Devrimci kurumlar arasında güç ve eylem birliği sorunu, devrimimizin yakıcı sorunlarından biridir. Özellikle kritik dönemlerde öne çıkar ve kendisini dayatır. Yine öyle bir süreçten geçiyoruz.
Başını ABD’nin çektiği emperyalist savaş sürüyor. Emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşım kavgasının asıl olarak Ortadoğu’da yoğunlaşması, Türkiye’yi savaşın “merkez üssü” haline getirdi. “Ilımlı İslam” projesiyle AKP’nin işbaşına getirilmesi de bunun bir sonucuydu. Fakat ABD kendi başlattığı savaşta yenildikçe, işbirlikçileriyle olan ilişkileri de bozulmaya başladı. Son yıllarda Erdoğan’ın Rusya ve Çin emperyalistleriyle bağlarını geliştirme çabası, ABD’ye karşı pazarlık gücünü arttırma girişimidir. Diğer yandan her emperyalist güç ve onların işbirlikçileri Türkiye pazarını genişletme, Türkiye’yi kendi safına çekme çabası içindedir. Özellikle emperyalist savaş dönemlerinde kapışma daha şiddetli olmaktadır.
AKP’nin yaklaşık 20 yıl gibi uzun bir süre işbaşında kalabilmesi, bu konjonktürde gerçekleşmiştir. Elbette en önemli faktör, işçi ve emekçi kesimlerin örgütsüzlüğü, komünist ve devrimci güçlerin zayıf ve dağınık olmasıdır. Bu durum burjuva muhalefeti de etkisizleştirmekte, yönetimin uzun yıllar kalabilmesini sağlamaktadır. Buna rağmen Gezi başta olmak üzere Türkiye tarihinin en büyük halk ayaklanması da, son derece önemli işçi-emekçi direnişleri de AKP döneminde gerçekleşti. AKP giderek kitle desteğini yitirdi; buna bağlı olarak burjuva klikler arası savaşta önemli darbeler aldı. Bugüne dek seçim hileleri, baskı ve şiddetle uzattığı ömrünün de sonuna geldi. Ancak her diktatör gibi Erdoğan da bu “son”u engelleyebilmek için her yolu deniyor; saldırılarını daha da arttırıyor.
Bugün işçi ve emekçiler, bir yanda Erdoğan yönetiminin artan baskısı ve saldırıları; diğer yanda işsizliğin devasa boyutlara ulaşması, açlığın somut bir tehlike halini almasıyla; ekonomik, siyasi, sosyal, ahlaki çok yönlü bir kriz ve çöküntüyle karşı karşıyadır. Bunlara bir de pandemi koşullarında depreşen sağlık krizi eklenmiştir. Her gün bir uçak dolusu insanın ölmesi adeta kanıksanmıştır. Ve bunların ezici çoğunluğu işçi-emekçidir.
Bu koşullarda burjuva muhalefete düşen görev, kitleleri “erken seçim” beklentisiyle oyalamak, bütün bu zorluklara katlanmasını, sabretmesini sağlamak; bu arada sömürü çarklarının dönmeye devam etmesini ve burjuvazinin kar rekorlarını garanti altına almaktır. Kitlelerin olası patlama riski bu şekilde ötelenmeye çalışılmaktadır. Halkın Erdoğan yönetimine olan tepkisini, “Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin” raddesine getirip kendilerine alan açma peşindedirler. “Tek adam rejimi”ne karşı “parlamenter sistemi” yeniden allayıp pullamakta, çözüm diye halka faşizmin biçimleri arasında tercih yapması dayatılmaktadır.
“İktidarı”-muhalefetiyle asıl kilitlendikleri şey, kitlelerin artan öfkesinin sokağa, eyleme taşmaması; en önemlisi de devrimci bir alternatife yönelmemesidir. Erdoğan açıkça tehdit ederek, faşist-gerici çeteleri öne sürerek bunu yapmaktadır; muhalif partiler ise kitleleri sokaktan uzak tutarak, herşeyin seçimlerde değişeceği yanılsaması yaratarak aynı amaca hizmet etmektedir. Aralarında böylesi bir işbölümü vardır.
