İş cinayetleri durmak bilmiyor. Patronların azami kar için almadıkları önlemler yüzünden, fabrika ve işletmeler adeta iş cinayetleri atölyesine dönüşmüş durumda.
Her gün 5 işçi cinayeti yaşanmaktadır. Bu tabloya uzuvları kopan işçileri de eklemek gerekir. Dayatılan kötü çalışma koşulları işçi sağlığını bozmakta, kimileri meslek hastalıkları pençesinde yarım insan durumuna düşmekte, kimileri genç yaşta hayattan kopmaktadır.
Türkiye işçi cinayetleri konusunda Avrupa ülkeleri arasında birinci sırayı kimseye kaptırmazken, dünya sıralamasında da üçüncü. İşçi cinayetleri azalmak yerine giderek çoğalıyor. AKP hükümetinin ilk yıllarında bu konuda yasal düzenlemeler yapıldı. İlk atılan adım da “isim değişikliği” oldu. Önceden “İşçi sağlığı ve iş güvenliği” olan isim, “iş sağlığı ve güvenliği” olarak değiştirildi. Yani devlet ve patronlar “işçinin” değil, “işin” sağlıklı ve güvenli olmasını önemsiyorlar.
2010 yılında yaptıkları düzenleme ise, TTB’in işyeri hekimi eğitimi ve görevlendirme yetkisini elinden aldı. Keza TMMOB’un iş güvenliği uzmanı eğitimi yetkisi de düşürüldü. Bu eğitimler ve görevlendirme, Çalışma Bakanlığı tarafından yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşları, üniversite ve eğitim kurumları tarafından yapılmaya başlandı.
Para kazanma alanı oldu
Yasal değişikliğin iki yönü var: Birincisi, “iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri” adı altında, bu alanı ticari pazar haline getirmek. İkincisi, çok uğraşmalarına rağmen bir türlü yandaş yapamadığı meslek odalarının yetkilerini sınırlamak.
Yapılan düzenlemeyle para kazanmanın, hem de büyük paralar kazanmanın yolu açıldı. 6331 sayılı İSG yasasının 6. maddesinin a bendi şöyle:
“İşveren, çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirir. Çalışanları arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebilir.”
Böylece işçi sağlığı güvenliği dışarıdan satın alınabilir oldu. Bu düzenlemeyle patronların üretim alanında işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu kaldırıldı. Onun yerine “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri” (OSGB) gibi taşeron şirketlerden işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı kiralamaktalar. Böyle olunca şirketlere rant alanı açıldı, meslek odalarının yetkileri tırpanlandı. İşçi sağlığı ve güvenliği piyasalaştırıldı, piyasa işçi sağlığından para kazanmak isteyen şirketlerle doldu. Öyle bir hal aldı ki, yüksek okul mezunları kısa bir kurs aldıktan sonra iş güvenliği uzmanı olabiliyor. Keza tıp fakültesini bitirenler kısa bir kurs süresiyle işyeri hekimi oluyorlar.
2012 Haziran’ında 8 bin 665 olan iş güvenliği uzmanı sayısı, Aralık 2022’de 137 bin 959’a çıktı. Aynı süre içerisinde 8 bin 446 olan işyeri hekim sayısı, 46 bin 848’e ulaştı. 10 yıl gibi bir sürede işyeri hekimi ve iş güvenlik uzmanlarında devasa bir artış gerçekleşti. Normalde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının çoğalması iyi bir şey. Ama para kazanmanın alanı haline getirilince, iş cinayetleri de daha fazla arttı. İşyeri hekimi ve iş güvenlik uzmanları da, düşük ücretle hizmet sunan “kiralık eleman” durumuna düşürüldü.
Düzenleme ilk gündeme geldiğinde, meslek odaları içerisinde “sağlık şirketleri kuralım, bu hizmeti biz verelim” görüşünü savunanlar vardı. Fakat bu görüş çok karşılık bulmadı, düzenlemenin geri çekilmesi için mücadele edildi. Buna rağmen bazı hekimler ve mühendisler kendi şirketlerini kurarak “patron”luk mertebesine geçtiler; meslektaşlarını düşük ücretle fabrikalara, işletmelere “kiralık” olarak yolluyorlar.
İşyeri hekimi ve iş güvenlik uzmanı sayısında kısa sürede bu kadar artış olmasının nedenlerinden biri de, kısa süreli bir eğitim ve sınavın ardından verilen sertifika ile iş bulabilme durumudur. Bakanlık tarafından yetkilendirilen eğitim kurumlarında 180 saat eğitim ve 40 saat uygulama dersi alan herkes, Bakanlık izniyle ÖSYM tarafından açılan sınava girmeyi hak kazanıyor.
Tecrübesi ve yeterli bilgisi olmaksızın “uzman” sertifikası alan kişilere, işçi sağlığı ve güvenliği gibi bir alanın sorumluluğunun verilmesi, başlı başına sorunludur. Diğer yandan eğitim ve görevlendirmenin meslek odalarından alınması, yeni işçi cinayetlerine davetiye çıkarmaktır. Nitekim artan işçi ölümleri bunun göstergesidir. Bu durum karşısında bazı meslek odaları alternatif bir eğitim vermeye başladı. Fakat yoksullaşmanın ve güvencesizliğin çok artığı bu koşullarda, fazla karşılığı olmadı.
Uzmanlar da güvencesiz
OSGB’ler tarafından fabrikalara yollanan işyeri hekimi ve iş güvenlik uzmanları kötü koşullarda çalışıyorlar. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin OSGB’lere verilmesi, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanını da güvencesiz ve düşük ücretle çalışmaya zorluyor. “Daha fazla nasıl para kazanırım”ı amaç edinen OSGB’ler, doğal olarak işçi sağlığı ve güvenliğini düşünüyorlar. Böyle olunca kapitalizmin azami kar temel yasası, işçi sağlığı güvenliği alanında da kendisini gösteriyor. OSGB’ler, rakip OSGB’lerle rekabet halinde, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarını mümkün olan en düşük ücretle uzun saatler çalıştırıyor.
OSGB’ler, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı ile 180 saatlik bir sözleşme imzalıyor. Tıpkı “özel istihdam büroları” gibi OSGB’ler de sözleşme imzaladığı hekim ve iş güvenliği uzmanlarını fabrikalara, işletmelere inşaat şantiyelerine kiralıyorlar. İşyeri hekimleri ve iş güvenlik uzmanları, maaşlarını çalıştıkları yerlerden alıyor, çalışma koşullarını çalıştıkları yerler belirliyor. İş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri ağır çalışma şartlarında farklı işyerlerinde çalışırken, asıl kazanç OSGB’lerin kasasına gidiyor.
OSGB’lerle aylık 180 saatlik bir sözleşme imzalayan işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları, bu saatin dolması için neredeyse günde 20 işyeri dolaşmak zorunda kalıyorlar. Yolda geçen saatleri de bu mesaiye eklemek gerekiyor. Bu kadar uzun mesaiye rağmen bir iş güvenliği uzmanının aldığı ücret, asgari ücretin biraz üstü oluyor.
Bir işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı bu kadar işyerini dolaşırsa, işçi sağlığını güvenliğini nasıl tespit edebilir; önlemini nasıl alabilir; tedavisini nasıl gerçekleştirebilir? Dahası bu kadar uzun saatler ve farklı farklı işyerlerinde çalışan işyeri hekimi ve iş güvenlik uzmanlarının iş güvencesi olmadığı gibi, sağlıkları da bozulur.
Sosyal güvence sosyalizmde!
Taşeron çalışmanın kendisi zaten güvencesiz çalışma demektir. İşçi sağlığı ve güvenliğinin taşeron şirketlere verilmesi, bu alanda ölümlerin artmasına zemin hazırlamaktır.
İşçiler, bu alanın taşeronlaşmasına karşı mücadele etmeli, yeni düzenlemeyi ortadan kaldırmalıdır. Çok düşük ücretle ve ağır çalışma koşulları altında çalışan işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları da bu şekilde çalışmayı reddetmeli, işçilerle birlikte işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesini yükseltmelidir.
Ancak şunu biliyoruz ki, azami kar amacıyla üretim yapılan kapitalist sistemde, gerçek anlamda işçi sağlığı ve güvenliği olmaz. Sosyal güvence, kar amaçlı üretim yapan kapitalizmde değil; toplumun ihtiyacını gözeterek üretim yapan ve çalışana-üretene değer veren sosyalizmde gerçekleşir.
Bununla birlikte işçi cinayetlerini durdurmak veya en alt düzeye çekmek mümkündür. Sendikalar, meslek odaları, işyeri hekimleri ve uzmanları hep birlikte işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesini vermelidir.