Proleter DEVRİMCİ DURUŞ dergisi, 1998 yılının 28 Haziran günü yayın hayatına başladı. Üzerinden tam 25 yıl geçmiş bulunuyor. Bir dergi açısından 25 yıl, yani çeyrek asır kesintisiz biçimde yayın hayatını sürdürmek, hiç kolay değildi. Olmadı da…
Bu 25 yıl içerisinde bölgemizde yoğunlaşan emperyalist savaş, ülkemizi de içine alacak şekilde büyüdü. Askeri ve sivil darbeler arka arkaya gerçekleşti. Faşist baskı ve terör gemi azıya aldı, “Olağanüstü Hal” adeta olağanlaştı. Tüm dünyayı saran “koronavirüs salgını” kitleleri eve kapatmanın ve her tür hak gaspının gerekçesi yapıldı. Yaşamak, sadece nefes alıp-vermeye indirgendi; işçi ve emekçinin payına ise, yine ölüm düştü… Ve altı ay önce Türkiye’nin en büyük depremi ile sarsıldık. Bir doğa felaketinin çok ötesinde, emperyalist-kapitalist sistemin iflasını, rezaletini, katliamını yaşadık…
Daha saymakla bitmeyecek büyük olaylara sahne oldu son 25 yıl…
Elbette büyük direnişlere, halk hareketlerine de… İşçi ve emekçiler, özelleştirmelere, işsizliğe, hak gasplarına karşı sokakları, meydanları doldurdu yine. Afrika’dan Asya’ya halk ayaklanmaları, 40 yıllık diktatörleri devirdi. Amerika’dan Avrupa’ya ırkçılığa karşı en kitlesel, en yaygın eylemler gerçekleşti. Türkiye’de ise, Tekel’den Metal’e büyük işçi direnişlerinin yanı sıra ülkemizin en büyük halk hareketi “Gezi Ayaklanması” yaşandı.
Kısacası emperyalizmin ve faşizmin halka açtığı savaşa, her yerde direnişle karşılık verildi. PDD bu direnişin hem içinde yeraldı, hem de onun sesi olup geniş kesimlere ulaşmasını sağladı.
OHAL ve pandemi dönemi başta olmak üzere, faşist baskı ve zulmün en yoğun yaşandığı günlerde bile, yayın hayatına devam etti. Birçok dergi-gazete kapanırken, “internet yayıncılığı” kolaycılığına kapılırken, PDD basılı yayında direndi. Kendisine umut bağlayanları, işçi ve emekçileri hiç bir zaman yalnız bırakmadı. Sokaklar polis ablukası altında ve ihbarcılık ağıyla kuşatılmış iken bile, evlerden, dükkanlardan içeri girmeyi başardı. Yoldaşlarımız kimi zaman salgın önlemlerini dikkate alarak, kimi zaman polis ekiplerini atlatarak PDD’yi işçi ve emekçilerle buluşturdu.
O, 12 Eylül’ün en karanlık günlerinde bile yayın çıkartan, işçi ve emekçilere ulaştıran bir geleneğe sahipti. Halkımız da bu zor koşullarda kendilerine ulaşanları geri çevirmedi… Aksine her koşulda dergimizi çıkartıyor ve kapılarına kadar getiriyor olmamızı memnuniyetle karşıladı. Kapılarını, kendilerine birşeyler getiren, dertlerini dinleyen devrimcilere her zaman açtılar.
* * *
PDD herhangi bir yayın organı değildir. İhtilalci komünist geleneğin, proleter devrimci değerlerin ve onu günümüze taşıyan kolektifin bir parçasıdır. 1979’dan bu yana süren legal-illegal yayın faaliyetinin birikimlerini sırtlayarak yayın hayatına başlamıştır. Aradan geçen 25 yıllık sürede, hem bu geleneğe layık bir çizgi izlemiş, hem de ona yeni halkalar ekleyerek geliştirmiştir.
Bu süre içerisinde siyasi-ekonomik pek çok zorluğu aşa aşa ilerledi. Dergide yeralan yazılarımız hakkında sayısız davalar açıldı, toplatıldı, kapatıldı. Dergi bürolarımız basıldı, teknik malzemelere el konuldu, maddi zarara uğratıldı. Yazıişleri müdürlerimiz, çalışanlarımız, okurlarımız defalarca gözaltına alındı, tutuklandı… Yanısıra dağıtım şirketleri üzerinde kurdukları baskı ve oluşturdukları tekelle, dağıtım ağı iyice daraltıldı. Kağıt başta olmak üzere matbaa ürünlerine gelen zamlarla ekonomik olarak da zora düşmesi, çıkamaz hale gelmesi istendi.
