Kazakistan’da doğalgaz fiyatlarına yüzde 51 oranında zam yapılması üzerine, kitleler sokaklara döküldü. 2 Ocak günü başlayan protestoların ardından, hükümet istifa etmek zorunda kaldı, zamlar geri alındı; ancak eylemler bitmedi.
Kazakistan, kitle hareketi yüksek olan, protesto gösterilerine alışkın bir ülke değil. 1989’dan 2019 yılına kadar ülkeyi yöneten Nursultan Nazarbayev döneminin ağır baskıcı yönetme tarzı, bunun nedenlerinden biri. Ancak Sovyetler Birliği döneminde ücretsiz olan ısınma, barınma gibi temel haklardaki kayıplar ve artan yoksullaşma, kitlelerin öfkesine neden oluyordu. Yılbaşında gelen zamlar ise, patlama noktasına dönüştü. 2 Ocak günü, bir çok kentte kitleler sokaklara döküldü.
Hükümetin ilk tepkisi eylemlerin başlangıç noktası olan Almatı ve Mangistau kentlerinde OHAL ilan ederek eylemleri bastırmaya çalışmak oldu. Ancak bir kere kitleler sokaklara çıkmıştı; eylemler yayılmaya devam etti. Önce işçilerin daha yoğun yaşadığı batı kentlerine, salı günü de ülkenin tamamına yayıldı eylemler.
Devletin pervasızca saldırısı da eylemleri durduramadı. Pek çok yerde kitleye biber gazı ve şok bombalarıyla saldıran polis, onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu. Ama bu saldırılar, kitlenin direnişini de, çatışmaları da büyüten bir etki yarattı. Eylemciler kamu binalarını bastı, valilik ve belediye binalarını işgal etti, karakolları ateşe verdi, iktidar partisinin genel merkezini tahrip etti. Kitleye saldıran asker ve polis de eylemcilerin hedefindeydi. Polis araçları yakıldı, zırhlı araçlar eylemciler tarafından ele geçirildi, bazı askerler rehin alındı. Eylemciler, eski başkan Nursultan Nazarbayev’in heykellerini de hedef aldı; yıkılan heykel görüntüleri basında yer aldı. Bu süreçte 200’den fazla eylemcinin gözaltına alındığı açıklandı. Eksi 20 derecelerdeki aşırı soğuk havaya ve kar yağışına rağmen eylemler hız kesmeden devam etti.
Devletin saldırıları kitleleri durdurmaya yetmeyince, bu defa devlet geri adım atmak zorunda kaldı. Akaryakıt zammını göstericilerin talep ettiği fiyatın da altına indirdiler; temel gıda ürünlerinde indirim yapacaklarını söylediler; hatta 5 Ocak günü hükümet istifa etti… Ancak sokaklardaki eylem bitmedi. Kitle, atılan geri adımlarla yetinmeyeceğini gösterdi.
Zamların nedeni olarak “uluslararası piyasalardaki durum” gerekçe gösterilmişti. Oysa Kazakistan zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip bir ülke. Yani dışarıdan ithalat yapan değil, kendi üretimini piyasaya süren; bu yanıyla da ülke içinde petrol ve doğalgaz ürünlerini daha ucuza satabilecek olanaklara sahip. Üstelik bu süreçte petrol-doğalgaz ihracatına ara vermeden devam etti. Bu gerçekler, kitlelerin daha da öfkelenmesine neden oluyor.
Kazakistan işçi ve emekçileri, uzun baskı yıllarında seslerini duyuramamış olmalarına rağmen, bugün sokaklara çıkarak hak gasplarına karşı direniyorlar. Devletin attığı geri adımlar, onların coşkusunu da eylemini de büyütüyor. Kazanmalarının tek yolunun halkın mücadele gücü olduğunu görüyor ve gösteriyorlar.
Kendiliğinden ayaklanmaya ABD müdahalesi
Dergimiz yayına hazırlanırken, Kazakistan’ın Almatı kentinde yaşanan eylemlerin nitelik değiştirdiği haberleri çıkmaya başladı. Afganistan’dan ve Suudi Arabistan’dan gelen cihatçı çetelerin polis ve askerle çatışmaya girdiği, 9 asker ve polisin öldürüldüğü yönünde haberler duyuldu. Eylemcilerden de onlarcasının öldüğü söyleniyor. Bazı Kazak zenginlerinin, özellikle eski devlet başkanı Nazarbayev’in ailesinin uçakla bölgeden tahliye edildiği, Rusya’ya kaçtıkları ileri sürülüyor. Bu arada Türkiye başta olmak üzere bir çok ülke Kazakistan’a uçak seferlerini iptal etti.
