Metin Aydın çocuk yaşta başladı çalışmaya. Terzide, kahvede çalıştı. Orta Anadoluluların tipik özelliklerini taşırdı. Çok genç yaşta tanışmıştı TİKB ile. Sezai Ekinci’nin yeğeni gibi gördüğü ve çok sevdiği bir gençti. Sezai’deki devrimci kararlılık ve irade, Metin’i çok etkilenmişti. Örgütlü mücadeleye atılmasında Sezai’nin rolü büyüktür.
Metin için en büyük hedef çok yönlü ve yetkin bir komünist olmak, en büyük onur ise TİKB’li olmaktı. Bütün yaşamını bu ideale göre şekillendirdi. Faşizme olduğu kadar, oportünist çürümeye karşı da öfke ve nefret doluydu.
12 Eylül’ün hemen öngününde Adana İl Komitesi’nde görev aldı. Onun gelişi Adana’yı canlandırdı yeniden. Tecrübesizliğine rağmen yönetici özellikleri çok belirgindi. İnisiyatifli, atak ve çalışkandı. Kısa sürede yoldaşlarının güvenini kazandı, adı gibi metin ve soğukkanlıydı. Adana’da adını “Sadık” diye bildikleri bu komünist, gönüllerde taht kurmasını bilmişti. Yıllar sonra bile Adana’nın işçi ve emekçileri Sadık’ı unutmadı, ondan her zaman sevgi ve saygıyla bahsedildi.
Sadık geldiğinde etrafına doluşan işçiler, proleter içgüdüleriyle kendilerinden biri olduğunu hissettikleri bu gencin ateşli söylevlerini dinlerlerdi. Sınıfla kurduğu bağ çok içten ve dolayımsızdı. Onların tüm sorunlarına vakıf olur, nabızlarını nabzında hissederdi. Grev dalgalarının vazgeçilmez ismiydi Sadık.
29 Eylül 1980’de Osman Yaşar Yoldaşcan’ın saatlerce çatışarak İstanbul Bağcılar’dan yolladığı selam Metin’in yüreğinde fırtınalar estirdi. 12 Eylül’e sıkılan “ilk kurşun” Osman’sa “ikinci kurşun” o olacaktı. “Adana’nın Osman’ı ben olacağım” diye karşılık verdi selamına. Yiğit, sakınmasız ve korkusuz yürüyordu askeri faşist cuntanın üzerine. Bir keresinde gözaltına alındığında, bu tesadüfe lanetler yağdırdı içinden. Gerçi kısa sürdü gözaltısı. Çünkü atıldığı karakolun açık unutulan nezaret kapısından dışarıya süzülürken, o anlık boşluğu devrimci cesaretiyle değerlendirmiş, yoldaşlarının yanına ulaşmıştı çoktan.
Zorlu günlerdi. Devrimci hareketlerde kaçışlar başlamıştı. O ise Osman’ın cisimleştiği TİKB’nin hücum ruhuyla daha bir bilenerek yürüyordu. Koluna taktığı keleşiyle korsan örgütlüyor, bildiri dağıtıyor, asker ve polisle köşe kapmaca oynuyordu. Cuntanın yaratığı dağıtıcı havayı tersine döndürmek için gecesini gündüzüne katıyor, işçilerle yatıp-kalkıyordu. Çok fedakar, özverili, mütevazi ve sadeydi…
11 Aralık 1980. Belinde silahı, yanında yoldaşı, çalıntı bir araba ile Adana-Kozan yolu üzerinde ilerliyordu Metin. Önünü kesen asker ve polisleri görünce, önce durur gibi yaptı sakince, sonra arabayı ok gibi fırlattı. Arkasından ateş yağmuruna tuttular. Ateşe karşılık verdiler arabadan. Bir direğe çarpınca sokaklara daldılar. Metin yaralıydı ve yarası ciddiydi. Birbirlerini kollaya kollaya ateş etmeye devam ettiler. Açılan bir yaylım ateşte birbirlerini kaybettiler. Bir eve girip üstündeki kanları temizledi Metin. Tekrar daldı sokaklara. Ama abluka devam ediyordu. Başladı sokak çatışması… Saatler süren destansı direnişte şehit düşene dek sürdü. Katlettiler onu. Kiremithane halkı hala o yiğit komünistin destansı çatışmasını anlatır.