Bu 1 Mayıs’ın seçimlerden iki hafta öncesine denk gelmesi, 1 Mayıs kutlamasının seçimlerin gölgesinde kalacağı kaygısını arttırmıştı. Öyle de oldu. 1 Mayıs’a sayılı günler kaldığı zaman da bile, seçimleri aşarak gündemin başına oturamadı. 1 Mayıs faaliyetleri de önceki yıllara göre sönük kaldı.
Böyle olunca İstanbul başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında gerçekleşen 1 Mayıs kutlamaları, seçimlere endekslenmiş reformist parti ve kurumların dayatmalarıyla geçti. Son yıllarda 1 Mayıs’ın örgütleyicisi olarak ortaya çıkan DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TDB, (5’li olarak tanınan kurumlar) bu yıl çok daha rahat biçimde 1 Mayıs’ın nerede, nasıl kutlanacağını belirledi. 1 Mayıs öncesi toplantıda DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, “Bu yıl kimse Taksim’in adını anmasın” diyecek kadar ileri gitti.
Elbette onlara bu rahatlığı veren, birçok devrimci-demokrat kurumun 5’liyle birlikte hareket etmesiydi. Geçen yıl DİSK göstermelik de olsa “Taksim” dediğinde, yasal miting alanının bir an önce belirlenmesini isteyen reformist partiler, DİSK başta olmak üzere 5’linin elini rahatlatan bir rol oynadılar. Bu yıl Taksim Meydanı’nın konuşulmasını bile yasaklayacak hale getirdiler.
1 Mayıslarda 5’linin belirleyici olmasından, dayatmalarından yakınmanın bir kıymeti harbiyesi yoktur. Önemli olan, onlara bu zemini vermemektir. Başta devrimci örgütler olmak üzere, yönetimlerinde devrimcilerin olduğu sendika ve dernekler, 1 Mayıs’ın gerçek sahipleri olduğunu ortaya koymadıkça, bu durumu değiştirmek mümkün değildir. Bu yapılar, “kitlesellik” adına 5’linin belirlediği alanlara gitmeye, onların programlarına boyun eğmeye devam ettiği sürece, bu tablo değişmeyecektir. Bir başka ifadeyle, birileri “kiracı” gibi davranırsa, birileri de “ev sahibi” olmaya, kendinde bu hakkı görmeye devam eder. Onun için şikayetlenmekten, yakınmaktan çıkıp pratikte net tavırlar alınmalıdır.
Şurasından-burasından düzeltme çabalarıyla bu tablonun değişmeyeceği, 2023 1 Mayısı’nda bir kez daha görüldü. Kimi kurumların 5’liye dönük eleştirileri, 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin önerileri, hiç bir işe yaramadı. Onlar yine bildiklerini yapmaya devam ettiler. Çünkü önceki yıllarda yaptıklarının karşılığını almadılar. DİSK’in pandemi döneminde tüm kurumları hiçe sayarak kendi başına davranmasına bile gereken tavır gösterilmedi. O yüzden DİSK artık 1 Mayıslarda Taksim Meydanı’na diğer sendikalar gibi çelenk bırakmak için çıkıyor.
Bu durum, devletin saldırılarının artmasına da zemin hazırlıyor. Örneğin her yıl, 1 Mayıs öncesi Kazancılar Yokuşu’nda katledilen 1 Mayıs şehitleri anıldıktan sonra, Şişhane’ye kadar topluca yürünür ve Mehmet Akif Dalcı’nın anması yapılırdı. Fakat bu yıl topluca Şişhane’ye yürünmesi, polis tarafından engellendi. Bu duruma ciddi bir tavır bile almadılar. Dağınık bir şekilde gitmeyi kabul ettiler.
Başını DİSK’in çektiği 5’li konfederasyon sürekli geri adım atarken, üst perdeden konuşmaya, yaptıklarına kılıflar uydurmaya da devam ediyorlar. Seçimleri “millet ittifakı”nın kazanacağına ve bu ittifakın 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına izin vereceğine o kadar eminler ki, “bu yıl, Taksim’in dışında yapacağımız son 1 Mayıs olacak” diyerek, bugüne dek attıkları geri adımları meşrulaştırmaya çalışıyorlar. (Geçen yıl da erken seçim beklentisiyle “2023 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız” demişlerdi.) İcazetcilik ruhlarına işlemiş! İzin verilmeden Taksim’e çıkmayacaklarını itiraf ediyorlar.