Ama her tür baskıya rağmen bir çözüm yolu bularak yayın hayatını sürdürmeyi başardı. Düşmanların heveslerini kursaklarında bıraktı, dostlarını ise hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı…
Bu topraklardan ve halktan kopmayan, devrimci çizgide ısrar eden, her koşul altında devrimci duruş gösteren kişi ve kurumları, halkın da yalnız bırakmayacağının, koruyup kollayacağının somut bir göstergesidir PDD’nin 25 yıllık kesintisiz serüveni…
PDD yıllardır sınırlı sayıda kitapçılarda bulunuyor. Asıl olarak “elden dağıtım” dediğimiz yöntemle kitlelere ulaşıyor. Sokak sokak gezerek evlere ve dükkanlara giriyor. Çıkışı nasıl bir direniş tarihinin üzerinde yükseldiyse, bugünlere de her tür zorluğu yenerek geldi.
* * *
“Köklerimiz Toprakta, Tarihten Geliyoruz” demiştik ilk sayımızın kapağında. Ve Fatih yoldaşın “gülümseyen yüzü, denetleyen gözleriyle”, ölümü kucaklarken söylediği “Biz Kazanacağız” şiarıyla çıktık… Fatih şahsında devrim şehitlerinin “denetleyen gözlerini” hep üzerimizde hissettik. Bu bize hem büyük bir sorumluluk yükledi, hem de ayrı bir güç ve gurur verdi.
İlk sayımızda “çıkarken” köşesinde şunları söylemiştik:
“PDD’nin ana eksenini, sosyalizmin propagandası oluşturacak… Somut güncel gerçeklik üzerine oturacak ve ML’nin arılığını koruyacak. Kapitalizmin her alanda yarattığı manevi yıkıma karşı, proletarya kültürü ve “sosyalist yeni tip insan”ı yaratmak için, burjuva ideolojisinin tahripkar sonuçlarıyla savaşacak… Güncelden ve pratik mücadeleden kopuk, keskin laflar bizden uzak olsun… Daima ileriye bakmak… Şiarımız bu olacak!..”
İlk sayıdan itibaren bu bakışaçısıyla dergimizi çıkardık. İdeolojimizden aldığımız suyu damıttık her bir satırına. ML bakışaçıyla yorumladık her olayı, her gelişmeyi… Unutturulmak istenen temel değerleri hatırlattık her defasında. Devrimi ve sosyalizmi kararlılıkla ve militanca savunduk… Anlamını buldu teori ve politika, pratiğe döküldükçe. Ve her seferinde öngörülerimizi sınadık pratiğin mihenk taşında. Nazım’ın dediği gibi “çok şükür/her sınamada/alnımızın akıyla çıktık”…
PDD, ne faşizmin zorbalığına boyuneğdi; ne de baskın hale gelen reformizmin ve onun son hali parlamentarizmin, düzen-içi solculuğun bir parçası oldu. Her daim devrimin onurlu sesini yükseltti; sosyalizmin bir “ütopya” değil, bilimsel bir gerçek ve somut bir gelecek olduğunu ortaya koydu; ML’nin çarpıtılmasına, sulandırılmasına izin vermedi, her gelişmeyi onun ışığıyla yorumladı, yol gösterdi.
Her sayımız, yeni bir ürün, yeni bir başlangıç ve coşkuydu. Aynı zamanda daha ileriye, daha güzele, daha mükemmele doğru bitmeyen bir yürüyüş… Hem içerik hem teknik olarak kendimizi sürekli geliştirdik. Devrimci bir yayında olması gereken öz-biçim bütünlüğünü yakalamaya çalıştık. Rosa Lüksenburg’un söylediği gibi, devrimci bir yayının “İngiliz çimleri gibi hep aynı boyda, tekdüze” olmamasına gayret ettik. Ama aynı zamanda her sayıda değişen “yap-boz tahtasına” dönmesine de izin vermedik. Oturmuş sayfalarımız olduğu gibi, yeni denemelerimiz de eksik olmadı. Yenilenerek ve sürekli geliştirerek ulaştık, işçi ve emekçilere, tüm ezilenlere…
Fabrika önlerinde, emekçi semtlerde, okullarda, meydanlarda, sokaklarda, halkımızla buluştu dergimiz, özel sayımız, afiş, kuş ve pullarımız… Meydanlara çıktı, eylemlerde sloganımız, dövizimiz, pankartımız oldu… Cezaevi direnişlerinden savaş karşıtı eylemlere, işçi direnişlerinden NATO zirvesine, Haziran ayaklanmasından 1 Mayıslara elimizde bayrak oldu, onurla taşıyıp asla yere düşürmediğimiz…
Dallarımızın budandığı zamanlar da oldu tabii. Ama her budamadan sonra daha sağlam çıktık. “Köklerimiz Toprakta”ydı çünkü ve biz bu toprağa sıkı sıkıya tutunmuştuk.
* * *
Dergimizin ilk çıktığı aylarda, ona “ömür biçen”ler oldu. “En fazla 6 ay çıkar” diyecek kadar iddialı konuşanlar, ‘dilek’leriyle ‘gerçek’leri karıştıranlar çıktı. Dergimiz sadece burjuvaziyi, faşizmi değil, tasfiyecileri, teslimiyet kulvarına girenleri, reformistleri de rahatsız etmişti. Haksız da sayılmazlardı. Çünkü o, emperyalizme ve faşizme olduğu kadar, tasfiyeciliğe ve reformizme karşı savaşın içinde doğmuş ve bu savaşı büyütme hedefiyle çıkmıştı.
