Tozkoparan’da yıkım ve direniş; “Vazgeçtiğin zaman kaybedersin!”

Tozkoparan’da Ekim ayının ortasından itibaren yeniden ev baskınları başladı. 14 Ekim’de sabaha karşı saat 5’te, insanlar yataklarında uyuyorken polis kapıya dayandı; hiçbir açıklama yapılmadan, süre verilmeden, gece saat 5’te evlerin boşaltılması istendi. Bu hukuksuz durum karşısında kapılarını açmayanların kapıları koçbaşları ile kırıldı; kapısı kırılamayan evlerin duvarları yıkılarak içeriye girildi. Bu sırada insanlar evlerin içindeydi. İtiraz eden, direnenler gözaltına alındı.

14 Ekim günü 6 bina, saldırıyla-gözaltıyla-zorbalıkla boşaltıldı. Başında sahipleri olmadan eşyalar yıkım ekipleri ve zabıtalar tarafından boşaltıldı; nakliye araçlarına yüklendi ve bir depoya gönderildi. Ardından binalar yerle bir edildi. Bugün 6 bina yıkıldı, birkaç gün içinde diğerlerine de sıra gelecek.

Tozkoparan, Fetihtepe ve Tokatköy… Buralarda yaşanan, basitçe “rantsal dönüşüm” olarak bile adlandırılamaz. Bu mahallelerde doğrudan bir “mülke çökme” durumu yaşanıyor. Hiçbir hukuk, adalet, işleyiş kuralına sığmayacak biçimde, kapitalizmin en temel kurallarından biri olan “mülkiyet hakkı” bile yok sayılıyor; mafyalaşan devlet, emekçilerin mülküne “çöküyor”.

Bu pervasızlığa karşı direnen Tozkoparan emekçilerinden biri olan TOZ-DER Başkanı Ömer Kiriş ile, 24 Eylül 2022’de yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.

* * *

PDD: Tozkoparan Mahallesi’nde yaşananları anlatır mısınız?

Ömer Kiriş: 2020’de 10.4 hektarlık alan -iki mahallenin beşte biridir- riskli alan ilan edildi. Sonrasında Aralık 2020’de apartmanların kapılarına “riskli alandır” şeklinde bir kağıt ve tebligat astılar ve bir ay içerisinde boşaltmamızı istediler. Biz buna karşı 15 Ocak 2021’de davalar açtık. Bu süre zarfında korkuya dayalı ayrılmalar oldu. 23 Haziran’a kadar yürütmeyi durdurma kararlar alındı. 1102B dediğimiz 20 apartman vardı (50 yıllıktı onlar) ve orayı boşaltılmayı kolay sağladılar. Kentsel dönüşüm alanlarında evlerinin yaşıyla boşalma süreçleri orantılıdır. 1971’de geldi bu düzenleme. 20 apartman vardı, 17’si benimdi. 11 yaşındayken gelmiştim. Demin söylediğim nedenlerden kaynaklı yıkıldı. 4 tane kooperatif binası vardı. Fakat gönüllü olarak imza atan, üst tarafta belediye blokları dediğimiz 33 yıllık binaların da 4 tane yan yana olan bir yerdi. Oradaki komşuluk ilişkisini kullanan AKP’liler, çok çabuk çözülmesini sağladılar. Ne zaman ki 23 Haziran 2021 geldi -ki İmamoğlu’nun seçilişinin 2. yılıydı- bölgeyi büyükşehirden alıp Güngören belediyesine bağladılar. Sonra da polisi yolladılar bize. Elektrik, su ve doğalgazı kestiler. Ramazan ayıydı, bayram öncesi. Buradan da belli bir kopma oldu. Dört binanın tamamı 44 daire boşaltıldı. Bizim medya aracılığıyla kamuoyunu haberdar etmemizden çekindikleri için, 29 Ağustos’ta 4 bine yakın polisi mahalleye yığdılar. Oysa ki biz söyledik; “altyapılara dokunulmadığı müddetçe biz ses çıkartamayacağız.” İşi garantiye almak için sahiplerinden de 5-10 kişiyi getirmişler ki, itiraz olursa “size ne kardeşim biz imza verdik yıkılacak, niye karışıyorsunuz” demeleri için. Biz bu oyuna düşmemek için sessiz kalmaya karar verdik, sadece “altyapıları kesmeyin” dedik. Aslında kaymakam gider ayak şov yapmak istedi. Bir yıl önce yapılan esnaf toplantısında “burayı size yedirmezler” diyen kaymakamın, buradaki yeni dairelerden iki tane aldığını biliyoruz. Kanunen bir sorun yok, ama etik değil! Aynı kaymakamın “biz döverek de iyilik yapmasını biliriz” gibi çirkin bir ifadesi var.

 

Mahalle halkının talepleri nedir? Yıkımın tarihçesini anlatır mısınız, bu günlere nasıl gelindi?

Tozkoparan’ı anlamak için Tozkoparan tarihini bilmek gerek. Tozkoparan, gecekonduları sonlandırma kanunu kapsamında 1967’lerde başlayan ve üç safhada yapılan bir yer. Gördüğünüz eski, boyaları dökülmüş binalar 1971’de yapıldı. 1980-89 arası belediye blokları yapıldı. Bir de özel kooperatiflere yaptırılan binalar var. Burası yaklaşık 2006’dan beri kentsel dönüşüm kapsamına alındı. “Yıkılacak” diye tahrip olmasına neden oldular. Örneğin bir arkadaş, bundan 12 sene önce binanın camlarını yaptırırken, bir arkadaşı “yıkılacak buralar, parana yazık” diyor. Adam ustayı durduruyor. Bu şekilde o binalar o halde kaldı. 2012 yılında riskli alan kanunu çıkınca bir yıl sonra 60 hektar mahallenin 58 hektarını riskli alan ilan ettiler. Cömert Kent ve Cevahir Kent hariç -ki onlar 2007 öncesi yapıldı- inşaat yönetmeliği 2007’de değiştirildi. 1975’teki kanun geçerliydi o zamana kadar. Bizim tapularımız kat mülkiyetli tapular. Dökülüyor denilen binalar devletin müteahhitlik ve mühendislik kontrolünde yapılan binalar. Betona çivi çakamazsınız, vida geçmez, matkaplar kırılır. O derece sert bir yapılanma. Burada şu anda bütün binalar yönetmeliğe göre riskli. Deniz kumundan yapılmıştır 2000 öncesindekiler. Burgulu demir yoktur, raydan temel yoktur. Ama buraya “riskli alandır” diyen hakimlerin oturduğu Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın yaptığı yerler bile aynı. Biz TOZ-DER olarak “riskli alandır” davalarını iptal ettirdik. İdari davalar genel kurula gitti, kazandık; karar düzeltmeye gittiler, orada da kazandık. Ama bizim dosyamız üzerinde çok yükseklerden bir el var herkesin tahmin ettiği… Devletin sosyal konutlarıdır burası. Dar gelirli aileler ve çocukları için yapılmıştır. Bizim tapularımız kat ve mülkiyet tapulu olmasına rağmen bahçe nizamlı değil. Yani 60 hektarlık alanın 14 hektarında yapılaşma vardır ve diğer alanlar bahçedir, yoldur, sosyal donatı alanı olarak kullanacağımız alandır. İşte o alanlar bizim tapularımızda yer almadığı için “buralar devletin alanıdır” diyerek el koyuyorlar. Yani hemen ikinci etap diye başladıkları yerdeki 208 dairenin yıkıldığı bir yere 271 tane bina ve bir ilkokul yerleştiriyorlar. Düşünebiliyor musun sıkıştırmayı. “Yarı Açık Cezaevi Çitlenbik Konutları” diyoruz. 6704 ya da 7604 no.lu kanun -ki 14 Şubat 2020 tarihinde torba yasaya koymuşlar- “Eğitim alanlarına konut yapılacaksa oradaki devlet kurumu elindeki arsayı tartışmasız TOKİ’ye devredecektir” diyor. Ama öbür taraftan Milli Eğitim’de de bir madde var. İlkokul alanını, 8.5 dönüme yakın bir yeri yasaya aykırı olarak Bayındırlık Blokları’na ait 3.5 dönümlük bir yere yapıyor. Ben bunu 11. İdare Mahkemesi Başkanlığı’nın gözüne soka soka anlattım. Yürütmeyi durdurmayı talep ediyorum, reddediyor. İstinafa götürüyorum ve onlar da reddediyor. Yasa bu kadar açık. “Küçültemezsin” diyor. Ben daha önce yine aynı mahkemede bakanlığın koyduğu savunmayı gösteriyorum. “İlkokul alanını küçültmeyeceğine dair belge var” diyorum, İdare Mahkemesi reddediyor. Mahkemeye en sonunda “sizin kamu yararına bir karar vereceğinize güvenmiyorum” dedim ve açık duruşma istedim… Benim burada sitemim muhalefete. Müdahale etmeleri gereken yerlerde yoktular. 6A maddesini AYM’ye götürecek iki kurumdan biri ana muhalefet partisidir, ama götürmedi. Hatta 3606 sayılı kanunda da ÇHD olsun, mahalle dernekleri olsun, kent konseyleri olsun yaptığımız baskıyla yürütmeyi durdurma kararı alındı. Mahkemelere çok büyük bir baskı var. Hatırlayın Hekimbaşı Mahallesi için karar istediği gibi çıkmayınca, Ümraniye Belediye Başkanı medyada yayınlanan görüntüsünde, “açtım telefonu mahkeme bakanına, ‘sen ne yapmaya çalışıyorsun’ dedim!” diyor. Biz o mahkemelere müdahale edildiğini adımız gibi biliyoruz.

