Bu yıl bahar kışa göre oldukça soğuk geçti. Kavganın baharını müjdeleyen 1 Mayıs günü ise, oldukça sıcaktı.
Bizim eylemi yapacağımız saat, insanların caddede yoğunlaştığı ve eylemimizi görebileceği bir saatte olacaktı. Her türlü engele rağmen pankartımızı açıp yürüyecektik. Saat 11.30’da “Taksim 1 Mayıs Alanıdır! Yasaklanamaz!” yazan pankartı açarak Halaskargazi Caddesi’ne çıkıyoruz. Ve peş peşe attığımız sloganlarla başlıyoruz yürüyüşe…
Her ne kadar uzlaşmacı sendikacılar, 2013’ten sonra “son kez” diyerek Bakırköy’de, Maltepe’de mitingler yapsa da “1 Mayıs alanı” Taksim’di. Bu yıl “beşli” olarak anılan sendika konfederasyonları, seçime endekslenerek “son kez Maltepe’deyiz” dediler. Ardından “önümüzdeki yıl Taksim’de olacağız” diyerek. Sanki mücadele edilmeden, birileri lütfediyormuş gibi… Bir yandan devletin yasaklarını, bir yandan da sendikaların, reformistlerin barikatını aşmak gerekiyordu. Bu şekilde çıkıyorduk Taksim’e…
Eylem öncesi “acaba kaç dakika yürüyebileceğiz” sorusu vardı kafamda. Yürüyeceğimiz güzergah, her yıl olduğu gibi polis kuşatması altındaydı. Yürüyüşümüzü başlattığımız yer, eski DİSK binasının hizasıydı, Taksim çatışmalarının başlangıç noktalarından biriydi. “1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak”, “Yaşasın proletarya enternasyonalizmi”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm” sloganlarıyla yürüyoruz, yürüyoruz… Henüz polis yok. Biz trafiği keserek Taksim’e doğru gidiyoruz. Etrafımızdan geçenler alkışlıyorlar, fotoğraflarımızı çekiyorlar. Kitleyi görünce yüksek sesle konuşmaya başladım: “Taksim 1 Mayıs Alanıdır! İşçilere, emekçilere kapatılmasını kabul etmiyoruz. Bu keyfi ve gayri-meşru yasağı tanımıyoruz! 1 Mayıslar tüm dünyada şehirlerin en merkezi yerlerinde yapılır. Türkiye’de bu meydan Taksim’dir!”
100 metre yürüdükten sonra iki sivil polis geliyor ve bizi kaldırıma doğru iterek kimliklerimizi istiyor. “Kimliklerimizi vermeyeceğiz, eylem yapıyoruz, çekilin önümüzden” diyerek itiyoruz. Tekrar caddeye çıkıyoruz ve artık önümüzde Taksim, arkamızda kilitlenmiş bir trafik, yüreğimizde milyonlarca işçi ve emekçinin özlemi ve talepleriyle daha gür atıyoruz sloganlarımızı. Şehitlerimizin anılarıyla, Taksim çatışmalarında yaralanan, gözaltına alınanların öfkesiyle ve milyonların umuduyla yürüyoruz. Bu arada etrafımızda müdahale eden sivil polis sayısı artıyor. Önümüze geçiyorlar, engelleyemiyorlar, arkadan çekmeye çalışıyorlar, ama biz kararlılıkla yürüyoruz.
Yunus polisleri ve resmi polisler geçiyor, caddenin Şişli’ye giden tarafında çevik kuvvet otobüsleri var, ama yolumuz açık. Ajitasyonlarımız gürleşiyor, sloganlarımız yankılanıyor caddede. Osmanbey Metrosu’nu geçiyoruz. Düşündüğümüzden çok daha uzun bir mesafeyi arkamızda bıraktık. Taksim’e doğru yürümeye devam ediyoruz.
Pangaltı tarafında kafede oturan onlarca polis önümüze atlıyor. Biz de onları itiyoruz. Yere yatırıyorlar ve üzerlerimize basıyorlar. “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “1 Mayıs kızıldır, kızıl kalacak” sloganlarını yerdeyken ve arabaya götürülürken de atıyoruz. Bizi yerdeyken kelepçeliyorlar. Küfürler edip bir doblo arabaya koyuyorlar. Kimliklerimizi istiyorlar. “Vermeyeceğiz, hem bize işkence yapıyor, küfür ediyorsunuz, hem de kimlik istiyorsunuz” diyoruz. Küfür edip yumruklamaya devam ediyorlar. İçlerinden biri “niye Maltepe’ye gitmiyorsunuz, orada izinli, buraya niye geliyorsunuz?” diye soruyor. Ben de “Taksim 1 Mayıs alanıdır, size mi soracağız nereye gideceğimizi” diyorum, yine vuruyor. Trafik allak-bullak ve insanlar eylemi seyrediyorlar. Polis de trafiğin kilitlenmiş olmasından rahatsız, bir an önce bizi oradan uzaklaştırmak istiyorlar. Kimliklerimizi cebimizden zorla alıyorlar. 10 dakika sonra siyah bir minibüs getirip oraya koyuyorlar. Kelepçeler çok aşırı sıkılmış durumda. Gevşetmelerini istiyoruz. Sonrasında 25 kişilik bir çevik kuvvet otobüsü getiriyorlar ve bizi oraya alıyorlar. Yoldaşın kelepçesi çok sıkı, itirazlarımız üzerine onu çıkartıp demir kelepçe takıyorlar. Yarım saat sonra başka bir gözaltı aracı geliyor, ona bindiriyorlar. Bu araçta Devrimci Parti ve Halk Cephesi’nden gözaltına alınmış arkadaşlar var. Onlarla selamlaşıyoruz.
