Bir sokak röportajında konuşan kişi, “Biz Hizbullahçıyız” diyor açık açık ve muhalefet partilerinin liderlerine hakaret ve küfürler yağdırarak, “kafalarını keseriz” diye ekliyor. İşte AKP’nin ortağı ve meclise sokmaya çalıştığı HÜDA PAR’ın gerçek yüzü; Hizbullah!
Hizbullah-devlet ilişkisi
Hizbullah 1979-80 yıllarında Diyarbakır’da Vahdet Kitabevi’nde örgütlenmeye başladı. Adı ilk olarak İstanbul’da 1984 yılında bir kuyumcu soygunu ile duyuldu. Bu soygun sonrasında yakalanan İrfan Çağrıcı, sonrasında Çetin Emeç başta olmak üzere aydınlara dönük cinayetlerden yargılanacaktı.
Hüseyin Velioğlu, 1987’de örgütten koparak, (ama Hizbullah adına sahip çıkarak) Batman’a yerleşti ve yeni bir dönem başlattı. Silahlı mücadelenin yeni hedefi artık PKK’ydi.
1984’te PKK’nin gerçekleştirdiği Eruh ve Şemdinli baskınları, Kürt hareketinde yükseliş döneminin başlangıcıydı. Bu tarihten sonra PKK’nin kitle desteği giderek arttı. 1980’lerin sonu, artık PKK’nin eylem gücünün de kitle gücünün de büyüdüğü yıllardı ve ardından kitlesel serhildanlar başlayacaktı. Tam da bu dönemde devlet, PKK’ye karşı bir kontra gücü olarak Hizbullah’ı büyütüp palazlandırıyordu. PKK’nin estirdiği laik-devrimci-ulusalcı rüzgara karşı “Kürt-İslam sentezi” söylemini yükseltiyor, böylelikle Kürt gericiliğini örgütlüyordu. Şubat 1992’de “2000’e Doğru” dergisinin kapağında “Hizbullah, Çevik Kuvvet merkezinde eğitiliyor” başlıklı bir haber yayınlanmış; haberi yapan gazeteci Halit Güngen, iki gün sonra “faili meçhul” biçimde katledilmişti. Hizbullah vahşetinin en yoğun olduğu dönemde, dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, “PKK’nin baskınlarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar” olarak kutsamıştı Hizbullahçıları. 2000 yılında Hizbullah davası için Diyarbakır DGM Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede ise “Hizbullah PKK terör örgütünün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki hakim olduğu dönemlerde yaygın olan şiddet ve terör olaylarına bir tepki olarak ortaya çıkan fiildir” deniyordu. JİTEM’in kurucusu olarak bilinen Albay Arif Doğan, 17 Ocak 2011’de Ergenekon davasında ifade verirken, Hizbullah’ı PKK ile savaşması için “Hizbul-Kontr” ismiyle kendisinin kurduğunu söylemişti.
Bütün bunlar PKK’ye karşı bir kontra güç olarak palazlandırılan Hizbullah ile devlet arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor.
Hizbullah “1992 konsepti” olarak literatüre geçen vahşi-pervasız katliamlar döneminin önemli unsurlarından biri oldu. Öyle ki, “Hizbullah” ismi, “Hizbul-kontra” ve “Hizbul-vahşet” olarak kullanılıyordu. 1992 yılından itibaren Hizbullah çeteleri Batman’da HEP (Halkın Emek Partisi) tarafından yapılan sokak eylemlerine taşlı-sopalı saldırılar gerçekleştiriyor, Kürt önderleri geceleri kaçırılıp kaybediliyordu. 1992-1995 yılları arasında Batman’da kaçırılıp kaybedilenlerin önemli bir bölümü din adamıydı ve HEP ile bağları vardı.
Hizbullah güçlendikçe, HEP taraftarlarından yöneticilerine, Kürt kitle örgütlerinin temsilcilerine yönelmeye başladı. Mesela HEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar’ın 1993’teki ölümünün arkasında Hizbullah ve JİTEM olduğu biliniyordu. Keza aynı yıllarda Özgür Gündem ve Yeni Ülke gazetelerinin bölgedeki bazı muhabirleri Hizbullah tarafından katledildi.
Hizbullah saldırılarının artışı, PKK’nin de Hizbullah’ı hedef alan kimi eylemler yapmasını getirdi. Ancak bu eşit bir savaş değildi. Hizbullah askeri sorumlusu olarak yargılanan Cemal Tutar, mahkemedeki savunmasında “PKK bizden birini vurunca biz 15 vurup anladığı dilden yanıt verdik” diyerek, yaptıkları katliamın büyüklüğünü itiraf etmiştir. Hizbullah tarafından öldürülen Kürt muhaliflerin sayısının binlerce olduğu düşünülüyor.
Hizbullah ayrıca, kendisine rakip olarak gördüğü Menzil tarikatı ile de çatışmaya girdi; özellikle Diyarbakır’da yaşanan çatışmalarda, çoğu Menzilci olmak üzere 200’den fazla kişinin öldüğü biliniyor.
Hizbullah’ın şiddet eylemlerini eleştiren İslamcı-feminist yazar Konca Kuriş’ten Hizbullah’a dönük operasyonları ile öne çıkan Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’a kadar birçok kişi, Hizbullah’ın katlettiği listede yer aldı.