 

Yıkım kararı uzun bir sürece yayılmış. Bu süreçleri nasıl geçirdiniz? Mahkemeler dışında örgütlenme faaliyetini nasıl yürüttüğünüz? Mahalledeki işçi ve emekçileri nasıl ikna ettiniz?

Derneğimiz 19 Mart 2009’da kuruldu. Ama mahallenin örgütlü bir geçmişi var. 80 öncesi devrimcilerin ön plana çıktığı bir mahalle. Onun birikimiyle hareket ettik. 2008 yılında kentsel dönüşüm planları devreye girmeye başlayınca, Kadir Topbaş’ın buralarla ilgili planları bizi uyandırdı. Hemen örgütlenmeye gidildi ve dernek kuruldu. Kentsel dönüşüm konusunda uzmanları buraya getirdik. 13 yılda 15 tane panel yaptık, seminerler yaptık. Eylemlerde, basın açıklamalarında bulunduk. Ankara’ya gittik. Bize hep “derneğinizin üyesi kaç” derler. Derneğimizin üyesinden ziyade etkimizin önemli olduğunu söyleriz. 23 bin kişinin 20 bini bizi destekliyor deriz. 2012 yılında riskli alan davasını kazanana kadar desteğimiz yüzde 50’lerdeydi, davayı kazandıktan sonra yüzde 90’lara çıktı. İktidar partisinde o dönem çalışma yürütmüş olanlar bile günah çıkartmaya başladılar. Şimdi burada 35 tane dava, 2 tane Danıştay davası var. İki bilirkişi için 40 bin lira para yatırmak durumundaydık. Oraya da müdahale edecekler. Zaten 6. Danıştay Dairesi bizim 6A ile ilgili davamızı reddetti. Ankara’da kendi lehlerine çıkacak kararları bekliyorlar. Bizi burada tamamen pasif hale getirmeyi amaçlıyorlar.

İnsanların birçoğu AKP seçmeniydi. Burada herkes TOZ-DER’i işin merkezi olarak görüyor. Bizim belgeselimiz vardı, “Tozkoparant” diye. Orada konuşanların yüzde 50’ye yakını AKP seçmeni ve gerçekleri gördüler. Bizle beraber mücadeleye giriştiler. Ama AKP en başından en sonuna kadar yalan söylüyor. Çünkü rant var bunun içinde. Başkan yardımcısı olan ve amcası müteahhit olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda imza yetkisinde bir görevde. Planları gönderiyor belediye ve onayı bakanlık veriyor. Gece buralarda insanları, özellikle yaşlı ve dul kadınları korkutmak için geliyor. Haber aldım, adamın karşısına dikildik. Ben 10 küsur talep göndermişim, ama yazı yukarıya ulaşmıyor. Mecbur kaldık, onların ayağına gidip bu konuma düşmek istemezdik. Mücadele içerisinde şunu öğrendik; sen ayağına gidersen 1-0 mağlup duruma düşersin. O senin ayağına gelecek.