Fakat koşullar öylesine kötüleşmektedir ki, olası patlamalar kaçınılmazdır. Nitekim en son Kazakistan’da yaşanan halk ayaklanması, ekonomik ve siyasi baskıların bir noktada isyana yol açacağının somut göstergesi olmuştur. TBMM’deki dört partinin (AKP, CHP, MHP, İYİP) Kazakistan yönetiminin yanında olduklarını belirten ortak imzalı bir metin yayınlamaları, hepsinin halk hareketinden ne denli korktuğunu ve halka karşı birlik içinde olduklarını gösteren son örnektir.
Sonuç olarak işçi ve emekçiler, Türkiye tarihinin en zor ekonomik ve siyasi koşulları içinde bulunuyor. Fakat sendikal anlamda dahi örgütsüzlüğün pençesinde kıvranıyor. İşbirlikçi-uzlaşmacı sendikaların ekonomik anlamda bile dertlerine derman olmadıklarını görüyor. İşçiler arasında intiharların artmasının sebebi, bu çaresizliktir. Dışa patlamayan öfkenin içe patlaması, aile içi şiddetin artması, her tür yozluğun, çürümenin yayılması, bununla bağlantılıdır. Devrimci bir alternatifin yaratılmadığı koşullarda, ağırlaşan sömürü ve baskı, toplumsal çürümeyi beraberinde getirmektedir.
Bu boğucu ortamdan kurtulabilmenin tek yolu, devrimci bir çıkış gösterebilmek, böyle bir odak yaratabilmektir. Son dönemde yeniden gündemleşen devrimci güç ve eylem birliğinin hayati önemi de buradadır.
* * *
2021 1 Mayısı öncesi pandemi koşullarında ve devletin tüm yasaklarına rağmen 1 Mayıs’ı kutlama iradesini ortaya koyan kurumların biraraya gelmesiyle bir birlik oluştu. 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin yıldönümü de bu birlik tarafından kutlandı. Ardından artan işçi kıyımı ve hak gasplarına karşı bir miting yapma hedefiyle çeşitli etkinlikler, eylemler örgütlendi. 24 Ekim işçi-emekçi mitingi, sendika konfederasyonlarına rağmen başarıyla tamamlandı. Son olarak “insanca yaşayacak asgari ücret” kampanyası da başarılı oldu. Bu etkinlikler uzlaşmacı sendikaları da harekete geçmeye zorladı, uzun süreden sonra mitingler yaptılar.
Bu süre zarfında birliğin kalıcı hale gelmesi yönünde öneriler gelse de, ağırlıklı görüş somut sorunlar etrafında biraraya gelmesi şeklinde oldu. Fakat “asgari ücret” kampanyasının ardından birliğin bir programının olması ve kalıcılaşması yeniden gündemleşti.
Biz başından itibaren devrimci birliklerin kurulmasından ve kalıcılaşmasından yana olduk. “Savaşa ve Faşizme karşı birlik” şeklinde önerilerimiz oldu. Özellikle Gezi Direnişi döneminde ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında birlik çabalarımızı arttırdık. (Ayrıntılı bilgi için o tarihlerde çıkan yayınlarımıza bakılabilir.) Bu yönde kimi girişimler olsa da yetersiz kalındı. Fakat birlik konusunda olumlu-olumsuz önemli bir tecrübe ve birikim oluştu.
Şimdi yine böyle bir sürecin içindeyiz. Yaklaşık 9 aylık bir pratiğin üzerinden birliği kalıcı hale getirme aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Bunca yıllık tecrübe ve birikim, bize yol göstermelidir. Bu konuda ilk elde söyleyeceklerimiz şunlardır:
1- Program üzerine yürüteceğimiz tartışmalar, somut sorunlarla ilgili çalışmalarımızın önüne geçmemelidir. Birlik, önüne yeni kampanyalar koymalı ve faaliyetlerini sürdürmelidir. Örneğin şu an kitlelerin yakıcı sorunu olan zamların geri alınması için eylemler sürdürülmelidir. Daha önceki birlik deneyimleri göstermiştir ki, program tartışmalarına boğulup eylemlerden uzaklaşmak, birliklerin etkisizleşmesini ve dağılmasını getirmiştir.
2- Devrimci güç ve eylem birlikleri, birçok devrimci, demokrat kurumun biraraya gelmesiyle oluşmaktadır. Programların uzun ve ayrıntılı olması, bileşenlerin anlaşmazlık noktalarını çoğaltmaktan başka bir işe yaramaz. Onun için olabildiğince özlü, kısa bir program çıkarılmalıdır. “Biz neden biraradayız, kime karşıyız, ne için mücadele ediyoruz, neyi hedefliyoruz” gibi temel sorulara yanıt veren nitelikte olması yeterlidir. Bunları da 4-5 madde halinde sıralamak mümkündür. (Somut olarak sıralayıp üzerinde tartışabiliriz.)
