Sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırmak için 12 EYLÜL YASALARINA KARŞI MÜCADELEYE!

Peş peşe işçi direnişleri yaşanıyor. Hatta aynı günlerde birbiriyle çakışan bir çok işçi eylemine, direnişine tanık oluyoruz. Bu eylem ve direnişlerin çoğu, işçiler sendikalarda örgütlenmeye başladıkları için yaşanıyor. Fakat bu isteğe, çabaya rağmen, sendika üye sayısı çoğalmıyor, aksine azalıyor.

Çalışma Bakanlığı’nın yayınladığı Temmuz 2022 sendika istatistiklerine göre, 15 milyon 987 bin işçinin sadece 2 milyon 280 bini (yüzde 14.2’si) sendika üyesi. Bir başka ifadeyle yaklaşık 13 milyon işçi sendikasız! Aynı rapora göre, Ocak 2022’den Temmuz 2022’ye kadar geçen 6 aylık süre içerisinde çalışan işçi sayısındaki artış 693 bin kişi iken, sendika üyeliği bu süre içerisinde sadece 91 bin kişi artmış!

Üstelik her sendika üyesi, sendikal haklardan yaralanmıyor. İşkolu, işyeri barajını aşan, toplu iş sözleşmesi yetkisine sahip sendikanın üyeleri, sendikal haklardan yaralanabiliyor ancak. 218 işçi sendikasının yalnızca 60’ı TİS hakkına sahip. Belirtmeden geçmeyelim; bunlar resmi rakamlardır ve gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Bakanlık, SGK kayıtlarından hareketle sadece kayıtlı işçiler üzerinden hesap yapıyor. Kayıtdışı çalışanları da hesaba katarsak, hem çalışan işçi sayısı daha fazladır, hem de sendika üye sayısı yüzde 10’lara kadar geriler. Ki bunların çoğu kamu kurumları ve yerel yönetimlerdedir; özel sektörde yok denecek düzeydedir.

Sonuçta çalışan işçi sayısı arttığı halde, sendikalaşma oranı artmıyor! Patronların tüm engellemelerine rağmen işçiler sendikalaşmak istiyor, bundan dolayı işten atıldığında eyleme geçiyor; fakat halen sendikalaşma oranı çok alt seviyelerde seyrediyor. Yanı sıra devrimci örgütlerin, bağımsız sendikaların ve konfederasyonlara bağlı baraj altında kalan kimi devrimci-demokrat sendikaların ısrarlı çabalarına rağmen, sendikal örgütlenmede yol alınmıyor. Bunun nedeni nedir?

Sendikal örgütlenme, her ne kadar anayasada hak olarak geçse de, öyle olmadığını işçiler deneyimleriyle biliyorlar. Sendikalaşmanın önü yasal engellerle dolu. Yürürlükteki iş kanunu ve sendikalar yasası, bu hakkın nasıl engelleneceği üzerine kurulu.

İşkolu ve işyeri barajı, en önemli engel olarak varlığını koruyor. Baraj aşıldığında, patronların yetki itirazı devreye giriyor. Yetki itirazı da aşıldığında, bu kez patronlar işkolu değişikliğiyle sendika üyeliğini düşürüyorlar. Patronların işten atma saldırısı, polisin copu, gaz bombası; ardından gözaltısı, hapishanesi gibi onlarca engel de cabası…

Biz bu yazıda asıl olarak patronların son yıllarda en çok başvurduğu yetki itirazı ve işkolu değişikliği üzerinde duracağız.

Sendikalaşmanın önündeki engeller

Türkiye’de yürürlükte olan sendikalar yasası, 12 Eylül darbesinin bir ürünüdür. İş kanunu ve sendikalar yasasında bugüne dek kimi değişiklikler yapılmışsa da, özüne dokunulmamıştır. Hatta yapılan eklemelerle işçi sınıfı üzerinde baskıların arttığını, örgütlenmesinin daha da zorlaştığını söyleyebiliriz. Örneğin AKP hükümetinin düzenlediği 6356 sayılı sendikalar ve toplu sözleşme kanunu, baraj sistemini daha da yükseltti.

Yasayla Türkiye’de yüzde 1’lik işkolu, yüzde 50+1’lik işyeri barajı şartı uygulanmaktadır. İşyeri barajını aşan sendika, ülke barajına takılıyor. Bugün toplamda 158 sendika, yüzde 1’lik örgütlenme barajını aşamadığı için TİS yetkisine sahip değildir. TİS yetkisi olmayan sendikanın, örgütlenme hakkı da yok demektir. Bu da sendika olma vasfını kaybetmesi anlamına gelir.

Ola ki bu barajları aştı ve TİS yetkisini kazandı, o zaman da yasaların sağladığı avantaj sayesinde patronlar, çeşitli hilelere başvurabiliyorlar. Yetkiye itiraz ve işkolu değişikliği bunların başında geliyor.

Yetkili sendika, işyeri sahibinin SGK’ya vermiş olduğu işe giriş bilgileri esas alınarak belirlenmektedir. Patronlar işyerini hangi işkolundan göstermişse, -ayrı bir işkolu tespiti yapılana kadar- işçiler, bildirilen işkolundan herhangi bir sendikaya üye olabiliyorlar. Fakat çoğunluğu sağlayıp yetki başvurusu yapıldığında, genellikle patronların yetki itirazıyla karşılaşılıyor. Patronların yaptığı itiraz sonuçlanana kadar, sendika TİS imzalayamıyor. İtiraz üzerine başlayan mahkemeler, yıllara yayılan uzunlukta sürebiliyor.

Patronlar bu süreyi sendikasızlaştırmak için kullanıyorlar. Ve bu süre zarfında işçiler üzerinde baskı uygulayarak; tehdit, sürgün, ücretini düşürme, işten atma vb. uygulamalarla işçileri sendikadan istifaya zorluyorlar. Çoğunlukla da başarılı oluyorlar. Sürecin uzaması ve patronun artan baskıları, bazı işçilerde bıkkınlığa, yılgınlığa yol açıyor ve sendikadan istifalar başlıyor.

Murat Özveri’nin “Türkiye’de Toplu İş Sözleşmesi Yetki Sistemi ve Sendikasızlaştırma” adlı çalışması, bu konuda çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. 1992 yılından 2009 yılına kadar 4 sektör üzerinde yapılan araştırmada, Türk-iş, Hak-iş ve DİSK konfederasyonlarına bağlı sendikaların yetki başvurularında, her 100 yetki tespitinden sadece 27’sinde toplu iş sözleşmesi yapabilmişler. Öte yandan Av. İrfan Taşkın’ın Ocak 2015’ten Ekim 2020’ye kadar yaptığı araştırma, önceki yıllara kıyaslandığında dava sayısı ve süresinin artarak devam ettiğini gösteriyor. Ocak 2015-Ekim 2020 arasında, sendikalar toplamda 52 yetki başvurusu yapmış; 51 işyeri için yetki belgesi almış. Bu 51 olumlu yetki tespitinin 41’ine patronlar itiraz etmişler. Üstelik bunların 27’sine yetkili mahkemede, 14’üne yetkisiz mahkemede itiraz edilmiş.

Patronların yetkisiz mahkemeye başvurmaları bilmediklerinden değil, bilinci bir tercih. Sırf zaman kazanmak için bunu yapıyorlar. Çünkü yetkiye itiraz yıllara yayılıyor. Bu süre zarfında patronlar, her tür yöntemi devreye sokarak işçileri sendikadan istifaya zorluyorlar. Yıllar sonra sendikaların üyesi kalmıyor. Yetki itirazı sendikaların lehine sonuçlansa dahi, TİS yapacak üye bulamıyorlar. Yetkisiz sendika konumuna düşüyorlar.

Patronların engelleri bununla da sınırlı değil. Yetkinin yetkisine itiraz edenler oluyor. Bunda da başarılı olamazsa, bu kez işkolu değişikliği yaparak sendikasızlaştırma saldırılarını sürdürüyorlar. Çerkezköy OBS’de bulunan Pas South firması, 16 yıl içerisinde 4 sendikal örgütlemeyi, yetkiye itiraz ederek ve işkolunu değiştirerek engelleyebildi. Sendika tam yetki aşamasında iken, örneğin metal işkolundaki bir işyeri, bir bakmışsınız taşımacılık işkolu oluvermiş! Bunun son örnekleri Farplas ve YemekSepeti oldu.