Hizbullah’ın insanları katletme yöntemleri de korku salmayı hedefleyen vahşi yöntemlerdi. Hedeflerindeki insanları kaçırıyor, kendi örgüt evlerinin altında kurdukları toprak sığınaklarda zincirliyor, aylar boyunca sorguluyor, işkence yapıyor, sorgu ve işkenceyi kaydediyor; ağır işkencelerde ölmeyenler “domuz bağı” yöntemiyle öldürülerek bu evlerin bahçesine gömülüyordu.
HÜDA PAR Hizbullah’tır
Susurluk skandalının ardından, devlet Hizbullah’ı tasfiye etmeye başladı. Bunun çeşitli nedenleri vardı.
Birincisi kitlelerin yükselen tepkisi oldu. Hizbullah ve kullandığı vahşet yöntemleri, kitleler nezdinde çok hızlı teşhir oldu ve ona karşı tepkiler yükseldi. 1990’ların ilk yarısı içinde gerek Kürt kentlerinde, gerekse sınıf hareketinde yaşanan yükseliş, Hizbullah’a dönük tepki de büyük oldu. PKK’nin direnişi, Hizbullah’ın teşhir edilmesinde ve kitle öfkesinin büyümesinde önemli bir rol oynadı.
İkincisi, 3 Kasım 1996’da yaşanan Susurluk kazası, egemen klikler arasındaki çatışmada yeni bir evreyi temsil ediyordu ve bir kesimin tasfiye sürecinin başlangıç vuruşuydu. O güne kadar Kürt hareketine pervasız saldırganlığın simgesi olan JİTEM ile birlikte Hizbullah da bu tasfiye sürecinin bir parçası olarak etkisizleştirildi.
1996-99 yılları arasında Diyarbakır, Batman ve Mardin’de 1000’e yakın Hizbullahçı gözaltına alındı. Ancak Hizbullah bu defa da Mersin, Antep ve Konya’ya, ardından İstanbul, Bursa, Düzce ve Kocaeli kentlerine yayıldı. Artık bu kentlerde insanlar kaçırılıyor, ağır işkenceyle katlediliyordu. Bu bölgelerde de operasyonlar yapıldı. Operasyonlarda cephanelikler, öldürülen insanların gömüldüğü mezar-evler ortaya çıkarıldıkça, Hizbullah’a karşı tepki ve öfke de büyüdü. 17 Ocak 2000’de İstanbul-Beykoz’da bir villaya yapılan baskında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinin ardından Hizbullah büyük güç kaybetti.
Ancak tutuklananlar bırakılıp davalar etkisizleştirildikçe, Hizbullah da yeniden kendine alanlar açmaya başladı. 2004’te Kürt kentlerinde kurulan Mustazaf- Der bunlardan biriydi ve “Kutlu Doğum” etkinlikleri düzenleyerek kendilerini yeniden göstermeye başladılar. Bu dernek kapatıldıktan sonra 2012’de Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ismiyle yeniden siyaset sahnesinde göründüler.
Hizbullah hakkında açılan davaların çoğu sonuçsuz kaldı. HÜDA PAR kurulmadan bir yıl önce tutukluların çoğu tahliye edilmişti. 16 Mayıs 2022 tarihinde ise, Hizbullahçı bir tutuklu kalmadı.
Gericiliğin tescili; AKP-HÜDA PAR ittifakı
Domuz-bağlı işkenceleriyle, mezar evleriyle, laiklik karşıtı söylemleriyle tanınan Hizbullah’ın devamcısı HÜDA PAR’ın programı, kökenine uygundur. Bu program kadın düşmanı, laiklik karşıtı, şeriatçı, radikal İslamcı söylemlerle doludur. Özünde, Afganistan’daki Taliban’dan, Ortadoğu’daki IŞİD’den farksızdır. Onlar gibi şeriat devleti (Kürdistan’da bir şeriat devleti) kurmayı hedefler; onlar gibi muhalifleri en vahşi yöntemlerle katleder; onlar gibi doğrudan egemen sınıflarla kurduğu bağlar sayesinde büyüyüp palazlanır.
HÜDA PAR ile kurduğu seçim ittifakı, AKP’nin gerçek yüzünün açığa çıkması, özüne dönmesidir. ABD tarafından Ortadoğu’da “ılımlı islam”ın merkezi olması hedeflenen AKP, “ılımlı islam”ın yetmediği noktada “radikal islam”ın sembolüne dönüştü.
Ortadoğu savaşında IŞİD, Taliban, ÖSO çetelerinin koruyucusu olan AKP, ülke içinde de radikal İslamcı çetelerin barındığı, beslendiği, palazlandırıldığı yataktır. Bugün kitle desteğini kaybettiği koşullarda, kendisine “ittifak” gücü olarak HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi’ni seçmiş olması, onun “aslına dönüş” belgesidir.
Ancak AKP’yi ve Erdoğan’ı bu ittifak da kurtarmayacak. Tersine, insanlık düşmanı bu Hizbullahçı, şeriatçı katillerle kurduğu bağlar, kitlelerin AKP’den uzaklaşmasını hızlandıracaktır.