Makbule Berktaş Ana’mızı, 31 Ekim gününün ilk saatlerinde, geçirdiği kalp krizi nedeniyle kaybettik.
O bütün devrimcilerin anasıydı. “Ama öyle yanar-dönerlerin değil, gerçek devrimcilerin anası” derdi. 1980 yılından itibaren ömrü cezaevi yollarında-önlerinde geçti. Ölüm oruçları döneminde Ankara’yı mesken tuttu. Böyle bir eylem sırasında kulağına gelen tazyikli suyla devrildiğini ve hala kulağında ağrı kaldığını söylerdi.
Defalarca gözaltına alındı. Avukatlar, “senin davaların, çocuklarının davalarından daha çok oldu” dediklerinde gururlandı. Gözaltında çocukları gibi direndi, ifade bile vermedi.
O, 9 yaşından itibaren çalışan bir emekçiydi. Çocuk işçi olarak fabrikalarda ucuz işgücü sömürüsüne tabi tutuldu. Fabrikada, tezgaha yetişebilmek için ayağının altına kasalar konduğunu anlatırdı. Müfettişler geldiğinde, onu sakladıklarını…
Yıllarca tarlalarda pamuk topladı. En hızlı, en fazla toplayan, rekorlar kırandı. Kazandığı parayı zarfıyla birlikte annesine getirirdi.
Evlendikten sonra da çilesi bitmedi. Dantel dokuyarak çocuklarını büyüttü. Okul çağlarına geldiğinde ise, bu şekilde çocuklarını okutamayacağını anladı ve Almanya’ya işçi olarak gitti. 1974 yılında Almanya’ya gitti. Hastanelerde, otellerde en zor işlerde çalıştı, her gurbetçi gibi. “Tırnaklarımın arasında hala Almanların pisliği var” derdi.
Ama o tam bir emekçiydi. İşini her zaman en iyi şekilde yapardı. O yüzden Almanların da sevgisini, saygısını kazanmıştı. Çalıştığı hastaneden tanıdığı bir çok Alman doktor ve hemşireyle yıllarca ilişkisini sürdürdü.
“Bir evim olsun, bir de çocuklarımı okutabilseydim” diyerek her zorluğa katlandı. Evi alacak parayı kazandıktan sonra ülkeye döndü.
O yıllar faşizme karşı mücadelenin yükseldiği yıllardı. Çocukları da bu kavganın içine atılmıştı. O çocuklarını çok seven, onlara değer veren bir anneydi. Önce çocuklarını yalnız bırakmamak için hep peşlerinden gitti. Cezaevleri, işkenceler, mahkemeler gibi, hiç görmediği yerleri gördü. Sonra çocuklarının yolunun doğru olduğuna inandı. Onlarla yoldaş oldu. Diğer devrimcileri de kendi çocuğu olarak benimsedi. Cezaevi ziyaretlerinde, hepsini görmeye, hepsinin ihtiyacını karşılamaya çalıştı.
O bir Kürt kızıydı; bununla da gurur duyuyordu. Sonra bir Aleviyle evlendi; Alevilerin can yoldaşı oldu. Halkların kardeşliğine inandı. Hrant Dink katledildiğinde, “Kardeşimsin Hrant” dövizini alarak yürüdü. Halkların birleşik mücadelesinden yana oldu hep. Bütün anneler gibi, “birlik olun” derdi.
Oğlu Belediye’den atıldığında, atılan tüm işçilerle birlikte günlerce Adana’dan Ankara’ya yürüdü. Direnen her işçi-emekçiyle birlikte atardı yüreği.
12 Eylül analarından belki son kalanlardan biriydi. “Kaç ana kaldık” diye hayıflanırdı. En çok sevdiği sloganlardan biri, “Anaların öfkesi katilleri boğacak”tı. Buna tüm kalbiyle inandı.
Adana’da İHD’nin kurulmasına öncülük etti. İHD kurucularından oldu. Yıllarca yönetim kurulu dahil olmak üzere her kademesinde yer aldı; çalıştı. Bastonla yürüyemediği zamanlarda bile İHD etkinliklerini kaçırmadı.
Kapısı, sofrası yüreği bütün devrimcilere açık oldu. İşkencecileri ise asla affetmeyeceğini yinelerdi.
O emekçi bir anaydı. Çok güzel bir anaydı. Sonra çok güzel bir babaanne oldu. Mahalledeki gençlerin halasıydı. Tüm devrimcilerin ise anası… Ama gerçek devrimcilerin! Kendisine böyle denmesinden çok memnun olurdu.
Tüm devrimcilerin anası Makbule Berktaş! Seni unutmayacağız! “Hayırlı evlat”ların olmaya çalışacağız!
1 Kasım 2021
(Cenaze töreninde yapılan konuşmadır.)