PDD tam 25 yıldır bu savaşı sürdürüyor. Akıntıya karşı kürek çekme, rüzgara karşı yürüme pahasına… Neredeyse tüm devrimci kesimlerin seçimlere endekslenmesine, burjuva parlamentosunu kutsamasına direnerek… “Düzen partilerine oy yok” şiarından vazgeçmeyerek, “Kurtuluş seçimde değil, devrimde-sosyalizmde” diyerek… Yine neredeyse tüm kesimlerin 1 Mayıslarda icazetli miting alanlarına gidişini protesto edip Taksim ısrarından vazgeçmeyerek… Hemen her kurumun Kürt hareketine yedeklendiği koşullarda, devrimci eleştiri ve uyarılar yapmaktan sakınmayarak…
Afganistan ve Irak işgallerinin en fazla “bölgesel savaş” olarak nitelendirilmesine karşı çıkıp yeni bir emperyalist paylaşım savaşının başladığını ilan ederek… Başlangıçta “değişimci” diye AKP’nin desteklenmesine, “çözüm sürecine zarar vereceği” kaygısıyla Gezi Direnişi’nin bitirilmesine karşı durarak… AB reformlarının “yetmez ama evet” diye onaylanmasına; ‘Ergenekon’ adı altında bir burjuva kliğin tasfiyesinin “derin devletin çöküşü” olarak alkışlanmasına; ABD’nin hala en güçlü emperyalist olarak görülmesine, Türkiye’nin her dönem “ABD’nin uşağı” olduğu savına vb. vb….
PDD pek çok ezberlenmiş kalıplara, günümüz gerçekleriyle uyuşmayan tespitlere, liberal kesimlerden apartılmış görüşlere karşı ideolojik-siyasi mücadele yürüttü. Herhangi bir kurumla karşı karşıya gelme pahasına ML doğruları savunmaktan, doğru bildiği yoldan yürümekten geri durmadı.
Kısacası rotasından şaşmadan yürüdü tam 25 yıl… Ozanın dediği gibi “dostların alkışlarıyla değil / gıcırtısıyla düşmanın dişlerinin…”
Ve bu 25 yılda yüzlerce sayıya ulaştı. PDD’yi de basan Yediveren Yayınları, 30’dan fazla kitap çıkardı. Her biri dönemin sorunlarına yanıt veren, devrimin değerlerini savunan ve geleceğe ışık tutan eserler olarak tarihimize mal oldu.
* * *
Tarih, her kişi ve kurumu olması gereken yere koyuyor. 25 yıllık tarih, az bir zaman dilimi değildir. PDD’ye tarih biçenlerin kendisi tarih oldu… Hem de ibret alınması gereken bir tarih…
Biz geleceği, devrimi, sosyalizmi, sınıfsız-sömürüsüz bir dünyayı temsil ediyoruz. Omuzlarımızda bu yükün ağır sorumluluğunu hissettiğimiz kadar, onurunu, coşkusunu da duyuyoruz. Engellerle, zorluklarla dövüşe dövüşe bilendik, olgunlaştık… Olanaksızlıklar, zorluklar içinde, ama çizgimizden, değerlerimizden asla ödün vermeden 25 yılı geride bıraktık.
“Devrimci duruş”umuz her koşul altında sürecek! Tavizsiz, başı dik yürüyüşümüz, kesintisiz devam edecek!… Dostlarımıza güven, düşmanlarımıza korku salacağız yine… Tarihimizden aldığımız güçle sınıf mücadelesinin engin sularında kulaç atıyoruz. “Kutup Yıldızı”mızın yolgöstericiliğinde denizleri, okyanuslara aşarak hedeflediğimiz limana ulaşacağız mutlaka…
25. doğum günün kutlu olsun PDD!…
Daha nice mücadele dolu, direniş dolu, zafer dolu yıllara….
Bu türkü diyor ki,
“Korkumuz yok!
İnmedi bir gün bile gözlerimize
bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun…”
Bu türkü diyor ki,
“Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
ölümün önünde cigaramızı…”
Bu türkü diyor ki,
“Çizmişiz rotamızı, dostların alkışlarıyla değil
gıcırtısıyla düşmanın dişlerinin…”
Bu türkü diyor ki,
“Dövüşmek…”
“Işıklı büyük, ışıklı geniş ve sınırsız bir limana
dümen suyumuzda sürüklemek denizi…”
Bu türkü diyor ki,
“Yıldızlar, rüzgar ve su…”
Başüstünde bir gemici korosu
Bir türkü söylüyor;
Yıldızlar gibi, rüzgar gibi, su gibi bir türkü…
Nazım Hikmet