Bir metal işkolu olan Farplas’ta, Gebze 2 nolu Birleşik Metal-iş sendikası örgütlenir, çoğunluğu sağlayarak bakanlıktan yetki belgesini de alır; yetki belgesinin gelmesi üzerine Farplas patronu 150 işçiyi işten atar. İşçiler üretimi durdurup fabrikayı işgal ederek militanca bir karşılık verirler, gözaltına alınırlar; direniş devam ederken Farplas patronu işkolu değişikliği yapar. Ana firmaya bağlı 8 taşeron şirket kurarak aynı tezgahta çalışan işçileri farklı işkollarında göstererek sendika yetkisini düşürür. Bu işyerinde daha önceki yıllarda petrol-iş sendikası iki sefer örgütlenme çalışması yürütmüş, her iki çalışma da patronun işkolu değişikliği yapması sonucu başarısızlığa uğramıştır.

Bir diğer çarpıcı örnek YemekSepeti’dir. 6 binin üzerinde çalışanı olan YemekSepeti’nde Nakliyat-iş sendikası örgütlenir, tam yetki başvurusuna hazırlığındayken patron “taşımacılık işkolu”nu “Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar” işkolu olarak değiştirir, sendikalaşmanın önünü keser.

Örnekleri çoğaltabiliriz ama bu kadarı durumu anlatmaya yeter. Patronlar yetki itirazını ve işkolu değişikliğini sendikacılara karşı koz olarak kullanıyorlar. “İstediğim şartları kabul etmezseniz sendikal yetkinize itirazda bulunurum” diyerek, sendikacılardan önemli tavizler (düşük ücret ve sosyal haklar) koparıyorlar. Bazı sendika yöneticileri de sırf üye kaybı yaşamamak için, tavizler vererek sıfır zamlı TİS’ler imzalıyor.

Yasal sınırları aşan mücadele hattı

Yasalar, patronlara grev karşısında lokavt hakkını vermiş. Bununla da kalmamış, sendikal örgütlenme karşısında yetkiye itirazdan, işkolu değiştirmeye kadar bir çok hak tanımış. Nasıl ki grev, Bakanlar Kurulu tarafından “erteleme” adı altında yasaklanıyorsa, sendikal örgütlenme hakkı da, “yetki itirazı” üzerinden gaspediliyor. Bu koşullarda “sendikalaşmak anayasal haktır, anayasal hakkımızı kullanıyoruz” demenin bir hükmü kalmıyor.

12 Eylül’ün ürünü olan iş kanunu ve sendikalar yasası, sendikalaşmanın önünde ciddi engeller olarak duruyor. Buna karşın sendika konfederasyonları doğru düzgün bir tepki göstermiyor. Bu durum böyle devam ettiği sürece, ne yazık ki, bu kısır döngü kırılamayacak.

Sendikalaşmanın önünde en büyük engeli oluşturan yasalara karşı mücadeleyi yükseltmeli, 12 Eylül ürünü bu yasaları ortadan kaldırmalıyız! En başta devrimci-demokrat sendikacılar, öncü işçiler, bu yasaları kaldırmak için mücadeleyi yükseltmelidir. İşçi sınıfının en önemli, somut ve acil talebi olarak sendikalaşma hakkını engelleyen yasaların kaldırılmasını önüne koymalı, bu doğrultuda bir mücadele hattı çizmelidir.

İşçi ve emekçilerin yanında yer aldığını söyleyen tüm partiler de bu yönde zorlanmalıdır. Sadece lafta kabul etmeleri yetmez, buna uygun bir pratik izlenmeleri için baskı oluşturulmalıdır. Bunun yolu da devrimci-demokrat sendikaların yasaları aşan bir mücadele hattıyla işçileri seferber etmesinden geçer. Böyle bir mücadele hattı, sadece sendikalaşmanın önünü açmakla kalmaz, sınıf mücadelesini de ileri taşır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …