Kazanmanın yolu fiili-meşru mücadeledir! SOKAK GERÇEĞİN TANIĞIDIR!

1 Mayıs, bu yıl da tüm dünyada ve ülkemizde yaygın biçimde kutlandı. Başta Fransa olmak üzere emperyalist metropollerde de kitlesel ve militan 1 Mayıs kutlamaları yapıldı.

İki yılı aşkın süredir devam eden pandemi döneminde hastalıkla, ölümle boğuşan, hak gasplarına uğrayan, baskılarla bunalan işçi ve emekçiler, uzun bir süreden sonra ilk kez 1 Mayıs’ta sokaklara çıktı, meydanları doldurdu. Bu yönüyle çok daha kitlesel olması gerekiyordu. Fakat uzlaşmacı sendikalara duyulan tepkiler, güven erozyonu ve örgütsüzlük nedeniyle beklentinin altında kaldı.

Buna rağmen işçi ve emekçiler 1 Mayıs alanlarında öfkelerini, taleplerini haykırdılar. Lübnan’dan İngiltere’ye, Japonya’dan Rusya’ya kitlelerin temel sorunu, ekonomik kriz ve savaşla birlikte gerileyen yaşam standartlarıydı.

Tabii ki Türkiye işçi ve emekçileri açısından da aynı durum geçerli. Ülkemizde buna ek olarak artan faşist baskıları, doğanın talanını, devasa işsizliği sayabiliriz. Ve 1 Mayıs’ta, başta Gezi Direnişi’ne verilen cezalar olmak üzere bu sorunlar dile getirildi. “Her yer Taksim her yer direniş” sloganı yeniden en sık atılan slogan oldu. Taksim’in “1 Mayıs Alanı” olduğu, işçi-emekçilere kapatılamayacağı bir kez daha gösterildi.

* * *

Elbette mesele sadece taleplerin ifade edilmesi, öfkenin haykırılması değildir. Bununla sınırlı kaldığı sürece iç boşaltmaktan öteye gitmez. Oysa bize gerekli olan, bu sorunlarla başedebilme ve onları yenebilme gücüdür; bunun yol ve yöntemini bulmaktır. Birlikteliğimizi pekiştirmek, örgütlü bir güce dönüştürmek, eylem kapasitemizi büyütmektir. Bunun için de kendimize ve örgütümüze güvenimizin, başaracağımıza olan inancımızın artması gerekir.

1 Mayıslar başta olmak üzere “mücadele günleri”nin kitlelere vermesi gereken duygu ve mesaj bunlar olmalıdır. Onun içindir ki, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama ısrarı, asla bir “alan” sorunu değildir. Bakışaçısı ve duruş farkıdır. Haklı olduğu bir konuda sonuna dek zorlamanın “vermezseniz de alacağız” demenin kararlılığıdır. Devletin kendisinin bile uymadığı yasalara, keyfi uygulamalara boyuneğmemek, özgürlük alanlarını kendi gücüyle açmaktır.

Bugüne kadar hiçbir hak yoktur ki, çıkarılan engeller aşılmadan, kıran kırana bir mücadele verilmeden elde edilmiş olsun. Sadece istemekle, talep etmekle hiç bir şey elde edilemez. Önemli olan, o talep doğrultusunda gösterdiğimiz çabadır. Bu bazen bir-kaç eylemle mümkün olur, bazense yılları alır. Burada ana unsur, vazgeçmemektir. Biz vazgeçmediğimiz sürece kazanma şansımız hep varolacaktır.

İşte 1 Mayıs! İşte Gezi Direnişi! İşte İstanbul Sözleşmesi…

* * *

Gezi Direnişi’nin toplumun ezici çoğunluğu tarafından sahiplenilmesi, direnişin haklı nedenlere dayanması ve meşru bir mücadele çizgisinin sürdürülmüş olmasıdır.

AKP’nin 20 yılı bulan döneminde “Gezi”nin bir milat olması ve onun intikamını almak için her yolu denemesi bu yüzdendir. AKP en büyük yenilgisini Gezi’de aldı. O günden bu yana sürekli kan kaybediyor. Kitle desteğini yitirdikçe saldırganlığı da artıyor. O yüzden Gezi direnişine katılanlara ağır hapis cezaları yağdırıyor. Ama Gezi’yi bir türlü yenemedi. Gezi’nin haklılığını ve meşruluğunu gölgeleyemedi.

İşte bu haklılık ve meşruluktur direnme gücünü arttıran… Mahkeme heyetine “gözümüzün içine bakarak kararı açıklayın” dedirten… Verilen ağır cezaları yumrukları kaldırarak sloganlarla karşılatan… Cezaların ardından Çağlayan’ın miting alanına dönüşmesini; İstanbul başta olmak üzere birçok ilde kitlesel protestoların yapılmasını sağlayan…

Aynı durum İstanbul Sözleşmesi için de geçerlidir. Erdoğan’ın bir gece “bu sözleşmeden çıkıyoruz” demesiyle bu işin bitmeyeceğini, kadınlar sürekli ifade ettiler ve bunu şimdi Danıştay kararıyla da tescillediler.

Danıştay’a bu kararı aldırtan, kadınların ısrarlı-kararlı mücadeleleri oldu. İstanbul Sözleşmesi ile elde ettikleri kazanımların gaspedilmesine izin vermeyeceklerini eylemleriyle ortaya koydular. Coplandılar, gazlandılar, gözaltına alındılar; ama söyledikleri gibi “korkmadılar, yılmadılar, itaat etmediler”.

Son olarak Danıştay önünde yaptıkları eylemde yine saldırıya uğradılar. Fakat büyük bir kararlılıkla binaya girmeyi başardılar. Ve Danıştay’dan, “İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin yasal olmadığı” kararının çıkmasını sağladılar.

Bütün bu örnekler, kazanmanın yolunun fiili-meşru eylemlerden geçtiğini ortaya koyuyor. “Mücadele edenler her zaman kazanmazlar, ama kazananlar hep mücadele edenlerdir” sözünün doğruluğunu bir kez daha kanıtlıyor.

* * *

TÜİK gibi resmi kurumlar aracılığıyla rakamlara takla attırarak gerçeklerle ne kadar oynasalar da yaşanan tablo ortada. Halk bayram alışverişi bile yapamıyor, bayram şekerini taneyle alıyor.

Erdoğan “bir parça gelir kaybı oldu ama şükredin” diyor. Muhalefet ise, “seçim yakındır sabredin” diyor. Hükümeti-muhalefetiyle halka telkin ettikleri tek şey, şükür ve sabır oluyor. İşsiz ve aç insanlar neye şükredecek, daha ne kadar sabredecek?!

İşçiye-emekçiye şükür telkin edenler, patronlara hortumla para akıtmaya devam ediyor. Maliye Bakanı Nebati, işadamlarıyla yaptığı toplantıda kredi musluklarını açarak “siz istiyorsunuz biz de veriyoruz” diyor. Ama emeklilerin bayram ikramiyesine 400 TL’lik bir artışı bile “hazineye yük bindireceği” gerekçesiyle vermiyorlar! İşçilerin asgari ücretine Temmuz ayında zam yapmayı kabul etmiyorlar! Öğrencilerin KYK borçlarının faizini bile silmiyorlar!

Patronların isteğini hemen yerine getiren Erdoğan yönetimi, işçilerin, emeklilerin, öğrencilerin en küçük isteklerini yerine getirmiyor. Demek ki, sadece istemekle yetinmemek, söke söke almak gerekiyor. Bunun yolunu da 1 Mayıs’tan Gezi’ye, direnenler gösteriyor.

Sokak gerçeğin tanığıdır! Ve gerçekler devrimcidir!

Haklarımızı ancak devrimci yol ve yöntemlerle, direnerek kazanacağız!..

Bunlara da bakabilirsiniz

1 Mayıs’ta Taksim’e çağıran afişler yapıldı

İstanbul’da işçi ve emekçileri 1 Mayıs’ta Taksim’de olmaya çağıran, PDD ve DSB imzalı afiş ve …

Lezita işçileri direniyor

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bulunan Lezita fabrikasında, Öz Gıda-İş Sendikası’na üye işçilerin direnişi sürüyor. Abalıoğlu Grup’a …

İran’ın İsrail’e saldırısı ne anlatıyor

İran 13 Nisan gecesi İsrail’e, en az 300 SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) ve füze …