Sınıflı toplumlarda eğitim; egemen sınıfların ideolojik, politik, kültürel, ahlaki vb. çıkarlarını korumak ve devam ettirmek içindir. Eğitime patronların ve kapitalist devletin ihtiyaçları doğrultusunda şekil verilir.
Bir bütün olarak kapitalist-emperyalist sistemde olduğu gibi Türkiye’de de eğitim bu bakış açısıyla ele alınmaktadır. 1980 sonrası bu konu daha da önemli hale geldi özellikle AKP dönemiyle birlikte.
AKP’nin iş başına geldiği günden bu yana başlıca hedeflerinden biri eğitimi dinci-gerici bir karaktere sokmaktı. Devletin önemli kademelerine sokacağı kadrolarını yaratmanın ve gençliği gerici fikirler doğrultusunda şekillendirmenin yolu buydu.
AKP dönemiyle birlikte eğitim alanındaki sorunlar had safhaya ulaştı hatta diyebiliriz ki bu dönemde en büyük tahribat eğitim alanında yapıldı. Okullar gerici-faşist kadroların doldurulduğu yerler haline geldi. Değiştirilen yönetmeliklerle tarikatların önü açıldı. Felsefe, sanat, fen gibi dersler azaltılırken din dersleri çoğaltıldı. Zorunlu din dersleri kreşlere kadar indi. Edebiyat ve tarih gibi derslerin müfredatları dinci-gerici ideolojiye uygun olarak değiştirildi. 2002-2003 eğitim yılında 450 olan İmam Hatip Lisesi sayısı, 2022-2023 yıllarında 4 bin 413’e çıktı. Karma eğitim yerini kız-erkek okullarının ayrılmasına bıraktı, cinsiyetçi eğitim büyüdü, bütün ders kitapları bu anlayışa göre şekillendirildi.
2012 yılında yapılan bir değişiklikle zorunlu eğitim, 4+4+4 olarak kademelendirildi. Böylece okuldan ayrılmanın önü açıldı. Bu değişiklikle ortaöğrenime devam etme oranları düştü. Erken yaşta evlendirilerek sistematik tecavüze uğrayan kız çocuklarının ve çocuk işçilerin sayılarında ciddi bir artış yaşandı.
4+4+4 eğitim sisteminin temel yaklaşımlarından biri de dinselleştirme oldu. Bu değişiklikle okullara mescit zorunluluğu getirildi. Laboratuvarlar, kütüphaneler mescitlere dönüştürüldü. İmam hatiplerde kız çocuklarının başını örtmek için ikna odaları oluşturuldu. Türgev ve Ensar gibi tecavüzcü vakıflarla imzalanan protokollerle okullarda dini eğitimler, seminerler düzenlenmeye başlandı. Öğrenciler bu vakıfların ellerine bırakıldı.
Seçimlerin ardından AKP, eğitimi gericileştirme çalışmalarına hız verdi. Geçtiğimiz hafta valilik onayı ile İstanbul’un farklı ilçelerinde birçok okul, yaz boyunca dini eğitimler düzenlemesi için Tügva’ya tahsis edildi. ÇEDES Protokolü ile İzmir’de her 3 okuldan 1’ine manevi danışman adı altında imam gönderilmesine karar verildi.
ÇEDES Protokolü ile birlikte çocuklarımızın ve gençlerimizin laik, bilimsel eğitim hakkı gasp edilmeye devam edecek. AKP’nin yönetime geldiği günden beri dile getirdiği, “dindar nesiller yetiştirme” dediği gerici fikirlerle çocuklarımızın beyinleri zehirlenecek. Pedagojiden, çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğinden bihaber sapkın fikirlere sahip insanlar okullara doldurulacak ve çocuklarımızı daha sonra travmatik etkileri ortaya çıkabilecek istismarlara maruz bırakacaklar.
Okulların imama değil öğretmene, çocuklarımızın bir geleceğe ihtiyacı var. AKP’nin dayattığı eğitim anlayışı ise bunları sunmuyor. Dayatılan dinci-gerici eğitim anlayışıyla ahlaki yozlaşma artış gösteriyor, uyuşturucu kullanımı artıyor, tecavüzlerin, istismarların, ölümlerin, intiharların ardı arkası kesilmiyor. AKP ölümle eşdeğer bir gelecek sunmaya devam ediyor çocuklarımıza.
Geçtiğimiz yıl, tarikat yurdundaki baskılara dayanamayarak intihar eden Enes Kara’nın ardından, şimdi de Urfa’da Menzil tarikatının yurdunda kalan 12 yaşındaki Abdülbaki Dadak intihar etmiş olarak bulundu. Çocuklar, gençler dinci baskının cenderesinden kurtulmak için çırpınıyor, çaresiz kaldıklarında ölüme sürükleniyorlar.
Hayatımızı kazanmak için, çocuklarımızı yaşatabilmek için bu düzenden kurtulmak zorundayız. Bu düzenden kurtulmanın yolu da hapsedilmeye çalışıldığımız sandıklardan değil mücadeleden geçiyor.