Erdoğan-Biden görüşmesinden çıkan; Afganistan’a bekçilik

14 Haziran günü Brüksel’de toplanan NATO zirvesi, Erdoğan için ABD ile ilişkileri düzeltmede bir fırsat olarak görülmüştü. Biden ile tam da istediği fırsatı yakaladı. Kapalı kapılar ardında, neyin pazarlığının yapıldığı, hangi sözlerin, hangi vaatlerin gündeme geldiği bilinmiyor. Bilinen tek şey, bu görüşmede sonrasında Türkiye’nin Afganistan’a bekçilik görevini üstlendiği ve “hamdolsun” Ermeni Soykırımı konusunun gündeme getirilmediği oldu.

Ülke içindeki ekonomik ve siyasi kriz ile birleşen sağlık krizi, Erdoğan’ı giderek daha fazla yıpratan bir etki yaratıyor. Erdoğan, içeride ne zaman sıkışsa, kitle hareketi ne zaman yükselse, dışarıdan aldığı dış desteklerle ömrünü uzatmayı başarmıştı. Şimdi de ABD’den gelecek ekonomik-siyasi destek için her tavizi vermeye, her geri adımı atmaya hazır bir konumda. ABD de bunun farkında. Zirve sırasında Biden’in aniden yaklaşıp yumruk-tokalaşması için elini uzattığı sırada Erdoğan’ın kalkmaya fırsat bulamadığı, bu nedenle de Biden’in elini öpüyormuş gibi göründüğü fotoğraf karesinin, özel olarak hazırlandığını düşünmek yanlış olmaz. Financial Times gibi çok önemli bir gazetenin, bu fotoğrafı “Erdoğan Biden’i selamlarken” başlığıyla ön sayfadan yayınlaması da, yine ABD’nin Türkiye’yi ne kadar ezdiğinin göstergesi oldu.

 

Erdoğan Afganistan’da ne arıyor

Afganistan artık ABD açısından “kaybedilmiş” bir ülke. Bu teslimiyeti, Afganistan’a dair atılan bütün adımlarda görüyoruz.

ABD, 3. Emperyalist Savaş’ın ilk etabı olarak 2001 yılında başlattığı Afganistan işgalinde, hiç bir dönem hakimiyet kurmayı başaramadı. Savaşarak Taliban’ı kontrol altına alamayınca, parayla satın almayı denedi. Uzun yıllardır Taliban’a bir servet ödeyerek, bazı bölgelerde “savaşmama” pozisyonu oluşturdu. Böylece Taliban başkente yürümeyi durdurdu, ABD de dünyaya Afgan savaşında kontrolü sağlamış gibi bir imaj vermeyi başardı. 4 bine yakın ABD askerinin öldüğü Afgan savaşının maliyeti ABD için 2 trilyon doları geçti.

Ancak son dönemde bu denge de bozuldu. Bütün ülkeyi ele geçirebilecek güçte olan Taliban, verilenle yetinmeyi reddetti. Bu koşullarda ABD’ye, “şerefli bir geri çekiliş” için tek seçenek olarak Taliban’la masaya oturmak kaldı. Bir süredir bu görüşmeler yapılıyordu. Gelinen aşamada, ABD’nin Afganistan’dan çekilmekten başka bir yolu kalmadı.

ABD’nin bu yenilgisini kendisi için fırsata çevirmeye çalışan Erdoğan, burada devreye girdi. NATO toplantısı yaklaşırken, ABD’nin bıraktığı Afganistan görevine talip olduğunu duyurdu.

Bu görevle bir çok kazanımı birden elde etmeyi planlıyor Erdoğan. En başta S-400’ler konusunda ABD’nin çok öfkeli olduğunu biliyor; bunları Rusya’ya geri gönderemediği için, Afganistan bekçiliği gibi çok büyük bir görevi üstlenerek ABD’nin öfkesini dindirmek istiyor. İkincisi, Afganistan’a gittiği koşulda, ABD’den ve NATO’dan büyük miktarda para desteği alacağını biliyor; bu para desteğini Türkiye’nin yerle bir olmuş ekonomisine cansuyu yapmak istiyor. Üçüncüsü, Erdoğan’ın talip olduğu Kabil Havalimanı, Afganistan’ın, dolayısıyla Afgan uyuşturucusunun dünyaya açılan kapısı. Son yıllarda dünyanın en önemli uyuşturucu merkezine-dağıtım noktasına dönüşmüş olan Türkiye için, Kabil Havalimanı’na “çökmek”, Afgan uyuşturucusunu da kontrol altına alma olanağı veriyor.

