Muhalefet partileri bir kere daha büyük vaatlerle kitleleri sandığa çağırdı; bir kere daha seçimi Erdoğan’a hediye etti. Üstelik öyle bir umut pompalanmıştı ki, seçime katılım yüzde 90’lara varmıştı.
Seçim akşamı yaşananlar
Kitleler aylardır, hatta yıllardır bu seçimle oyalandı, büyük bir beklentiye sokuldu. Yaşadıkları tüm acılar, atacağı bir oyla son bulacak; “her şey çok güzel olacak”, memlekete “bahar” gelecekti! Üstelik bu kez sandığa sahip çıkacaklarını, hiç bir oyun boşa gitmeyeceğini söyleyerek güvenceler veriyorlardı.
Peki öyle mi oldu?
Seçim akşamı saat 18.30’dan itibaren Anadolu Ajansı (AA), tıpkı önceki seçimlerde yaptığı gibi, Erdoğan’ı açık ara önde gösterdi. Yüzde 60’larda başlattığı manipülasyonu, saatler ilerledikçe düşürdü ve yüzde 50’lerde dondurdu. Bu süre boyunca YSK hiç veri açıklamadı.
AA ile de yetinmediler. Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu bölgelerdeki oylar bilinçli bir biçimde sisteme sokulmadı. AKP’liler tek kalemden çıkmış dilekçelerle, Kılıçdaroğlu’nun kazandığı sandıklarda seçim sonuçlarına itiraz ettiler. Bu itirazlarla kimi sandıkların 11 kez tekrar sayıldığı söylendi. Böylece televizyon ekranlarından saatler boyunca Erdoğan’ın önde görülmesi sağlandı. Amaç, Kılıçdaroğlu’na oy verenlerin moralini bozmak ve sandıkları terketmelerini sağlamaktı. Buna rağmen sandık görevlileri, gece yarılarına kadar oy torbalarının üzerine oturarak bekledi. Diyarbakır’da, İstanbul’un pek çok ilçesinde seçim kurullarının önünde uzun kuyruklar oluştu.
Bu sırada Şırnak, Siirt gibi bazı Kürt illerinde panzerler sokağa çıkmış, silah sesleri duyulmuş, insanlar korkudan evlerine çekilmişti. Ankara’da cumhurbaşkanı sarayının olduğu Beştepe’de kamyonlar caddeyi trafiğe kapamıştı, Flash Tv’nin Ankara temsilcisi “Ankara’da neler olduğunu size anlatamıyorum, ama çok kötü şeyler oluyor” diyordu bembeyaz bir suratla. Erdoğan ve Soylu’nun seçim gününü 15 Temmuz’a benzetmeleri, “sandık darbesi”nden sözetmeleri boşuna değildi. Keza Bahçeli açıkça “vücuda girecek kurşunlar” diyerek ölümle tehdit etmişti. Sayım sürerken büyük bir psikolojik savaş yürütülüyordu.
Muhalefet bloku ise, seçim öncesi tüm tehditleri, saldırıları, yasa-kural tanımaz uygulamaları sineye çekti. “Kazanıyoruz” diyerek kitleleri sakinleştirdi. Seçim akşamı da aynı tutumu sürdürdüler. İmamoğlu ve Yavaş önceki seçimlere atıf yaparak AA’ya güvenilmemesini istedi. Ama sözde muhalif Anka Ajansı’nın da verileri AA’dan farklı değildi. Yavaş ve İmamoğlu, kendilerine ulaşan “ıslak imzalı” pusulalarda önde olduklarını, Kılıçdaroğlu’nun açık fark yaptığı yerlerdeki verilerin YSK’ya akışının durdurulduğu söyleyip durdular. AA ve Anka Ajansı sandıkların yüzde 90’ının açıldığını söyleyip Erdoğan’ı yüzde 49.5 gösterdiği halde, YSK’dan bir açıklama gelmeyince, Kılıçdaroğlu YSK’yı uyaran ve “seçimleri oldu-bittiye getirmeyeceklerini” söyleyen kısa bir konuşma yaptı. Ancak titreyen sesi ve elindeki kağıdı bile okumakta güçlük çeken görüntüsü, perde arkasında farklı gelişmeler olduğunu gösteriyordu.
Bu süre boyunca Erdoğan ortada görünmemişti. İstanbul’da oy kullanmasının ardından Ankara’ya genel merkeze gitmiş, sonra yeniden İstanbul’a dönmüştü. Onun başlangıçtaki bu sessizliği, seçim yenilgisini kabullendiğini düşündürdü. Ancak saatler ilerledikçe hava hızla değişti.
