzde, bu davalar sınıf mücadelesinden bağımsız ele alınamaz. Ve ancak sınıf mücadelesini yükselterek gerçek suçluların yargılanması, ceza almaları sağlanabilir. Fakat bu sömürü sistemi yok edilmeden ne işçi katliamları son bulur, ne de gerçek adalet yerini bulur.

Bunlara da bakabilirsiniz

Rojava’ya saldırılar İsviçre’de protesto edildi

Türkiye ordusunun Rojava’ya ve Irak Kürdistanı’na dönük saldırıları, İsviçre-Basel’de kitlesel bir yürüyüşle protesto edildi. Şehrin …

Yeni “çözüm süreci” kimin ihtiyacı?

TBMM’nin 1 Ekim’deki açılışında, Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına gelip tokalaşması, “yeni çözüm süreci”nin başladığının …

Devrim Kartalı Remzi Basalak

Remzi Basalak, 1963 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Az topraklı çiftçi bir ailenin çocuğuydu. İlkokulu …