Direnişte olan Xiaomi-Salcomp işçilerine 22 Eylül günü dayanışma ziyareti gerçekleştirdik.
Çin sermayeli Xiaomi’nin Türkiye’de Salcomp ortaklığı ile kurduğu Avcılar’daki fabrikada yaklaşık 800 işçi çalışıyor ve cep telefonu üretimi yapılıyor. Avcılar fabrikası, Xiaomi’nin Çin, Hindistan ve Endonezya’nın ardından kurduğu 4. fabrika. Fabrikaların herbirinin en ucuz üretim yapan yerlerde açılmış olması çarpıcı. Bu fabrikada işçiler, ağır sömürü koşullarına karşı sendikalaştıkları için işten atıldılar ve direnişe geçtiler.
Direniş yerine vardığımızda, işçiler sabırsızlıkla heyecanla içerde fabrika yöneticileriyle görüşme yapan sendika yöneticilerini bekliyorlardı. Cuma günü bir görüşme yapıldığını, bu görüşmede sözlü anlaşmaya varıldığını öğrenmiştik. Esas anlaşmanın yapılıp yapılmayacağı o gün belli olacaktı.
İşçileri selamlayarak hemen sohbete başlıyoruz. Çok geçmeden sendika yöneticileri fabrika bahçesinde gözüktüler. Bir işçi “sendikacılar gülüyor, demek ki her şey yolunda” diyor. İçerden çıkan sendikacılar anlaşmaya vardıklarını, atılan bütün işçilerin işe geri alındığını, 1 Ekim itibarıyla toplu iş görüşmesine başlayacaklarını söylüyor. Alkışlar kopuyor, işçiler birbirine sarılıyor. Bu anı işçilerle paylaşmanın duygusunu yaşamak çok güzel. Bu arada tanıdık bir işçiyle karşılaşıyoruz. Açıklamadan sonra “Gebze ve Çerkezköy’den gelenler otobüslerine binip gidebilir” anonsu duyuluyor. Bunların Gebze’den Çerkezköy’den çalışmaya gelenler olmadığını, sendika tarafından dayanışmaya getirilen işçiler olduğunu öğreniyoruz. Bu da Türk Metal sendikasının burayı çok önemsediğini gösteriyor.
Bir grup işçiyle bir yere oturup direniş hakkında konuşmamızı sürdürüyoruz. İşçiler, Xiaomi-Salcomp’ın Çinli bir firma olduğunu, açılalı daha 7-8 ay olduğunu söylüyorlar. Fabrikada 720 kişinin çalıştığını, ilk başlarda 3 vardiya sisteminin olduğunu, fakat 3 vardiya sisteminin kısa sürdüğünü, 2 vardiyaya düşürerek çalışma süresini 10 saate çıkardıklarını söylüyor ve çalışma saatlerinin ne kadar uzun olduğunu belirtiyorlar. Kadın işçiler, ücretlerin düşük olduğunu, ücretlerde kesintiler yapıldığını ve geç verildiğini, düzenli verilmediğini, mesai ücretlerinin verilmediğini, tuvalete giderken yöneticilerin dakika tutuklarını, yemeklerini tozlu ortamda, tezgah başında yediklerini, yemekhanenin yeni yapıldığını söylüyor. Bu çalışma koşullarına karşı itiraz ettiklerini, itiraz edenlerin işten çıkarıldığını ekliyorlar.
Bütün bu nedenlerden dolayı sendikaya üye oluyorlar. Sendikal çoğunluk sağlandıktan sonra 15 kişi işten atılıyor, bunun üzerine üretimi durduruyorlar. Ama işten atmalar devam ediyor. Toplamda 120 işçinin işten atılmasıyla, direniş kitlesel bir hal alıyor. Direnişin son bir haftası böyle gerçekleşiyor. Bizim gittiğimiz gün, (aynı zamanda direnişin son günü) 20 günü aşkın bir süre direndiklerini söylediler.
İşe ilk giren işçilerden biri, fabrika ilk açıldığında 60 kişi çalıştıklarını, çalışma koşullarının kötü olması ve ücretlerin verilmemesi üzerine üretimi durdurduklarını, verilen sözler üzerine tekrar çalışmaya başladıklarını belirti. Aynı işçi bu eylemden sonra 5 arkadaş olarak sendikalaşma için harekete geçtiklerini ve ilk önce DİSK’e bağlı Birleşik Metal-iş sendikasına gittiklerini söyledi. Fakat bu çalışmayı yürüten 4 işçi Nisan ayında işten atılıyor, buna karşın Birleşik Metal sendikasının onlara yeterince sahip çıkmaması üzerine sendikalaşma çabası kesintiye uğruyor. Daha sonra başka bir işçi, Türk Metal sendikasıyla bağ kurduğunu söylüyor. Türk Metal gibi işbirlikçi-faşist bir sendika ise, Birleşik Metal ile rekabetten veya fabrikanın patronunun Çinli olmasından dolayı olsa gerek, kendisinden hiç beklenmeyecek biçimde işçilerin sorunlarıyla ilgileniyor. Bir düğün salonunda toplantı yapıyorlar, fabrika önünde bildiri dağıtıyorlar ve kısa sürede çoğunluğu sağlamayı başarıyorlar.
İşçiler direniş günlerinin iyi geçtiğini, neredeyse hepsinin ilk kez sendikalı olduklarını ve ilk direnişlerini yaşadıklarını, bunlardan çok şey öğrendiklerini ifade ettiler. Direniş eğittiği gibi işçilerin yaratıcılığını da geliştirmiş! Direniş süresi boyunca patronların işçiler kullanmasın diye tuvaletleri kilitlediğini, dışardaki işçilerle içerdeki işçiler buluşmasın diye tel örgüleri yükselttiklerini, telefonları güvenlik kulübesinde şarj etmeyi yasakladıklarını anlattıktan sonra, bu engelleri nasıl aştıklarını şöyle aktardılar: Telefonları otobüslerde şarj ettik, tel örgüleri keserek içerdeki arkadaşlarla görüştük, her gün içeri girmeyi başardık… “Biz bu fabrikanın çalışanıyız, fabrikanın her şeyini, yerini biliriz” diyorlar ve önlemlerin vız geldiğini söylüyorlar gülerek…
İşçilerin kazanımlarını ve coşkularını paylaşıyoruz; TİS sürecinde de başarılar dileyerek ayrılıyoruz.