3- Çıkış noktamız “güç ve eylem birliği” olmalıdır. “Cephe”ler, birliklerin yaşam bulduğu ve pratik içinde piştiği koşullarda gerçekleşir. Dolayısıyla birlikleri büyütmek ve yetkinleştirmek, cephesel örgütlenmenin de en önemli adımı olacaktır. Diğer yandan birliği olabildiğince geniş tutmalı, dar grupsal yaklaşımlardan uzak durmalı, devrimin çıkarlarını esas almalıyız. Burada temel kriter, birliğin ilkeleridir. Belirlenen ilkeleri kabul eden her kuruma, birliğin kapısı açık olmalıdır.
4- Bu noktada birliğin programı kadar iç yapısı, disiplini önem kazanır. “Eylemde birlik, ajitasyon-propagandada serbestlik” ilkesi doğrultusunda bileşenlerin kendini ifade etmesi sağlanmalıdır. Ancak bunun faydacı bir şekilde kullanmasına prim verilmemeli, alınan kararlar herkesi bağlamalıdır. Bileşenlerin toplantılara düzenli katılması, aldığı görevleri yerine getirmesi gibi kriterler belirlenmeli, buna uygun davranmayanlara yaptırımlar olmalıdır. Kendimizi, birliğimizi ciddiye almamız bunu gerektirir.
5- Bugüne dek birliklerde görülen bir diğer eksiklik de -sözü çok edilmesine rağmen- yerel ayaklarının kurulmamış olmasıdır. Oysa yerel ayakları olmayan bir birlik, eylem ve etki gücünü kendi eliyle zayıflatır. Yerel ayakları, başta emekçi semtler olmak üzere işyerleri ve okullara kadar uzatmak mümkündür. Dahası, İstanbul’la sınırlı kalmayıp diğer illere yayılabilir. Nitekim 1 Mayıs’tan bu yana varlığını sürdüren ve başarılı bir faaliyet yürüten birlik, diğer illere de örnek teşkil etmiş, benzer birlikler kurulmuştur. Bunları daha sistemli, koordineli hale getirmek ve merkezi birliklere dönüştürmek hedeflenmelidir.
* * *
Birlik, lafı çok edilen ama yaşama geçirilmesi zor olan bir konudur. Samimiyet, ciddiyet, özen ve büyük çaba gerektirir. Bunların denek taşı da pratiktir. Sözle eyleminin bir olmasıdır. Onun için zamana yaymadan bu süreci tamamlamalı, birliğimizi daha ileriye taşımalıyız.
Bugün gerek karşı-devrim cephesinde, gerekse devrim cephesinde birlikler, ittifaklar, bloklaşmalar hız kazanmıştır. Bunun yaklaşan seçimle doğrudan ilgisi vardır. Fakat bizim birliğimiz “seçim endeksli” bir birlik değildir. Kuruluşu da öyle olmamıştır. Kuşkusuz seçimlere dair değerlendirmelerimiz, faaliyetlerimiz olacaktır. Ancak aslolan “işçi ve emekçilerin, ezilen halkların hak ve özgürlükler mücadelesine önderlik edebilmek”tir. Bizi diğerlerinden farklı ve devrimci kılan; sınıf eksenli mücadeleyi esas almak ve bunu devrim-sosyalizm perspektifiyle yürütmektir. Bu farkı, sadece programımızda değil pratiğimizle de ortaya koyabildiğimiz oranda, işçi ve emekçilerin arayışlarına yanıt olabilir, gerçekten devrimci bir odak haline gelebiliriz.
Harcadığımız emeğin boşa gitmemesi, daha önemlisi yarattığımız umut ve beklentinin heba olmaması, bu konuda göstereceğimiz çabaya ve sorumluluğa bağlı olacaktır. Her bileşenin bu bilinçle hareket etmesi dileği ve inancıyla…
– Gücümüz Birliğimizdir!
– Savaşa ve faşizme karşı birleşelim-örgütlenelim- savaşalım!
– Yaşasın devrim ve sosyalizm!