Ancak Afganistan, bu planları bile kaldıramayacak kadar karışık bir ülke konumunda. Temmuz ayının ilk günlerinde, Taliban ilk defa bir eyalet merkezine saldırdı ve ele geçirdi. Bugüne kadar kırsal bölgeleri ve ilçeleri ele geçiriyor, eyalet merkezlerine girmiyordu. Ardından bir hapishaneyi ele geçirdi ve mahkumların büyük çoğunluğunu serbest bıraktı. Durum öylesine kontrolden çıktı ki, Afgan hükümet görevlileri ve Afgan ordusunun askerleri ülkeden kaçıyor. Binlerce askerin Tacikistan’a sığındığı görülüyor.

Dahası, ABD de arkasına bakmadan kaçmaya başladı. Başkent Kabil’e çok yakın bir noktada bulunan Bagram’daki ABD askeri üssü, Afgan hükümetine haber vermeden, sessiz sedasız boşaltıldı; ABD askerleri uçaklarına binip, ülkelerine geri döndü. NATO, Afganistan’dan tamamen çekilmek için 11 Eylül’e kadar süre belirlemişti; ABD bu süreyi 30 Ağustos’a çektiğini duyurdu.

İşte Türkiye, böyle bir ülkeye bekçilik yapmak için gönüllü oluyor. Yoksul askerin canı değerli değil ne de olsa!..

 

“Türkiye’nin yeri

ABD’nin yanı” mıdır?

Türkiye’nin değil, ama Erdoğan’ın ABD’nin yanında yer almak, ABD’nin çıkarlarına göre konumlanmak için seferber olduğu ortada.

ABD, son günlerde üstüste yapılan zirvelerde (G-7, NATO ve ABD-AB zirveleri) iki konuyu hedefe çakmış durumda. Birincisi Çin’in önlenemez yükselişinin durdurulması, diğeri ise Rusya’nın kuşatılması. Erdoğan, iki konuda da görev üstlendi.

Afganistan ve Pakistan, Çin’in Kuşak ve Yol Projesi için kilit öneme sahip bir güzergahın üzerinde. ABD istihbaratı, ABD’nin çıkışının ardından Afgan rejiminin en geç 6 ay içinde çökeceğini belirtiyor. İstihbarat, bu çöküşün yanısıra bir iç savaş da öngörüyor. ABD, kendisinin hakim olamadığı bu toprakları, Çin’in de kullanmasını engellemek için Taliban’ın önünü açıyor. Ve Türkiye, burada üstleneceği görevle, bu savaşın bir parçası olmaya hazırlanıyor.

Diğer taraftan Erdoğan, Rusya’yı kuşatma projesi açısından önemli bütün ülkelerle ilişkilerini arttırdı. Ukrayna’ya ve Polonya’ya SİHA satıyor, Kırım konusunda Ukrayna’yı destekliyor, Kafkas savaşına müdahil olup Azerbaycan ile ilişkilerini güçlendiriyor. Bunlar Rusya’yı fazlasıyla kızdırmış durumda. Yanısıra Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği konusunda da ABD’nin yanında duruyor; üstelik AB ülkeleri Rusya karşı çıktığı için bu ülkelerin üyeliğini bekletirken… Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkeden 3’ü NATO üyesi zaten, Ukrayna ve Gürcistan da NATO’ya alındığında Rusya tek başına kalacak ve Karadeniz bir “NATO gölü” olacak. Bu nedenle Ukrayna ve Gürcistan konuları Rusya için hayati önemde.

Bu koşullarda Erdoğan, tercihini açıkça ABD’den yana yapmış görünüyor. ABD’nin elinde bulunan Erdoğan’la ilgili kozların (Halkbank davası başta olmak üzere) buna zorunlu kıldığı anlaşılıyor.

Erdoğan’ın kendi “özüne” dönüp ABD ile ilişkileri güçlendirmeye çalışması şaşırtıcı değil. Ancak Afganistan’a asker göndermek gibi, doğrudan kitlelerin tepkisini çeken sözler vermiş olması, onun hem içeride kitle desteğini, hem de dışarıda güç ve prestij kaybetmeye devam edeceğini gösteriyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …