Sri Lanka’da halk ayaklanması, bir diktatörlüğü daha devirdi. 20 yıldır ülkeyi yöneten Rajapaksa ailesi arkasına bakmadan kaçtı. Kaçacaklarını önceden tahmin eden halk, arama noktaları oluşturarak kontroller yapıyordu. Nitekim Devlet Başkanı’nın kaçmak istediği uçağa alınmadığı, ama bir biçimde Maldiv Adaları’na kaçtığı söyleniyor.
Rajapaksa’lar, tüm diktatörler gibi büyük yolsuzluklarıyla, hortumladıkları milyar dolarlarla, uyguladıkları baskı ve şiddetle tanınıyorlardı. Onlar lüks içinde yaşarken halk açlıktan kıvranıyordu. Artık üç öğün yemek yiyemez haldeydiler. İlaç, gıda, yakıt gibi temel ihtiyaç maddeleri bulunamıyor ya da fahiş fiyatlarla satılıyordu. Elektrik kesintileri günde 13 saate çıkmıştı.
Bu duruma daha fazla dayanamayan halk, Mart ayından beri sokaklarda. Rajapaksa yönetiminin son bulması için sürekli eylem yapıyorlar. Bu süre içinde bazı bakanlar istifa etti. Fakat halk yönetimin tümden değişmesini istiyordu. İktidar partisinin yöneticilerine ait villalar ateşe veriliyor, heykelleri yıkılıyordu. Devlet Başkanı’nın evi de kuşatılınca OHAL ilan edildi. Ancak bu da eylemleri durdurmadı. Başkent Colombo’nun merkezinde, onbinlerce kişi gece-gündüz direnişe başladı. Ardından milyonlarca işçinin katıldığı ve hayatın durduğu genel grevler yaşandı.
Genel grev üzerine hükümet, askerin yanısıra sivil-silahlı çeteleri, kitlelerin üzerine saldı. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi direniş çadırlarına saldırdılar, pankartları ve çadırları yaktılar. Ama binlerce kişi direniş alanına koştu, yeniden çadırlar kuruldu, kitlesel ziyaretler düzenlendi. Bu noktada başbakan da istifa etmek zorunda kaldı. Ama halkın talebi hala karşılanmış değildi. Devlet Başkanı’nın sarayını sardılar, ardından işgal ettiler. Bu sırada başkanın kaçtığı haberi geldi.
Şimdi halk sarayda bekliyor. 20 Temmuz’da yeni başkan seçilene kadar sarayı terk etmeyeceklerini duyurdular.
* * *
Eski adı Seylan olan Sri Lanka, Hindistan’ın hemen altında küçük bir ada ülkesi. Şekli nedeniyle “Hindistan’ın gözyaşı” da deniyor.
Türkiye’de en çok “Seylan çayı” ile bilinir Sri Lanka. Devrimciler ise, Tamil halkının kurtuluşu için savaşan “Tamil Kaplanları”ndan dolayı tanır. 2000’lerin başında özerk yönetim kurmayı başaran Tamiller, 2009’un sonunda Sri Lanka yönetiminin katliamıyla ezilmişti. O dönemin başbakanı Mahinda Rajapaksa, “Sri Lanka modeli” adı verilen, “hiçbir sorunu çözmeden vahşice yoketmek” olarak özetlenebilecek yöntemle ünlenmişti. 40 binden fazla kişinin öldürüldüğü, gerilla önderlerinin yokedildiği, her şeyini kaybeden halkın milyonlarcasının Hindistan’a kaçmak zorunda kaldığı vahşi bir katliamın adıydı “Sri Lanka modeli”. Türkiye’deki şoven-faşistlerin de imrendiği ve Kürt halkına karşı kullanmak istediği modelin adı…
Emperyalistler ve işbirlikçileri ballandırarak anlattılar bu modeli ve onun uygulayıcısı Rajapaksa yönetimini. Ama halk 20 yıl sonra kendi “modeli”ni ortaya koydu! Sri Lanka’nın çok uluslu-çok dinli yapısını kışkırtıp halkı din ve ulus temelinde bölüp parçalayarak birbirine düşüren yönetime karşı güçlerini birleştirdi. İşçi ve emekçiler yapay ayrımları bir kenara bırakarak, ekonomik krize karşı büyük bir direniş başlattılar.
Sri Lanka 1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı yıldan bu yana, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyordu. Enflasyon yüzde 160’lara çıkmıştı. Zevk-ü sefa içinde yaşayan yönetim, borçlarını ödeyemez hale gelmiş, “temerrüte düştüğünü” ilan etmişti. Emperyalistlerin ve egemen sınıfların çıkarları doğrultusunda yerli üretimi yoketmişler, gıda başta olmak üzere ülkeyi ithalata bağımlı hale getirmişlerdi. IMF ve Çin’den gelen kredilerle borç batağına sürüklenip devasa bütçe açıkları yaratmışlardı. Ve bu açığı halkın boğazını sıkarak kapatmaya kalkıyorlardı. Tıpkı Türkiye’de ya da başka ülkelerde olduğu gibi…
Sri Lanka halkı, “bir ulusu ezen bir ulusun özgür olamayacağını” kendi deneyimleriyle gördü. Egemenlerin ulusal-dinsel ayrımları kışkırtarak iktidarlarını sürdürdüğünü ve bunların aslında yapay saflaşma olduğunu anladı. Gerçek saflaşma sınıfsaldı. Hangi dinden ve ulustan olursa olsun işçi ve emekçiler eziliyor, sömürülüyor; burjuvalar ve onların hizmetindeki devlet yöneticileri ise sefahat içinde yaşıyordu.
O halde sınıf savaşımını yükseltmek dışında çare yoktu. “Sınıfa karşı sınıf” diyerek egemenlerin “model”ine karşı, emekçi halkın “modeli”ni ortaya koydular ve kazandılar. Emekçi halklara örnek olacak “Sri Lanka modeli” budur. Sri Lanka halkı diktatörlerden kurtuluşun yolunu göstermiştir.
* * *
Sri Lanka’nın yönetim şekli, yöneticilerin yaşam tarzı, uygulamaları bizimkilere ne kadar benziyor, değil mi?
Örneğin Maliye Bakanı Nureddin Nebati geçtiğimiz günlerde, “bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar” dedi açıkça. Türkiye 7 yıldır üst üste Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun yayımladığı “Küresel Haklar Endeksi”nde, 148 ülke içinde “işçiler için en kötü 10 ülke” arasında yer alıyor. “Açlık sınırı”nın altındaki asgari ücretle de Avrupa’da birinciyiz!
Ama hala “sabredin”, “şükredin” diyorlar. Muhalefet partileri ise “seçimleri bekleyin” diyor, halkın öfkesinin sokağa taşmaması için elinden geleni yapıyor. Oysa sadece Sri Lanka’da değil, dünyanın dört bir yanında halklar sokakta… İngiltere’de demiryolcular, Yunanistan’da sağlıkçılar grevde… Hollanda’da çiftçiler traktörleriyle yolları kapatmış durumda. Arjantin halkı, IMF politikalarına karşı yine sokakları doldurdu. Ekvador’da OHAL’e rağmen gösteriler ve çatışmalar hız kesmiyor.
Erdoğan, eski AKP’lilere yaptığı konuşmada “kaybedecek çok şeyimiz var” dedi ve adeta “ben gidersem, siz de yanarsınız” diyerek, kendisi için çalışmalarını istedi.
Gerçek şu ki, bu savaş “kaybedecek çok şeyi” olanlarla “kaybedecek hiç bir şeyi” olmayanlar arasındadır. Ve Sri Lanka’da bir kez daha görülmüştür ki, “kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar” kazanacak, saraylar-saltanatlar yıkılacaktır.