14 Ocak 2022
Proleter DEVRİMCİ DURUŞ
Birlik’e dair somut öneriler
Birlik konusunda düşüncelerimizi 14 Ocak 2022 tarihli yazımızda ortaya koymuştuk. Sözkonusu yazımızda, birliğin kalıcı hale gelmesini desteklediğimizi, bu yöndeki önerilerin sözlü-yazılı sunulmasını, ancak program üzerine tartışmaların, faaliyetleri-eylemleri durdurmaması gerektiğini belirtmiştik. Keza programın olabildiğince özlü ve kısa olmasını, aksi halde ayrılık noktalarını çoğaltacağını ifade etmiştik. “Biz neden biraradayız, kime karşıyız, ne için mücadele ediyoruz, neyi hedefliyoruz” gibi temel sorulara yanıt vermesinin yeterli olacağını vurguladık.
Şimdi bu sorulara kendi adımıza verdiğimiz yanıtları sıralıyoruz. Bu aynı zamanda birliğin ilkeleri-programı konusunda önerilerimizi somutlamak olacaktır.
A-Mücadele perspektifi
1-Bizler, devletin ağırlaşan sömürü ve baskı politikalarına karşı mücadele için biraraya gelen devrimci-demokrat kurumlarız.
2-Emperyalizme, faşizme, şovenizme ve her türden gericiliğe karşı savaşıyoruz.
3-İşçi ve emekçilerin, ezilen halkların ve toplulukların hak ve özgürlüklerini savunuyor, bunun mücadelesini veriyoruz. Sadece ülkemizin değil, tüm dünya işçi ve emekçilerinin, halklarının yanındayız; enternasyonalist dayanışma içinde eylemlerini, direnişlerini, ayaklanmalarını destekliyoruz.
4-Bu mücadelenin ancak devrim ve sosyalizm hedefiyle verildiği koşulda başarıya ulaşacağına inanıyor ve bu doğrultuda mücadeleyi yükseltiyoruz.
5-Mücadelenin sınıf eksenli verilmesi gerektiğini, gerçek kurtuluşun işçi sınıfının önderliğinde diğer emekçi kesimlerin birleşik mücadelesiyle olacağını savunuyoruz.
B-Amacı, çalışma ilkeleri
1-Birliğimiz, devrimci-demokrat kurumların güç ve eylem birliğidir. Kriz ve savaşın yükü altında ezilen halkımızın arayışlarına yanıt olmayı, “devrimci bir odak” haline gelmeyi amaçlamaktadır. Bunun için mücadelenin ateşi içinde birliğini güçlendirip pekiştirmeye çalışmaktadır.
2-Birliğimiz, bugün İstanbul ile sınırlıdır. Ancak ülke çapında merkezi birliği yaratmayı amaçlamaktadır. Bileşenleri bulunduğu her ilde biraraya gelmeli, birliğin merkezileşmesine katkı sağlamalıdır. İllerde oluşan birlikler; semtlerde, fabrikalarda, okullarda yerel ayaklarını oluşturmalı, faaliyetlerini ve eylemlerini hem yerel hem merkezi düzeyde örgütlemelidir. Bu yönde alınacak mesafeyle güç ve eylem birliği cephesel birliğe dönüşecektir.
3-Birliğimizde kararlar, tartışılarak karşılıklı ikna süreci işletilerek alınır. Amaç, kararların oybirliği ile alınmasını sağlamaktır. Bunun başarılamadığı koşullarda oy çokluğuna başvurulur. Alınan kararlar -ilkesel olmadığı sürece- tüm bileşenleri için bağlayıcıdır.
4-Birliğimiz “eylemde birlik, ajitasyon-propagandada serbestlik” ilkesi doğrultusunda her bileşenin kendini ifade hakkını savunur. Bunun biçimi birlik tarafından belirlenir. Tüm bileşenler birlik kararlarına uygun hareket etmekle yükümlüdür.
5-Birliğimiz, tüm bileşenlerin birlik toplantılarına katılmasını, aksi durumda mazeretini bildirmesini ister. Ayrıca bileşenler aldığı görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Birlik bunlara aykırı davrananlarla ilgili yaptırımlar uygulama hakkına sahiptir. (Birlik bir “iç tüzük” hazırlayarak bunları somutlamalıdır.)
* Birliğin mücadele perspektifini, amaçlarını, çalışma ilkelerini kabul eden her kurum birliğe katılabilir.
21 Ocak 2022
Proleter DEVRİMCİ DURUŞ