Adana’dan Antakya’ya yardım aracıyla giden arkadaşımızın, Antakya’daki ilk izlenimlerini yayınlıyoruz.
* * *
Çoğu mahalle silinmiş. Navigasyonun gösterdiği sokaklar ve yerler ya bulunmuyor veya moloz yığınları nedeniyle sokaklar geçilemez hale geldiği için geri dönülmek zorunda kalınıyor. Şehir sanki yok olmuş. Filmlerdeki savaş sahneleri gibi. Hayat durmuş. Su yok. Elektrik kesik. Kapkaranlık bir şehir.
Herşeyden vazgeçmiş gibi insanlar. Evden, arabadan… Büyük bir perişanlık, büyük bir çaresizlik… Konu komşu veya geniş aileler şeklinde biraraya gelen insanlar, kendi göbeğini kendi kesiyor. Ateş yaksalar dumandan durulmuyor, yakmasalar soğuktan… Geceleri ve sabah saatleri aşırı soğuk. Arabalarda yaşıyorlar. Ama mazot da yok. Arabası olmayanlar, derme çatma çadır yapmışlar, orada öbekleşmişler. AFAD çadırları nadiren görülüyor; onlar da zaten yeni gelmişler.
İnsanlar yıkılan evlerinin yakınından ayrılamıyor, etrafında oturuyorlar. Evi yıkılmayan ya da az hasarlı olanlar da eve giremiyor. Her an yeni bir deprem olur endişesi, yaşamı alabildiğine zorlaştırıyor, insanı gerginleştiriyor da. Bir yanda zor günlerin yarattığı, birbirine sımsıkı kenetlenme, diğer yanda ani parlamalar şeklinde gelişen gerginlik hali. Bunu en çok da çocuklarının yanından ayrılamayan anneler yaşıyor ve hiç istemese de çocuklarının güvenliği için şehri ilk terkeden onlar oluyor. Geçici olarak gittikleri akrabalar ya da anne-babaların yanı, yeni yaşamın zorluklarını beraberinde getiriyor.
En çok anneler öfkeli. Çocuklarıyla kala kalmışlar sokakta. Çocuklar şaşkın. Depremcilik oynuyorlar. İnsanlar şokta; atlatamamışlar…
Yardımlar konusu onları çok sarsıyor. Bir yandan buna ihtiyaçları var, diğer yandan bu durum onlar için çok onur kırıcı…