Taksim yasaklara sığmaz
Devlet ne kadar yasak ve engel koyarsa koysun, reformistler ve onların etkisine giren kurumlar, devletin icazetiyle hareket etsin; 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenleri durduramadılar, durduramayacaklar…
Bu yıl da 1 Mayıs sabahının erken saatlerinden itibaren Taksim hedefiyle sokağa çıkan onlarca grup oldu. Aralarında PDD’nin olduğu bu gruplar, yasakları, engelleri, yalan ve demagojileri aşarak Taksim’e doğru yürüdüler. Taksim’in işçi ve emekçilere, 1 Mayıslara kapatılmasını protesto ettiklerini, bu yasağı tanımadıklarını haykırdılar. Etraflarına toplanan kitlenin desteğini ve alkışını alarak ilerlediler. Polisler üzerlerine çullanıp arkadan ters kelepçe taktığında bile sloganları devam etti.
Bu eylemlerde yaklaşık 200 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınırken yapılan işkenceler, polis arabalarında da devam etti. 2 Mayıs sabahına kadar gözaltında tutuldular. Devrimci Parti’den bir kişi, serbest bırakıldıktan sonra yasadışı bir şekilde yeniden alınarak kaybedilmek istendi. Erken farkına varılması ve üzerine gidilmesi sonucu, gözaltını kabul etmek zorunda kaldılar.
Bütün bu saldırılara rağmen 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenleri yıldıramayacakları bir kez daha görüldü. 1 Mayıs ve Taksim’in yasalara-yasaklara sığmayacağını ve bunun için kimseden icazet alamayacaklarını gösterdiler.
Sözlü olarak “1 Mayıs alanı Taksim’dir” demekle olmuyor! Kimileri artık bunu söylemekten bile kaçınıyorlar. Kimisi de sadece lafzını ediyor. Ama eğer hala “1 Mayıs alanı Taksim’dir” deniliyorsa, her 1 Mayıs’ta Taksim gündeme geliyorsa, devletin yasaklarını, reformizmin demagojisini aşmayı başaran bir avuç komünist ve devrimci sayesindedir. Bu ısrar ve irade olmasaydı, ne DİSK “önümüzdeki yıl Taksim’deyiz” açıklamasını yapmak zorunda hissederdi; ne de CHP “Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına açacağız” vaadini yapardı.
İcazetli 1 Mayısların sonuçları
Devrimci kurumların karşı çıkmalarına rağmen İstanbul başta olmak üzere çeşitli illerde gerçekleşen 1 Mayıs mitinglerinde, kürsü yine işçi ve emekçilerin değil sendika bürokratların, parti temsilcilerinin kürsüsü oldu. Bu yıl öncekilerden farklı olarak gerek kürsüdeki konuşmalarda, gerekse miting alanında seçimler ana gündemdi. Bir çok ilde CHP ya da HDP’den milletvekili adayları kürsüye çıktı, 1 Mayıs mitinglerini seçim çalışmasının bir parçası haline getirdiler.
İstanbul Maltepe’de gerçekleşen 1 Mayıs mitinginde bile, konuşmacılar seçimleri ön plana çıkardı. “14 Mayıs’ta yan yana omuz omuza olacağız”, “kazanmak için herkesi seçim çalışması yürütmeye davet ediyoruz”, “Bu son yasaklı 1 Mayıs olacak” sözleriyle, kürsüden seçim propagandası yaptılar. Keza mitinge katılan reformist partilerin sloganları ve pankartları doğallığında seçimlerle ilişkiliydi.
İşçi ve emekçilerin sorunları, talepleri, daha önemlisi mücadeleleri yok sayıldı. 1 Mayıs’ın işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğu unutuldu. 1 Mayısların ve 8 saatlik işgünü başta olmak üzere temel hakların direne direne kazanıldığı bilindiği halde, her şey seçimlere endekslendi; seçimle hakların elde edileceği “baharın geleceği” müjdelendi!..
Kürsüden böyle bir hava estirilirken, devrimci kurumların pankartları mitinge alınmıyor, polis saldırısı yaşanıyor ve gözaltılar yapılıyordu. Devrimci önderlere duydukları kinle, onların resimlerini alana sokmamaya çalıştılar. Partizan kortejindeki İbrahim Kaypakkaya’nın pankartına, Kaldıraç kortejindeki Deniz, Mahir, Kaypakkaya posterlerine saldırıya geçtiler. Bu saldırıya direnenleri gözaltına aldılar. Bütün bunlar olurken “tertip komitesi” tavırsız kalıyordu. Devrimci kurumların, yaşananları kürsüden duyurma talebi karşılanmadı, bu yöndeki baskılar sonucu gecikmeli olarak ve kısa bir açıklamayla geçiştirdiler.
