Bir bayrak gibi en önümüzde yürüyen ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ

Ekim ayı, biz komünistler açısından dünyayı sarsan Ekim devriminin yıldönümünün yanı sıra, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerini andığımız bir aydır. Onun için önemi ikiye katlanmaktadır. 29 Eylül 1980’de faşist cuntaya sıkılan ‘ilk kurşun’ Osman Yaşar Yoldaşcan’ın ölümüyle başlayıp 31 Ekim’de bir trafik kazasında yitirdiğimiz Sezai Ekinci yoldaşın ölümüne kadar geçen bir aylık sürede yitirdiğimiz Ataman İnce, Remzi Basalak, Şaban Budak ve Nilgün Gök yoldaşların şahsında, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerini bu ayda anıyoruz.

Ekim ayını ‘devrim şehitlerini anma ayı’ ilan edişimizin bir nedeni, en fazla şehidi bu ay içinde vermemiz ise, bir diğer nedeni de Ekim devrimiyle çakışmasıdır. Dünyada ilk sosyalist devrimi gerçekleştirme onuruna sahip olarak Ekim devrimi sırasında şehit düşenler başta olmak üzere, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerini anıyor ve onların ideallerinin hala yaşadığını haykırıyoruz. Biliyoruz ki, onlar kanlarıyla Ekim devrimini kızıllaştırdılar. Ve yine biliyoruz ki, yeni Ekim’ler onların kanlarıyla yaratılacak!

* * *

Mücadelemizin ve örgütümüzün tarihinde şehitlerimizi buluruz. Onların emekleriyle örülüdür tarihimiz. Onlar buzkırandır. Dünden geleceğe kurulan köprüdür. Dün gibi bugün de mücadele çağrısı, aşılan bir eşik, hedefe doğru atılan bir adımdır. Zor dönemlerde de atılım yıllarında da bize yol göstermişlerdir. Onun içindir ki, karanlığı yaran, gelecek umudunu büyüten gün ışıkları olarak yüreğimize, bilincimize kazındılar.

İlk şehidimiz Azmi Akan, Sezai Ekinci’nin komutasındaki silahlı bir eylemde, 18 Nisan 1979’da kucakladı ölümü. Komutanını ise yıllar sonra bir trafik kazasında kaybettik. ‘74’ten bu yana mücadelenin her cephesinde yetkinleşen Sezai Ekinci’nin, örgütümüzün her yapı taşında emeği vardır. Türkiye devrim tarihinin yetiştirdiği seçkin askeri ve siyasi örgütçü, sakınmasız dava adamıdır O.

Azmi yoldaşın ardından Ali Algül, Hamit Tekin ve Hacı Köse yoldaşlar peşpeşe şehit düştü. Üçü de yiğit ve seçkin kadrolardı. Ali henüz 19’unda İMT’ye katılmış genç bir komünist; Hamit, 15-16 Haziran direnişinde bizzat yer almış bir işçi önderi; Hacı, militan, inisiyatifli, bir önder idi. En zor günlerde devletle çatışırken, HK revizyonistleri tarafından hedef seçildiler.

Devrimimizin zor yılları oportünizmin rengini gösterirken örgütümüz, Osman Yaşar’ın “hücum ruhu” ile karşıladı faşist cuntayı. Osman Yaşar Yoldaşcan karanlığa sıkılan “ilk kurşun” oldu; güneşe yollanan ilk selam. MK üyesi, ilk askeri komutanı, önder komünistin adı, savaş çağrısı; yaşamı, kendini davaya adamanın örneği oldu. İhtilalci komünistlerin 12 Eylül gibi zorlu bir sınavdan başı dik çıkmasında ve bu direnişçi mayanın tutmasında baş mimardır O. Bir doruk, bir semboldür. Ardından Metin Aydın fırladı öne, “Adana’nın Osman’ı ben olacağım” diyerek. Metin için en büyük hedef, çok yönlü ve yetkin bir komünist olmak, en büyük onur ise şehitlik mertebesine ulaşmaktı. Atılım yıllarımızda da Şaban Budak hedeflemişti Osman olmayı. Toprak, yeni Osmanlara gebeydi çoktan. ‘80’de Metin, ‘92’de Şaban komutanlarına yakışır bir şekilde sokak çatışmasında şehit düştüler. Yeni tohumlar ektiler toprağa…

Faşizmin işkencehanelerinde destan yazıldı. En değerli yoldaşlarımız, ihanetler ortasında yükselttikleri direniş bayraklarıyla abideleştiler. Sıradan bir direniş değildi bu. Türkiye devrim tarihinde yaratılan bir gelenek, yarına taşınan bir mirastı. Mehmet Fatih Öktülmüş, gezdirildiği tüm işkencehanelerde direnişi varolan geri mevzilerden doruklara tırmandırdı. Selma Aybal, Hacı Köse, Kenan Özbilek, Songül Kayabaşı bu geleneğin yapı taşı oldular. Ataman İnce’ye günlerce sordu işkenceciler: “Kimsin sen?” “Ben komünistim” dedi yalnızca. O, mücadelenin her cephesinde baş eğmez bir savaşçıydı. Uzlaşmaz bilinci işkencede de netti. Bu netlikle ölümsüzleşti. Sokak infazından yaralı olarak işkence tezgahına çekilen Selma Aybal, 19 yaşında direnerek ölümsüzleşirken gencecik yaşıyla dönekliğe, hainliğe, kavga kaçkınlığına inen şamar oldu…

“Bu gelenek geliştirilmeli” diye düşünürdü hep Remzi Basalak. Masaya inen tekmesiyle bir ilktir O. Teşhir masasının arkasında durmamanın yaratıcısıdır. İşkencede de sorgulayan, meydan okuyandır. Böyle taşınmalıdır Fatih’in mirası, böyle ilerletilmelidir. Dilini koparırlar Remzi’nin, ellerini kesip alnını ezerler. Ama O, bir devdir artık. Arkasından gelenler için bir ölçüt…

Faşizmin karanlığında granitten bir kaledir Sefaköy direnişi. Karanlığı yaran bir şimşek. Bir kez daha gösterirler “bu havalarda da dövüşenlerin olduğunu”. M. Ali Doğan ve Aslan Tel yoldaşlar ölümsüzleşir bu direnişte. İsmail Cüneyt ise kısa bir süre sonra yakalanıp kurşuna dizilir.

