AKP, eğitimi tarikatlara teslim ediyor; tarikatlar ise, çocuklara dönük tecavüzler ve ölümlerle gündemden düşmüyor. Antalya’da ALİMDER’in kaçak yurdunda kalan bir üniversite öğrencisi, başı kesilerek öldürüldü. Yurtta aşçı olarak çalışan İhsan Güney, üniversite öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul’u, yurdun yemekhanesinde başını keserek katletti. Gencecik bir öğrenciyi hayattan koparan bu vahşi ölüm, tarikatlara teslim edilen eğitim sisteminin gerçek yüzünü bir kere daha ortaya serdi.
Türkiye’ye biçilen dinci-gerici rol
12 Eylül sonrası toplumun dincileştirilmesi için başlatılan saldırı, AKP döneminde hız kazanmıştı. Bu sistemli bir politikaydı ve birden fazla sebebi vardı.
Birincisi, 12 Eylül öncesinde toplumsal mücadelenin yükseliş düzeyi egemen sınıfları fazlasıyla korkutmuştu. Sınıf mücadelesi yükselmiş, baskı ve sömürü politikalarına karşı direniş büyümüş, egemenlerin kitleleri istedikleri gibi yönetme olanakları zayıflamıştı. Bunun “panzehir”i dincileştirme saldırısı olarak gündeme getirildi. Düşünmeyen, sorgulamayan, itiraz etmeyen; dolayısıyla sömürüye karşı direnmeyen bir toplum yaratmanın en etkili yöntemlerinden birisi dinci-gericiliğin yaygınlaştırılmasıdır çünkü. Bu nedenle, Kenan Evren’in cunta lideri olarak ülkeyi yönettiği 1980’lerin başlarından itibaren, bu yönde çabalar artırıldı.
İkincisi, ABD Sovyetler Birliği’ni “çevreleme” amacıyla geliştirdiği “Yeşil Kuşak Projesi” kapsamında, Türkiye’ye “daha fazla Müslümanlaşma” ve bölgedeki Müslüman ülkelerin liderliğini üstlenme görevini verdi. Bu politika kapsamında, Türkiye’deki dinci-gerici örgütlenme yaygınlaştırıldı.
Üçüncüsü, özellikle Suriye savaşının başlaması sonrasında, IŞİD gibi cihatçı çeteler güçlendirilirken, bu çetelerin ayak bastığı, güç kazandığı, lojistik sağladığı merkez olarak Türkiye görev aldı. Bu görev, IŞİD ile birlikte, Türkiye’deki gerici-cihatçı zemini, bilinçli ve sistemli olarak güçlendirmeyi getirdi.
Böylece, hem iç hem de dış etkenlerin biraraya gelmesiyle, ülkemiz tarikatların, cemaatlerin yuvalandığı, toplumsal hayatın dinci gerici temelde yeniden örgütlendiği bir alana dönüştürüldü. Türbanın serbestleştirilmesinden, sınav sorularının çalınmasına kadar hemen her cephede, bu politika kendisini gösterdi. Aynı süreçte devrimci yapılanmalara ağır darbeler indirildi; böylece önlerindeki en önemli engel de zayıflatılmış oldu. 2000 sonrasında Kürt hareketi ile birlikte reformist yapıların da AKP gericiliği ile uzlaşan tutumları, süreci hızlandırdı.
Tüm bu tablo, AKP’nin dayandığı dinci-şeriatçı ideolojinin daha kolay ve hızlı biçimde yayılmasını kolaylaştırdı. Dinci gerici bir toplum yaratmanın en önemli ayağı olan eğitim konusu ise, sistemli biçimde yöneldikleri alan oldu. Bu yönde pervasız bir yönelim içine girdiler.
Tarikatlar yurtlarında ölüm var, sömürü var
İmam-Hatip okullarının ve Kuran kurslarının yaygınlaştırılması, en açıktan ve en hızlı biçimde yaptıkları şeydi. Ancak daha perde arkasında kalan, bu nedenle ilk anda farkedilmeyen bir çok konuda, dinci-gerici alanı genişlettiler. Mesela köy ilkokulları kapatıldı ve “taşımalı eğitim” sınırlandırıldı; böylece ilkokul çağındaki çocuklarını okutmak isteyen aileler, kendilerine gösterilen tarikat yurtlarına çocuklarını teslim etmek zorunda kaldılar.
Adana-Aladağ’daki yurt yangını, devlet-tarikat işbirliğinin somut örneklerinden biriydi. Köylerinde okul olmadığı için yatılı öğrenim talebiyle Aladağ’da Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvuran aileler, devletin doğrudan adres olarak gösterdiği bu yurda, ilköğretim çağındaki küçük kız çocuklarını yerleştirmek zorunda kalmışlardı. 2016 yılında, Süleymancılar tarikatına ait olan bu binada çıkan yangında, 11 kız çocuğu yanarak can verdi.
Sadece ilköğretim kademesinde değil, eğitimin her alanında tarikat yurtları yaygınlaştırıldı. Yoksul çocuklar, eğitimlerine devam etmek için tek seçenek olarak, ücretsiz (ya da çok düşük ücretle) kalabildikleri, ancak karşılığında namaz, sohbet vb. dayatmalara maruz kaldıkları, bu dayatmaların cinsel sömürü ile daha da pekiştirildiği yurtlara mahkum kaldılar.
Bu dönemde özellikle üniversite öğrencilerinin kalması gereken devlet yurtları kapatıldı ya da tarikatlara tahsis edildi. Tarikat yurtları ise ülkenin dört bir yanında yaygınlaştırıldı, sayısı artırıldı. Yurtların büyük bir bölümü denetimden uzak, sağlıksız, kaçak koşullarda inşa edilen apartmanlara dönüştürüldü.
Tarikat yurtlarında kalan çocuklara dönük cinsel istismar konusunda ise sayısız haber çıktı. Bu duruma müdahale etmesi gereken “Aile Bakanı”, “bir defadan bir şey çıkmaz” sözleriyle bu cinsel saldırıları meşrulaştırdı. Öyle bir tablo oluştu ki, tarikat yurtlarında kalan ya da Kuran kurslarına giden çocukların içinde, cinsel saldırıya uğramayanlar istisna o ldu.
Tarikatlar eğitimin her alanında
AKP dönemi, devlet-tarikat işbirliğinin çok somut biçimde gözler önüne serildiği bir dönemdi. Devlet, eğitimin çeşitli kademelerinden adım adım çekildi, tarikatlara alan açtı.
Mesela, 2006’da 1723 olan tarikat yurdu sayısı, 2021 yılında yüzde 93 artarak 3 bin 331’e çıktı. Kaldı ki bunlar resmi rakamlar; kaydı olmadan kaçak faaliyet yürüten tarikat yurtlarının sayısı ise bilinmiyor; 150 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Son olarak Mehmet Sami Tuğrul’un katledildiği ALİMDER binasının kaçak olduğu ortaya çıktı.
Öğrenciler bu yurtlarda düşük ücretlerle kalırken, devlet bu yurtlara öğrenci başına büyük miktarlarda ödeme yaptı. “Vakıf ve Derneklere Ait Yurtlarda Barınan Öğrencilere Yapılacak Yardım” başlığı altında çıkartılan yönetmelikle, tarikatlara milyonlarca lira devlet yardımı yapılması garanti altına alındı. Ensar Vakfı ile Bilal Erdoğan’ın yönettiği TÜGVA ve TÜRGEV bu ödenekten en büyük payı alan kurumlar oldu. Süleymancıların ülke genelindeki öğrenci yurdu sayısı 2 bini aştı. Menzil tarikatı Semerkant adı altında, İsmailağa Cemaati, Marifet Derneği adıyla yüzlerce öğrenci yurdu kurdular.
Sadece mali değil, ideolojik olarak eğitimdeki tarikat müdahalesi güçlendirildi. Tarikatlar mensuplarının okullarda “Din dersi öğretmeni” olarak görev yapmasının önü açıldı; öğrenciler camiye namaza götürüldü; okullardaki “seçmeli ders” uygulaması sadece dini konulara ayrıldı; Kuran kurslarının denetimi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak Diyanet’e bırakıldı ve okul öncesi çocuklar için Kuran kursları açıldı…
Sadece 8 yıllık ilköğretimin zorunlu olmaktan çıkartılıp 4+4+4 sisteminin getirilmesi bile, kız çocukları başta olmak üzere çocukların eğitim hakkını gaspeden, Kuran kurslarına devamı güçlendiren bir uygulamaydı.
* * *
Tarikat yurtları ve öğrencilerin barınma hakkı sorununun en doğrudan çözümü, devletin ucuz, sağlıklı, insanca yaşam olanaklarına sahip öğrenci yurtları inşa etmesi ve eğitimin, her kademede “erişilebilir” olmasını sağlamasıdır.
Genel olarak eğitimin dinci-gericileştirilmesine karşı ise, eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim hakkı için mücadeleyi yükseltmek gerekir.