Adana Arçelik Servis işçileri direniyor: “Sendika hakkı tanınsın, işçi kıyımına son verilsin!”

Adana Arçelik servis işçileri, sendikalaşmak için yürüttükleri mücadele esnasında, çalışmada öne çıkan arkadaşlarının işten atılmasıyla direnişe geçtiler. İşten atılan işçi Rıdvan Altınçınar ile dergimiz adına yaptığımız sohbette bize anlattıklarını aktarıyoruz:

İşyerimizde güvencesiz çalışma koşulları ve uzun çalışma saatleri nedeniyle boğucu bir ortam vardı. Baretsiz, koruma yeleği olmadan, özellikle yaz aylarında bizi nefessiz bırakan Adana’nın sıcağında bazen 14 saate çıkan uzun saatler boyunca çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Bu kadar uzun süre çalıştırılırken ek ücret de vermiyor işverenler. Hatta bu işyerinde iyi çalışma koşulları olduğunu iddia ediyorlar. Üstelik “biz zor durumdayız” diyerek kendilerine acındırmaya çalışıp, sekiz saat çalışıyormuşuz gibi gösteriyorlar. Uzun yıllar çalışan arkadaşlarımıza bile asgari ücret ödeniyor. Çok az sayıda arkadaşımız asgari ücretin çok az üzerinde ücret alıyor. Yani hepimiz geçinemeyecek durumdayız. Bu nedenle on dört saate varan çalışma sürelerine rağmen ek iş yapan arkadaşlarımız var. Ne dinlenebiliyoruz ne de ailemizle ilgilenebiliyoruz. Aileler dağılıyor, aile içi geçimsizlikler artıyor. Düşünemez, hareket edemez halde işçiler. İşsizlik çığ gibi olduğu için de, bulamayız zaten diye başka iş arayışımız da yok.

Sosyal ilişkilerimiz ise hiç yok. Bırakalım kendimizi, çocuklarımıza hasret kalıyor onlarla ilgilenemiyoruz. Bir gün olsun ellerinden tutup tiyatroya, sinemaya götüremiyoruz. Okulda başka aileler bilet parası ödeyip çocuğumuzu sinemaya gönderdikleri oluyor ve bu durum çok zorumuza gidiyor.

2016 yılında stajyer bir arkadaş, güvenlik alınmadan çalıştırıldığı için çatıdan düştü, hastanelik oldu, bacağını alçıya aldılar. İşverenler “özel hastaneye götürün” diye emir veriyor, iş kazası değil de kişinin hatasından kaynaklanan kazaymış gibi gösteriyorlar. Bu olaydan sonra müfettişlere farklı görüntü vermek için iş güvenliği ile ilgilenen kurum getirdiler, baret ve yelek verdiler. Sadece görüntüyü kurtarmak için verilen şeylerin sürekliliği olmadı tabi.

Güvencesiz ve ağır koşullarda çalışan işçi arkadaşlarımız bel ve boyun fıtığı, ayakta durmaktan kaynaklı kas hastalıkları gibi meslek hastalıklarına kaldılar. İşveren baskısı psikolojik hastalıklara yol açtı. Tek kişinin altından kalkamayacağı işler veriyor; sonra da “iş biter mi, o iş ağır gelir mi” hiç düşünmeden “bitireceksin” diyorlar. Bitiremeyince de işten atıyorlar. Ya da sigortalarımız ödenmiyor. Ben işten atılmadan önce, 2007 yılından beri çalışıyordum. İki yıl sigortam ödenmedi. Daha uzun yıllar sigortasız çalışan arkadaşlarım var.

Bütün bunlar üzerimizde yoğun bir baskı yarattı ve “bu durumdan nasıl kurtulabiliriz” diye düşünmeye itti bizi. Aramızda “ne yapabiliriz” diye görüşmeler yapmaya başladık. Çünkü bireysel çabaların hiçbir yararını görmediğimizi fark etmeye başladık. Gidip işverenden zam isteyen aşağılandı.  Bu durum bize sadece ekonomik koşullarımızı düzeltmekle rahatlayamayacağımız, onurlu yaşamamız gerektiği fikrini de düşündürmeye başladı. Aramızda sendikalaşma ve örgütlenme düşüncesi böyle doğdu.