Her komünistin genel niteliklerinin yanı sıra öne çıkan, adeta onunla simgeleşen özellikleri vardır. M. Fatih denince alçak gönüllülük ve fedakarlık gelir akla. Osman Yaşar denilince soğukkanlılığı ve askeri dehası. İsmail Cüneyt ise kendini aşmanın örneğidir…

Mehmet Fatih Öktülmüş bir Kutup Yıldızı’dır. İşkence odalarının, cezaevlerinin, mahkeme kürsülerinin Fatih’idir. Ölüme sadece bir soluk varken “Bana 14’lümü getirin, beyazlar Stalingrad’a saldırıyor” sözleri dökülür ağzından. Fatih, geleceğin toplumunun ve insanının nasıl olacağını gösterir kendi şahsında… Ölüm, onu direnişini doruklara çıkardığı ’84 Ölüm Orucu’nda bulur. Daha doğrusu O ölümü bulur; çünkü ölümün mükafatı, direniş çizgisi olacaktır… ’96 yılında Osman Akgün, Tahsin Yılmaz, Ulaş Hicabi Küçük, Fatihlerce çoğalırlar…

Yeni dönem, yeni kavgaları ve bu kavgada öne çıkan yeni şehitleri gerektirir. Onlar açar yolu. İhtilalci komünist hareketin mirasını ölümleriyle yarına taşıyan gencecik fidanlardır onlar. “Dünyayı istiyoruz”un devrimci tutkulu, militan ruhunun simgeleri. Yunus Durmaz, Eralp Yazar, Nilgün Gök, Zeynep Poyraz, Hakan Çabuk, Hicabi Küçük, Nurettin Demir… Hepsi, kapitalizmin çirkefliklerinden arınmanın, gelecek toplumun güzelliklerini solutmanın örneğidir. “Yeni çağın çocukları”dır.

* * *

“Tarihimiz Şehitlerimizle Örülüdür” cümlesi anlam yüklüdür. Onları tanıdıkça, yaşamlarının en verimli olduğu ve sıçrama yapabilecekleri anlarda şehit düştüklerini, ama ölümleriyle de örgütü ve devrimi bir adım daha ileriye taşıdıklarını görürüz. Tüm şehitlerimizin soylu yaşam ve ölümleri; amaç ve ideallerimize sıkıca sarılmanın yemini olmalıdır.

Şehitlerimiz; İsmail Gökhan Edge, Attila Acartürk, Muzaffer Mutlu, Fevzi Aslansoy, Azmi Akan, Ali Algül, Hamit Tekin, Hacı Köse, Vedat Çataltepe, Kenan Özbilek, Serdar Yılmaz, Songül Kayabaşı, Osman Yaşar Yoldaşcan, Metin Aydın, Mehmet Ali Doğan, Aslan Tel, İsmail Cüneyt, M. Fatih Öktülmüş, Selma Aybal, Ataman İnce, Yunus Durmaz, Eralp Yazar, Şaban Budak, Remzi Basalak, Sezai Ekinci, Nilgün Gök, Zeynep Poyraz, Hakan Çabuk, Tahsin Yılmaz, Osman Akgün, Ulaş Hicabi Küçük ve Nurettin Demir yoldaşların şahsında tüm devrim ve sosyalizm şehitlerini anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyoruz.

 

 

Ey bugünden yarını görenler

Yekpare mermer dediler adınıza

Yekpare mermer

Kavganın kuraklığında denizleşirken

Aşkın sularında sonsuzlaşırken dediler

Gecenin karnında gündüzleşirken

Ölüm orucunda şiirleşirken dediler

Ve kuraklığın 75. gününde

Bir filizde bahçeleşirken

Bahçeler dolusu çiçekleşirken dediler

 

Yekpare mermer dediler adınıza

Ki koca bir tarihti sözleriniz

Der ki şimdi her okunuşunda

Dikileceğiz karşısına bu gecenin

Dağlarla ormanlarla dikileceğiz

Ve asla çekilmeyeceğiz

Sularla birlikte aşıp çağları

Güneşle birlikte yükseleceğiz

Öyle yalansız, öyle içten

Bitinceye dek yürüyeceğiz

Ama hiçbir zaman bitmeyeceğiz…

Adnan Yücel

Bunlara da bakabilirsiniz

“Adana’nın Yoldaşcan’ı” METİN AYDIN (1956-1980)

11 Aralık 1980… Metin Aydın, belinde silahı, yanında bir yoldaşı, çalıntı bir araba ile Adana-Kozan …

İEB asgari ücret için eylem yaptı

Asgari ücret için göstermelik toplantıların başladığı 10 Aralık günü, İşçi Emekçi Birliği İstanbul-Tophane’deki Çalışma Müdürlüğü …

Suriye düştü; şimdi yeni bir Ortadoğu

27 Kasım günü HTŞ’nin Halep saldırısı ile başlayan süreç, 10. gününde tamamlandı. 7 Aralık günü …