Saat 14’te Eyüpsultan Hastanesi’ne götürülüyoruz, orada muayeneye kelepçeyle almak istiyor polisler. İtiraz ediyoruz ve kelepçeleri söküyorlar. Tabi doktorun tavrı da burada önemliydi. “Ben bu şekilde muayene edemem” diyerek tepki gösteriyor doktor ve bizlerin söylediği her şeyi yazıyor. İlk etapta kelepçeleri kesmek için makas-bıçak sorunu olsa da kelepçeleri kesiyorlar. Ama polislerin yedek kelepçesi olmadığı için, bizi kelepçesiz bir şekilde otobüse bindiriyorlar. Bizden önce de gözaltı araçları gelmişti. Hastalar oradaki görevlilere tepki gösteriyor; “bugün 1 Mayıs olduğunu bilmiyor musunuz, yedek doktor çağırmıyorsunuz” diye. Otobüsün içindeyken engelli biri geliyor ve polislere bağırıyor: “Sizin devriniz bitti, gidin, gidin” diye. Komiser sinirleniyor, “şunu buradan uzaklaştırın, kafasını-gözünü yardıracak şimdi” diyor. Aynı komiser Vatan’dayken otobüsün içinde küfürlü ve fiili saldırılar gerçekleştirecekti.
Hastaneden sonra Vatan Emniyet’e gelmemiz saat 3’ü buldu. Bir müddet sonra Halk Cephesi’nden arkadaşlara üst araması yapmadıklarını iddia ederek küfürlerle saldırdılar. Üstelik bir arkadaş da görme engelli. Bu saldırıya karşı “İnsanlık onuru işkenceye yenecek”, “Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz” sloganlarını hep birlikte atıyoruz. İki kadın arkadaşı otobüsten indirerek ters kelepçe yapıyorlar. “Burası bizim yerimiz, biz istediğimizi yaparız” diyorlar. Bizler de polislere suç duyurusunda bulunacağımızı söylüyoruz.
Her zamanki 1 Mayıs gözaltılarından farklı olarak işlemler çok yavaş ilerliyor, bilinçli bir yavaşlatma olabilir. Bizim otobüstekilerle ifade verilmemesi üzerine konuşuyoruz. Bir müddet sonra otobüste marş da söylemeye başladık. İfadeye çıkartılırken Halk Cephesi’nden arkadaşlar otobüsten inmedikleri için saldırıyorlar. “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganlarını atıyoruz yeniden. Emniyet amiri, “slogan atanları kameraya çekin, sabaha kadar beklesinler de görsünler” diye tehdit ediyor aklınca…
İfade işlemlerine çıktığımız yerde avukatlar bizi karşıladı, saldırılarla ilgili tutanak tutuyorlar. Bizim otobüstekilerin hiçbiri ifade vermiyorlar nihayetinde. Gecenin 2’sinde Bahçelievler Devlet Hastanesi’ne getiriliyoruz. Buradaki işlemler de çok yavaş yürüyor, tek tek alıyorlar muayeneye. Bizimle aynı zamanda, acile gelen ağır hastalara da baktıkları için, sıramızı onlara veriyoruz. Muayene işleminin ardından telefonu ve kimliği veriyorlar. Benden önce serbest bırakılan yoldaş, hastane kapısında bizi bekliyor. Polisler orada beklememesini söylemiş, o yüzünden tartışmışlar. Ama birbirimizi beklemek çok önemli. Aksi halde “kaybetmek” istediklerini farketmemiz mümkün olmaz. Kapıda Devrimci Parti’den serbest bırakılan bir arkadaşla karşılaşıyoruz. O da muayeneye götürülen yoldaşını bulamadığını söylüyor, “kaçırılmış olabilir” diyor. Gerçekten de adı Erkin Barkın olan arkadaşı, içeriden çıkar çıkmaz “terörle mücadele” ekipleri yeniden gözaltına almış.
Şirinevler Meydanı’na kadar birlikte yürüyüp eylemle ilgili sohbet ettik. Öğrendiğimiz kadarıyla zaman ve yol olarak en uzun eylemi biz yapmışız. Üstelik kitlelerin en kalabalık olduğu saatte. Ve bir kez daha Taksim’i yasaklayamayacaklarını, tüm engellere rağmen Taksim’e çıkmayı hedefleyen devrimcileri durduramayacaklarını göstermiş olduk.
Bu yıl ki 1 Mayıs’ı da kazanmış olmanın mutluluğuyla ve rahatlığıyla söyleyebilirim ki, kendilerini hükümet değişikliğine kanalize etmiş ve oradan gelebilecek kırıntılara teslim etmiş sendikalar, reformistler ve buna yedeklenen devrimciler istedikleri kadar hesap yapsınlar, Taksim icazetle değil, mücadeleyle kazanıldı, yine öyle kazanılacak. Gözaltına resmi olarak alınan 182 kişiydi (Taksim civarı) ama yüreği burada olan milyonlardı. Biz onların taleplerini, özlemlerini haykırdık bir kez daha. Tarihimizden aldığımız mirası biraz daha büyütmenin ve geleceğe taşımanın güveni ve coşkusuyla yürüdük, yürüyoruz, yürüyeceğiz…