Daha baştan her şeyi uzlaşmacı sendikacılar belirlediğinde, bu sonuçlarla karşılaşmak kaçınılmaz oluyor. Öyle ki, mitinge katılan tüm kurumların “ortak açıklaması”nın içeriğini, kimin okuyacağını bile, sendikacılar saptıyor. İnisiyatifin uzlaşmacı sendikacılara kaptırıldığı mitinglerde devlet de son derece rahat, pervasız hareket edebiliyor. Kiminin sloganını, kiminin sopasını, kiminin karikatürünü bahane edip alana sokmayabiliyor. Sendikacıların oluşturduğu “tertip komitesi” de bütün bunlara sessiz kalarak onaylamış oluyor.
İcazetli mitinglerin doğal sonuçlarıdır bunlar! Elbette her izinli-yasal miting icazetli değildir! Ama Maltepe, Yenikapı gibi yerlerde 1 Mayıs kutlamalarının kabul edilmesi, baştan bu icazetin ilanıdır. Çünkü bu miting alanlarının Taksim Meydanı’nın işçi ve emekçilere, özellikle de 1 Mayıslara kapatmak için yapıldığını herkes biliyor. Bilindiği halde kabul ediliyor ve gidiliyorsa, bu duruma boyuneğiliyor demektir. Üstelik bu boyuneğişin tek gerekçesi “kitlesellik”tir!
Ama görüyoruz ki, ne o “büyük” konfederasyonlar ne o “büyük” partiler, kitleleri bu mitinglere taşıyorlar. Hem genel katılım, hem de bunların içinde işçilerin oranı son derece düşüktür. Bu yıl Maltepe’nin çok kitlesel geçeceği umuduyla gidenler, bir kez daha hüsrana uğradılar. 30-40 bin civarında bir katılım sözkonusudur. (Ki bazı partiler, 1 Mayıs öncesi sadece kendilerinin 30 bin kişiyle geleceğini söylemişlerdi.) Seçim öncesi politizasyonun arttığı bir dönemde katılımın bu kadar düşük kalması, bu mitinglere “kitlesellik” adına gidenlerin argümanlarını da boşa düşürüyor. Türkiye’de en kitlesel 1 Mayısların Taksim’de yaşandığı gerçeğini bir kez daha yüzlere çarpıyor.
PDD olarak 2023 1 Mayısı’nda Taksim’de olacağımızı günler öncesinden duyurduk, öyle de yaptık. Yanı sıra Maltepe miting alanının girişine “1 Mayıs Alanı TAKSİM’dir” yazan büyük bir pankart asıldı. Ayrıca arama noktasında bir grup PDD okuru “1 Mayıs alanı Taksim’dir! Yasaklanamaz” yazan bir pankart açıp sloganlar atarak, 1 Mayıs’ın Maltepe’de kutlanmasını protesto ettiler ve oradan ayrıldılar.
Sonuç olarak
Ne yazık ki, 2023 1 Mayısı, seçimlerin gölgesinde kaldı ve sönük geçti. Her şeye rağmen 1 Mayısı Taksim’de kutlama ısrarını gösterenler, devrimci bir hava estirdiler. İcazetli 1 Mayıs’la devrimci 1 Mayıs’ın farkını ortaya koydular.
Bu 1 Mayıs’ın üç ay önce yaşanan büyük depremin ardından gerçekleşiyor olması, çok daha kitlesel ve militan geçmesini gerektirirdi. Depremin yaşandığı bölgelerde bile, reformizmin geriye çeken tutumu, seçimleri önplana almaları, kitlesel katılıma, daha coşkulu ve militan geçmesine ket vurdu.
2023 1 Mayısı bir kez daha gösterdi ki, uzlaşmacı sendikaların-reformist partilerin belirleyici olduğu 1 Mayıs kutlamaları, asla amacına uygun olmuyor! 1 Mayıs’ın gerçek sahipleri işçi sınıfı ve onun öncüleri, 1 Mayıs kutlamalarını kendi belirlemediği sürece bu durum değişmiyor!
1 Mayıs devrimcidir! Komünist ve devrimcilerin önderliğinde ancak, tarihsel anlamına uygun şekilde kutlanacaktır.