Görünen o ki, ülkede yaşanan belirsizlikten ve kargaşadan yararlanan ABD emperyalizmi, Kazakistan’a müdahale etmenin yollarını arıyor. Zengin petrol ve doğalgaz yatakları ve Orta Asya’nın kalbindeki stratejik konumuyla Kazakistan, bütün emperyalistler için önem taşıyan bir ülkedir. Ekonomik ilişkilerini Çin ile güçlendirmekte olan (Çin’in dünya hegemonyasının aracı olan Kuşak ve Yol Projesini ilk olarak Kazakistan’da yapılan bir toplantıda açıklamış olması önemlidir mesela) Kazakistan, aynı zamanda Rusya’nın Kafkaslardaki NATO’su olan KGAÖ’ye (Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü) üyedir. Keza Rusya ve Çin’in birlikte ABD’ye karşı ekonomik-siyasi bir alternatif olarak oluşturmak için kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de kurucu üyesidir.
Rusya açısından daha özel bir önem taşımaktadır Kazakistan. Eski Sovyetler Birliği’nin içinde yeralan bir bölge olmasının ötesinde, 19 milyonluk nüfusunun 6 milyonu, yani yaklaşık 3’te biri Rus asıllıdır. Ayrıca SB’nin uzay araştırmaları açısından büyük önem taşıyan Baykonur uzay üssü, ülkenin dağılmasının ardından Kazakistan topraklarında kalmıştır; bugün Rusya aynı üste uzay çalışmalarına devam etmektedir.
Almatı’daki protestolar, kitlelerin öfke patlaması olmaktan uzaklaşıp, ABD’den destek alan ve devletle silahlı çatışmaya giren bir niteliğe dönüşünce, Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, Rusya’dan ve KGAÖ’den yardım ve müdahale istedi; Rusya da, kendisiyle çok uzun bir sınırı bulunan, bu yanıyla büyük önem taşıyan Kazakistan’ın bu çağrısını kabul ettiğini, asker göndererek müdahale edeceğini duyurdu. Bu açıklamalar, Kazak hükümetinin nerede durduğunu da, Almatı’daki saldırıların menşeini de ortaya koymaktadır.
* * *
Kazakistan’da başlayan kitle hareketinin bugün Almatı başta olmak üzere bazı kentlerde farklı bir boyuta geçmiş olması, kafaları karıştırmaktadır. Oysa ikisini birbirinden ayırmak gerekir. Hareketin başlangıç noktası, akaryakıt zamlarına karşı yükselen kitle öfkesidir. SB’nin dağılmasının ardından ülkede yaşanan ağır yoksullaşmaya duyulan tepkinin birikimidir. Ülkenin kişi başına düşen milli geliri 26 bin dolar civarında olmasına rağmen, ayda 10 ila 50 dolarlık gelirle geçinmeye çalışan kitlelerin patlamasıdır.
Ve devrimci bir önderlikten yoksun olan “kendiliğinden kitle hareketleri”, emperyalist çıkar hesaplarının payandası haline dönüşebilir. Devrimci bir önderlik harekete yön vermediği zaman, her türden gerici, faşist gruplar ya da başka bir ideolojik akım, bu hareketin önderliğini ele geçirebilir.
Bu durum, o bölgedeki kitlelerin ağır ekonomik-siyasi baskılara duyduğu öfkeyi de; hareketi başlatan unsurun yüksek akaryakıt zamlarıyla kitleleri bunaltan sömürü politikaları olduğu gerçeğini de değiştirmez. Buna benzer bir durumu, Arap Ayaklanmaları döneminde Mısır başta olmak üzere bir çok ülkede gördük.
Bugün Kazakistan’da OHAL ilanı, onlarca insanın öldürülmesi ve Rusya’nın askeri müdahalesiyle hareket bastırılmaya çalışılırken, halkın pervasızca sömürülmesinden dolayı işlerin bu noktaya geldiği gerçeğini unutmamak gerekir.