 

Bunu sağlayacak olan direnişin kendisi. Bu yıkımlar sadece Tozkoparan için değil, İstanbul’da birçok yerde gündemde. Fetihtepe, Tokatköy, Hekimbaşı en yakın örnekler. TOKİ projesiyle beraber düşündüğümüzde geniş bir alanı kapsayacak. Birbirinize destek ve dayanışmanız oluyor mu?

Bizim mücadelemiz Fransa Parlamentosu’nda örnek gösterildi. Almanya’da sanırım bir yürüyüş yapıldı. Bir Amerikan gazetesinde haber oldu. Tokatköy örgütlenmesine de Fetihtepe örgütlenmesine de ilk gidenlerden Tozoparanlılar vardır. AKP’ye yüzde 80-85 oy çıkan Tokatköy’den bahsediyoruz. Devrimci mücadelenin olduğu Fetihtepe’den bahsediyoruz. Fetihtepe’de sanırım dernek yöneticilerinin bir söyleminden sonra dökülmeler olmuş. Ama Tokatköy’de o boyutta olacağını düşünmemiştik. Biz 5-6 arkadaş gittik durumu anlattık. “Direneceksiniz” dedik. Dikkat edin 4 mahalle de AKP belediyeleri. Ehven-i Şer denilen bir durum var. Muhalefet partileriyle bir nebze oturup konuşabiliyorsun. Şimdi burayı düşünün 4 tane binayı yıkmak için 3 bin polisle gelmek nedir?

 

O aslında sizden ziyade diğer yerlere gözdağı anlamına gelmiyor mu?

Diğer yıkım bölgelerindeki mücadelenin Tozkoparan gibi üst boyutta olmadığını biliyorlar. Tozkoparan’daki mücadelenin boyutunu bildikleri için -gözdağı da var tabi- asıl neden Nasrettin Hoca’nın “eşeği sağlam kazığa bağlayalım” tavrıyla geldiler buraya. Ama oyunları ters döndü. Sonrasında gece ziyaretleri bitti. Bu kadar yıl mücadele eden bir insan olarak söylüyorum; burada insan hayatı değil söz konusu olan, kendilerinin kupon arazi olan ve bahçeleri değerlendirecekleri alanlardır asıl hedefleri. İnsanları aptal-salak yerine koyuyorlar. “Biz sözleşme istiyoruz” deyince, Bakan “yarın gidin sözleşmelerinizi alın” dedi. Kelimelerle oynuyorlar. Başkan yardımcısının o binaların kuvvetli olduğunu söylemesini önemle vurgulayın. Rıza Uçan söylemiştir, biz bu mücadeleden vazgeçelim diye. Eski CHP ilçe başkanı, 2020 yılında, dava açtığımız Haziran ayında beni arıyor. “Ömer, TOZ-DER ne istiyor?” diye soruyor. “TOZ-DER bütün tarafların bir araya gelip en iyi projeyi birlikte yapmayı istiyor” diyorum. “Bırak diyor TOZ-DER’i, Ömer Kiriş ne istiyor?”, “Başkanım diyorum Ömer Kiriş yok. TOZ-DER var, onun istediğini istiyor.” Bunu diyen bir Alaattin Aktay. CHP’nin birinci sıradan Belediye Meclis üyesi. Sosyal medyadan bunu teşhir ediyorum, beni mahkemeye veremiyor. Demek ki AKP’lilerle ilişkiye geçip aynı kaptan beslenme mantığını benim de yapacağımı düşünüyor. Burada panel yaptığımız zaman belediyelerden sandalye, ses cihazı vermiştir. Bu şekilde olan bir insanın bu teklifi yapmasını teşhir ettim. Şimdi buradan taşınmak zorunda kaldı. CHP’nin bu tür noktalarda çok dikkatli davranması lazım. Bir partili olarak söylüyorum ki babam olsa affetmem. Benim önceliğim halktır.

