9 Eylül 1979-Vedat Çataltepe
Genç yaşta ihtilalci komünistlerin saflarına katılmıştı. Semtinde sivil faşistlere karşı nöbet tutarken, karşısına çıkan gece bekçisinin açtığı ateş sonucu şehit düştü. Öldüğünde 17 yaşındaydı.
29 Eylül 1980-Osman Yaşar Yoldaşcan
Üniversite sınavlarını birincilikle kazanmış, ODTÜ Fizik bölümünün en parlak öğrencisi olmuştu. Ama o bütün yeteneğini devrim ve sosyalizm için kullandı. 12 Eylül faşist cuntasını “gelecekleri varsa, görecekleri de var” diye karşıladı. Ve tüm örgütü “hücum ruhu” ile donattı. Karanlığa sıkılan “ilk kurşun”, güneşe yollanan “ilk selam” oldu. İhtilalci komünistlerin 12 Eylül gibi zorlu bir sınavdan başı dik çıkmasında ve direnişçi mayanın tutmasında baş mimardı Yoldaşcan. Kendisini ideolojik-siyasi ve askeri olarak sürekli geliştirendi. Teknik bilgisi ve yaratıcılığıyla yeraltı matbaasının kurulup gelişmesini sağladı. Gerçekleştirdiği bir çok eylem polis tarafından çözülemedi. Yaşasaydı “devrimimizin generali” olacak özelliklere sahipti.
8 Eylül 1981- Selma Aybal
18 yaşında baskı komitesinde çalışıyordu. Darbenin en zor ve karanlık günlerinde işçileri emekçileri yoksun bırakmadı bildirilerden. Fakat hain Adil Özbek’in verdiği bilgilerle pusu kuran polisler onu yakaladılar. Yaralı halde işkenceye alındı ve ölümüne sustu. Sonrasında bu hain, yoldaşları tarafından ölümle cezalandırılacaktı.
25 Ekim 1981- Ataman İnce
14 yaşında devrim davasına adanmış yüreği, ’71 devrimcileriyle buluşmuş, Denizlerle aynı koğuşu paylaşmıştı. Sonraki yıllarda Adana ve İstanbul’da il komitesinde görev aldı, bu illerde mücadelenin ve örgütün gelişimine büyük katkıları oldu. 12 Eylül yıllarında yenilgi ruh halini kırmak için yoğun çaba sarfetti. Bu çaba içindeyken İstanbul-Kartal’da düştü polislerin eline. Soğanlı Karakolu’na götürüldü ve yoğun işkencelere maruz kaldı. Ama ağzından “ben komünistim” dışında bir şey duyamadılar. O, mücadelenin her cephesinde olduğu gibi, başeğmez bir savaşçı olarak ölümsüzleşti. Cansız bedenini kimsesizler mezarında saklamaya çalıştılar. Mezarı bulundu ve istediği gibi Osman Yaşar Yoldaşcan’ın yanına, İstanbul Silivri Mezarlığı’na defnedildi.
23 Ekim 1992- Şaban Budak
Yoksul bir ailenin çocuğu olarak Niğde’de doğdu. Hem çalıştı, hem okudu yıllarca. 1980’li yılların başlarında İTÜ Elektrik Mühendisliği’ni kazandı. 1988’de ihtilalci komünistlerle tanıştığında halen İTÜ’de okuyor ve bir matbaada çalışıyordu. Önce teknik bilgisiyle destek verdi, sonrasında bir daha kopmamacasına bütünleşti. Bir kere kararını verdikten sonra arkasına bakmadan yürüyenlerdendi. ’89 sonrası çıkan yeraltı yayınlarında onun payı büyüktür. Eylemci kişiliğiyle öne çıktı ve Adana’ya gönderildi. Sonra Adana İl Komitesi üyeliğine getirildi. Ve kendinden önce şehit düşen ihtilalci komünistler gibi, son mermisine kadar çatışarak, sloganlar atarak ölümsüzleşti…
23 Ekim 1992- Remzi Basalak
17 yaşında bir alüminyum fabrikasında çalışırken tanıştı komünistlerle. Fabrikada, okulda, semtte her yerde faaliyet yürüttü. Baskı komitesinden askeri komiteye, hemen her alanda görev aldı. 1992 Ekim’inde Adana’da gerçekleşen bir kamulaştırma eyleminden sonra yakalandığında, “teşhir masası”na bastı tekmeyi. Masanın üzerindeki paralar, silah ve dokümanlar savruldu yere. Polisler öfkeyle saldırdılar üzerine. O gece işkenceyle öldürdüler onu. Ama Remzi’nin teşhir masasına inen tekmesinin izi hep kaldı. Ve işkenceciler o uygulamadan vazgeçmek zorunda kaldılar. O, M. Fatih Öktülmüş’ün iyi bir öğrencisiydi. Fatih’in direnişini ileri taşımak gerektiğini söylerdi hep, öyle de yaptı… Teşhir masasının arkasında durmamaya önceden karar vermişti; ölümü pahasına yaşama geçirdi.
30 Ekim 1992- Sezai Ekinci
İhtilalci komünist hareketin kurucularındandır. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde okuduğu yıllarda mücadeleye atıldı. Grup yapısından örgüte sıçramada önemli bir rol oynadı. 1979 Şubat’ındaki İleri Militanlar Toplantısı’nda İsmail Cüneyt’le birlikte “buradan örgüt çıkacak” diyerek net tavır koyan bir önder oldu. Çok genç yaşta MK’da görev aldı. Ufak-tefek, naif yapısından beklenmeyecek tarzda, askeri yönden oldukça gelişkindi. İdeolojik-siyasal olarak da kendini sürekli geliştirip yeniledi. ‘80 sonrası atılımda, onun siyasal ürünlerinin rolü büyük olmuştur. 12 Eylül işkencehanelerinde 100 günü aşkın gözaltı süresinde direnişin; Mamak zindanında yenilgiden zafere yürüyüşün simgesi oldu. Ne yazık ki bir trafik kazasında çok genç bir yaşta yitirdik onu.
14 Ekim 1993- Nilgün Gök
İTÜ Elektrik Mühendisliği öğrencisi iken Basın-Yayın işgaline katıldı ve ilk tutsaklığını yaşadı. İhtilalci komünistlerle burada tanıştı, ölümüne dek sürecek birlikteliğin ilk adımlarını attı. Hem okuyup araştıran, hem de pratik faaliyetlere katılan yapısıyla hızla gelişti. Genç Komünarlar’ın en seçkin militanlarından biri haline geldi. “Yoldaşcan Müfrezesi”nin üyesi oldu, birçok eylemine katıldı. Bu eylemlerden birinde arkadan gelen hain bir kurşunla yaralandı, yoldaşları tarafından hastaneye götürülürken şehit düştü…Maraşlı bir ailenin kızıydı, sonra proletarya ve ezilen halkların kızı oldu. “Kürdistan’a askere gitme” afişlerini yaparken yakalandığında işkenceciler karşısında koyduğu tavırla düşmanın bile saygısını kazandı. Kısa mücadele yaşantısına yılları sığdırma arzusuyla koşarcasına sonsuzluğa ulaştı…