Önceki seçimlerde de, egemenlerin seçim günü bile son ana kadar kendi aralarındaki pazarlıkları yürüttüklerine, belli bir anlaşmaya vardıklarında seçim sonucunu açıkladığına tanık olmuştuk. Bu kez de öyle oldu: Erdoğan’ın amacı “seçimi 2. tura bırakmak”tı, saatler ilerledikçe bunu rakibine kabul ettirmeyi başardı. Gece yarısına doğru YSK da AA ile aynı sonuçları bildirdi ve Erdoğan, ertelediği “balkon konuşması”nı gerçekleştirdi. Bu süre boyunca “millet ittifakı”ndan hiçbir açıklama gelmedi. Kılıçdaroğlu yüzde 49’larda görülürken ve fark attığı yerler henüz sayılmamışken, nasıl oluyordu da Erdoğan yaklaşık 5 puan öne geçmişti. Sanki sayılmayan tüm oylar Erdoğan’a verilmişti!
Gecenin ilerleyen saatlerinde nihayet Millet İttifak’ı liderleri göründüler ve Kılıçdaroğlu bu soruların hiçbirini yanıtlamadan, “ikinci turda mutlaka kazanacağız” diyerek açıklamasını noktaladı.
Halkı sürü yerine koymak
Her seçim, bir öncekini katlayan hilelerle dolu. Ve bu akıl-dışı, bilim-dışı sonuçları kabullenmemiz, bir sonraki seçime de tıpış tıpış yine sandığa gitmemiz isteniyor. Aklımızla alay ediyorlar. Kılıçdaroğlu öndeyken ve daha CHP’nin en çok oy alacağı ilçelerde oyların yarısından fazlası sayılmamışken Erdoğan nasıl 5 puan önde bitirdi? CHP, ittifak partilerini kendi listelerine aldığı halde nasıl yüzde 25’te kaldı? Deva, Gelecek, Saadet hiç oy almadılar mı? Bunların oyu nereye gitti? Meydanlardaki coşkulu devasa mitinglere katılan CHP’liler AKP’ye mi oy verdi? MHP baraj altında kalıyor diye barajı yüzde 7’ye çekmişlerdi, tüm anketler MHP’nin eridiğini gösteriyordu, yüzde 10’a nasıl ulaştı? Daha pek soru havada asılı duruyor.
Açık ki, bize “seçim sonucu” diye sunulan rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Hal böyleyken televizyon yorumcuları, köşe yazarları hiç sıkılmadan, bu sonuçları gerçekmiş gibi yorumluyor. Bir gün önce “Millet İttifakı”nı yere-göğe sığdıramayan, Kılıçdaroğlu’nun kesin kazanacağını söyleyen kendileri değilmiş gibi, şimdi onların hatalarını sıralıyorlar.
Dahası, reformist partiler ve kimi devrimci yapılar bile, bu sonuçları gerçek kabul ederek, HDP’nin neden oy kaybettiğini, AKP’nin nasıl kazandığını, CHP’nin nerede hata yaptığını falan yorumlamaya çalışıyor.
Bu arada kitlelerin AKP’ye ne kadar bağlı, ne kadar cahil olduğu, Kılıçdaroğlu’nun vaatlerinin kitlelerde karşılığı olmadığı gibi, kitlelere yabancı, gerçeklerden kopuk değerlendirmelerin de bini bir para…
Seçime katılan tüm partiler, seçim akşamına dair hiçbir açıklama yapmadan, 15 gün sonraki “ikinci tur”a çağırıyor! Halka sürü muamelesi yapıyorlar. İstedikleri gibi güdeceklerini düşünüyorlar. Her yanı tel tel dökülen sistemi, sözde demokratik seçimlerle aklayıp paklıyorlar. Bu demokrasicilik oyununda halk basit bir piyon! Kendilerini ve sistemlerini korumak için, harcanması gereken bir piyon hem de!…
Bu oyuna artık kanmayalım! Piyon olmayı da, sürü olmayı da reddedelim! Biz bu oyuna dahil olmadığımız zaman, oyun bozulacaktır! Aksi halde aynı kısır döngü sürecek ve fillerin tepişmesinde hep ezilen biz olacağız!..
Muhalefet bugüne kadar kitleleri sokaktan uzak tutmak için uğraştı. Öyle ki, seçimi kazandıklarında bile kutlama yapılmamasını istediler; önden uyardılar. Ancak çok iyi biliyoruz ki, sokakta kazanmadan sandıkta kazanılmaz! Hak ve özgürlükler hükümet değişikliklerle değil, kitlelerin eylemli gücüyle elde edilir!