Ben ilk kendimden başladım. E-devlet üzerinden Birleşik Metal İş sendikasına üye oldum. Biz metal iş kolundayız. Klima, Kombi, Su Arıtma, Beyaz Eşya, Elektronik, Lojistik gibi bölümlerimiz var. Arkadaşlarımız her bölümde örgütlenmek gerektiğini anlamaya başladı. Bunun üzerine beş arkadaş bir araya geldik ve bu bir araya gelmeleri süreklileştirdik. “Biz bir komiteyiz” dedik. Sendikal çalışmamız yaklaşık bir buçuk yıl sürdü. Dikkatli olmak gerektiğini de çalışmalarımız esnasında gördük ve emin adımlarla yürüdük. Üye sayımız artınca Birleşik Metal İş bize dönüş yaptı. Görüşmelere başladık. Önerilerimizi aldılar ve önerilerde bulundular. Durum tahlili yapıyorduk. Kaç işçi var (70 işçi çalışıyor), yetki alabilir miyiz diye görüş alışverişinde bulunduk. Sendika ortak hareket etmemizi önerdi. Biz de bunu çok istiyorduk ve öyle davrandık. Çalışmalarımız devam etti ve dört ay sonra yeniden görüştük. Birleşik Metal İş, Türkiye’de ve Adana’da, Arçelik servisinde ilk örgütlenmeleri olduğunu söyledi. Yetki almaya sayımızın çok az kaldığını ve dikkatli olmamız gerektiğini konuştuk. Esas bundan sonrası için çalışmalarımız risk altındaydı. Biz bu riski göze aldık ve çalışmalarımıza ara vermeksizin devam ettik. Son görüşmeler içindeydik, yetki almaya az zaman kalmıştı.

Tam bu aşamada işveren benim sendikal çalışma içinde olduğumu anladı. Bir cumartesi günü, akşamın saat 9’unda işveren telefonla aradı beni ve “İş yerinde sendika istemiyoruz, ya vazgeçersin ya da işinden olursun” dedi. Beklediğimiz bir durumdu bu. Kendimizden emindik biz, vazgeçmeyecektik. Ben pazartesi günü, sakince işverenin yanına gittim. Böylece ilk kez işveren odasını da görmüş oldum. İyi patron havasına girdi ve beni sorguya çekmeye başladı. Sendikal çalışma içinde kimlerin olduğunu sordu. Net bir tavır koydum ben ve işten çıkış evraklarımı alıp çıktım odasından. Arkamdan “Biz onu işten atmadık, kendisi çıktı” diye yalan söylemiş.

Böylece bizim işyeri önündeki direnişimiz başladı. Bir tek ben işten çıkarıldığım için de direniş benim üzerimden sürdü.

Arkadaşlarım sorguya çekilmeye başlandı, kimler var diye sorup duruyorlar. İyi polis-kötü polis sorgularıyla karşılaştık hep yaptıkları gibi. Direnişimiz boyunca beni de özel baskılarla sindirmeye çalıştılar. Direnişimizin 11. gününde dört arkadaşım ve bana, 40.000 TL. ceza kestiler. Pankart asarak kamu malına ve çevreye zarar vermişiz! Gerekçeleri de buydu…

Ama biz baskı-ceza-tacizlere karşı duracak, yılmadan direnişimizi sürdüreceğiz… Sürecimiz devam ediyor…

Tabi ki dayanışma en büyük gücümüz. İçeride çalışan arkadaşlarımız dik durmaya devam ediyor. Çalışıyor olmakla birlikte sendikalı olmaktan vazgeçmiyorlar ve örgütlülüğümüz sürüyor. Onlarla iletişim halindeyiz. Bu ilk ve önemli kazancımız. Bu güçle ilerliyor, süreci kazanacağımıza inanıyoruz. İşyerindeki arkadaşlarımız dışında da sendikalar, dernekler, partiler ve çeşitli kurumlar, ayrıca kişiler hep yanımızdalar, desteklerini sunuyor, moralimizi güçlü tutmamıza yardımcı oluyorlar.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …