“Sokağa çıkmayın”cılar yine görev başında

Kitleler ne zaman sokağa çıksa, ne zaman taleplerini kendiliğinden öfke patlamaları ile ifade etmeye yönelse, “sokağa çıkmayın”, “provokasyonlara gelmeyin”ciler hemen koşarak sahneye çıkıyorlar. Bu defa da öyle oldu.

23 Kasım’dan itibaren sokak eylemleri ve “hükümet istifa” çağrıları yükselince, “muhalefet” olduğu iddiasındaki düzen partilerinin “sokağa çıkmayın” çağrıları peşpeşe geldi. Her dönem görevleri “yangın söndürücülük” olan bu düzen partileri, bu defa da rollerini oynadılar. Düzenin “bekası”nı korumak, onlar için kitlelerin yaşadığı açlık ve sefaletten daha büyük bir önem taşıyordu. Öfke sokağa taşmışken, bu öfkeyi yine “seçim vaadi” içine hapsedebilmek için, AKP’nin yanında saf tuttular ve “sokağa çıkmayın” çağrısı yaptılar.

Başlangıçta işçi ve emekçiler, bu çağrıları ezip geçti ve polisin baskısına, AKP’nin tehditlerine rağmen sokaklara çıktı, protestolarını gerçekleştirdi. Ancak en “işçi dostu”, “solcu” görünen kesimlerin “umut” vaadeden sistemli çalışmaları sonucunda, hareket sönümlendi.

Başrolde elbette DİSK vardı. Sokak eylemleri başladığı anda, hareketin kendisini aşmasından korkan DİSK, hemen “fabrikalarda ve kent merkezlerinde basın açıklamaları, kitlesel eylemler” yapacağını duyurdu. Eylem programı ise, tam bir “itfaiyeci” yöntemiyle hazırlanmıştı. İlk gün (24 Kasım) sadece fabrikalarda eylem yaptılar. 25 ve 26 Kasım için “kent merkezleri” demişlerdi; İstanbul’da yapılacak açıklama son güne bırakıldı; zaten artık kitle hareketi durulmuştu.

CHP ise kitleleri pasifize etme konusunda çok daha etkili bir yöntemi devreye soktu. “Mitingler yapacağız” dedi; ilk mitingin 4 Aralık günü (23 Kasım eylemlerinden tam 11 gün sonra) Mersin’de yapılacağını duyurdu. Bu 11 gün, hareketi soğutmak için yeterli bir süreydi zaten. Yer seçimi de aynı “yangınsöndürücü” mantıkla yapılmıştı: Mersin’deki mitinge 100 binden fazla insan katılmışken, Çukurova bölgesinin tam göbeğinde bulunan ve önemli bir tarım ve sanayi birikimine sahip olan Adana’da yapılacak bir mitinge katılım, belki de 1 milyon kişiyi aşabilirdi.

Amaç, kitlelerin ateşini söndürmek, beklenti yaratmak, kendiliğinden hareketin kontrolden çıkarak devlet için tehdide dönüşmesini engellemekti. CHP, Mersin’de bir gövde gösterisi yaptı; miting sırasında “Hükümet istifa” sloganı atanlar, “İstifa etmesine gerek yok, biz sandıkta zaten göndereceğiz” diyerek susturuldu; bir kere daha tüm umutlar seçim sandığına havale edildi, bir kere daha kitleler ağır ekonomik ve siyasi baskılar altında ezilip yokedilirken beklemeye mahkum bırakıldı; bir kere daha kitlelerin sömürülmesine devam edilmesi için patronlara olanak tanındı. CHP görevini yapmış, egemen sınıflar hükümet değişikliği için hazır oluncaya kadar zaman kazandırmıştı. Zaten Mersin mitinginin ardından ikinci bir miting yeri ve tarihi verilmemiş olması da, görevini başarmış olduğunu gösteriyordu.

Ancak bu durum geçicidir, dönemseldir. Kitle hareketi, önüne çıkan bütün engelleri ezip geçerek, kendi kurtuluş mücadelesini verecek dinamiklere sahiptir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Denizler, Mahir ve Kaypakkaya için afişleme

6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya ve 30 Mart’ta Mahir Çayan’ın ölüm yıldönümleri …

Özgür Özel’e saldırının amacı ne olursa olsun TOPLUMSAL DİRENİŞ SÜRECEK!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sırrı Süreyya Önder’in AKM’de yapılan anma töreninden çıkarken saldırıya uğradı. …

“Taksim’i zorlayan binlerce yürek…”

“ve cellat uyandı yatağında bir gece tanrım dedi bu ne zor bilmece öldükçe çoğalıyor adamlar …