 

Elbette yıkımlar rant amaçlı. AKP döneminden önce de yıkımlar oldu. Diğer yıkım alanlarına önerileriniz ne olur? Mesela Fetihtepe’de insanlar devlete güvenmiyorlar. “Biz sözleşme yapıyoruz ama gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği bilemiyoruz” diyorlar.

Muvakkatname dediğim şey tam da bu. Erdoğan geçen ballandıra ballandıra TOKİ’nin -bizim literatürde “Tükenenleri Ortadan Kaldırma İdaresi” olarak geçer- projesini anlatıyor. Yapılacak evlere milyonlarca kişi 500’er lira yatırdı. Aylık faizi yaklaşık 200 milyon liraya tekabül ediyor. Peki bir muvakkatname var mı? Sözleşme var mı? Kura çekeceksin ve 250 bin yapacaksın, seneler sürecek. Fazladan aldığın parayı faiziyle iade edecek misin? 2006’lardan beri “soylulaştırma” dediğimiz proje var; zenginlere konut yapıyorlar. Sosyal konut yok, dikey planlarla yapıyorlar. İçine girdiğin zaman bir de ödediğin kadar para yatırıyorsun. Emekli insanlar, işçiler-emekçiler… Banka kredi bile vermez. Muvakkatname’ye imza atıyor. Biz yaşıyoruz burada bunları. Buralar gecekondu bölgesi için sosyal konut olarak yapılmış. Sen şimdi zaman içinde şehir içinde kalan bu mahallelerin rantı yükseldiği için, bu insanları buradan göndermek için tahliye edeceksin. Hangi yöntemle? Yerinde dönüşüm… Ben yerinde dönüşemem ki. Bu parayı sana ödeyemiyorum ki. 2000 lira taksitle düşündüğümüzde 3000 liraya çıkıyor kısa zamanda. Ödenemez durumda. Emekli aylığı ya da işçi aylığı o kadar yükseliyor mu? Onların tamamen paraya tapar zihniyetiyle buradan gönderme üstüne kurulu, gerçeği yansıtmayan bir uygulamaları var. Sonuna kadar da mücadeleye devam edeceğiz.

13 yıllık dernek sürecinde önce terörist olarak nitelendirildik, bize inanan arkadaşlarımızla yaptığımız panellerde deneyim aktarımlarında bir birikim oluştu. Tarlabaşı olsun, Sulukule olsun mücadelede geri kalmalarının nedeni zamanında uyanıp tavır alamamalarından kaynaklanıyor. Elimizden geldiğince aktarıyoruz. Geçen 1 Mayıs Mahallesi’ndeydik. Orası da yıkım kapsamında ama oranın bir şansı var. Bir kısmı Ümraniye’ye bir kısmı Ataşehir’e bağlı. Ataşehir’e bağlı olanlar çağırmışlardı beni. Sosyal demokrat belediyelerde en azından plan yapıp, toplantı düzenliyorlar. Halk itiraz ediyor, bazı şeyleri düzeltiyorlar. AKP ile hiç olmuyor. Ama planlarını istedikleri gibi tutturamıyorlar. Çünkü ranta dayalı planlar, insanların eğitimini yok eden, şehir planlarına uymayan planlar yayınlıyorlar. Bu geri tepiyor. Mahkemeler bile hasbelkader lehimize karar veriyorlar. Diğer mahallelerdeki insanların kazanımları için zamanında örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri gerekiyor. Sabırlı ve ısrarcı davranmaları gerekiyor. Che’nin bir sözü var: “Kaybettiğin zaman değil vazgeçtiğin zaman kaybedersin!” Davalar açılır kaybedilir ama vazgeçmeyeceksin.

 

Teşekkürler. Mücadelenizde başarılar.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …