Fransa’da 17 yaşındaki Cezayir kökenli Nahel’in 27 Haziran günü polis tarafından öldürülmesi, göçmenleri sokağa döktü ve büyük bir isyana yol açtı.
Paris, Marsilya, Lyon kentleri başta olmak üzere Fransa’nın birçok şehrinde ve kasabalarında sokağa çıkan kitleler polisle çatıştılar. Günlerce süren eylemlerde, hükümete ait kurumlar, belediye binaları ateşe verildi, 40’dan fazla polis ve jandarma karakolu basıldı, arabalar kundaklandı, mağazalar yağmalandı. Bunlar arasında silah mağazaları da vardı.
Tır ve kamyonlarla caddelere barikatlar kuran göstericiler bazı yerleri ele geçirdiler. Yerel yetkililer, olayları bastıramadıklarını söyleyip merkezi hükümetten yardım talebinde bulundu. Birçok yerde gece sokağa çıkma yasağı konuldu, toplu ulaşım durduruldu.
İsyan, Belçika ve İsviçre’ye de sıçradı. Fransa’daki cinayeti protesto etmek isteyen grupların gösterileri, polis müdahalesiyle karşılaştı, onlarca kişi gözaltına alındı.
Olayların başlangıç noktası
Görüntüler ve görgü tanıkları, Nahel’in ölümünün polisin işlediği bir “cinayet” olduğunu kanıtlıyor. Katil polisin “uyuşturucu kullanmışlardı, dur ihbarına uymadılar” şeklindeki ifadesinin de yalan olduğu anlaşıldı.
Motosikletli iki polis, Nahel’in sürdüğü arabayı takip edip önünü kesiyorlar. İçlerinden biri “motoru durdur yoksa vururum” diyerek silahını çıkarıyor ve Nahel’in başına vuruyor. Diğer polis, “kıpırdama yoksa kurşunu beynine yersin” diyor. Ardından bir el silah sesi duyuluyor, sonra araba hızla uzaklaşıyor ve bir direğe çarpıyor. Nahel’in ölümcül bir yara aldığı ve direksiyon başında öldüğü anlaşılıyor. 17 yaşında olması, zaten ehliyetsiz olduğunu ortaya koyuyor. Nahel daha önce de ehliyetsiz araba kullandığı için gözaltına alınmış.
Nahel’in Paris’in batısındaki Natterre banliyösünde yaşadığı, ailesinin tek çocuğu olduğu, annesiyle birlikte kaldığı öğrenildi. Elektrikçi olmak için bir üniversiteye kayıt olduğu, ragbi liginde oynadığı, yanı sıra paket servis şoförü olarak çalıştığı, edinilen bilgiler arasında. Onu tanıyanlar yaşadığı bölgede çok sevildiğini, uyuşturucu gibi kötü alışkanlığı olmadığını bildiriyor. Olaylar da ilk olarak Nahel’in yaşadığı banliyöde başladı.
Nahel’in ailesi ve yakınları, Nahel’i öldüren polislerin cezalandırılmasını istediler. “Beyaz renkli bir Fransız olsaydı öldürülmeyecekti, Cezayir kökenli siyahi bir göçmen olmasından dolayı polisler bu kadar rahat silah kullanıyor” görüşünü ifade ettiler. 2005 yılında da iki göçmen gencin polisten kaçarken bir elektrik trafosuna çarparak öldüğü hatırlatılıyor.
Nahel’i öldüren polis, görevden alındı, tutuklu yargılanmak üzere hapse atıldı. Bir yandan da katil polis için bağış kampanyası başlatıldı. 5 gün içinde 700 bin avrodan fazla para toplandığı açıklandı. Kampanyayı başlatanlar, “polisin işini yaptığı ve şimdi yüksek bir bedel ödediği”ni söylüyorlar.
Fransa polisinin 2022 yılından bu yana 13 kişiyi dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürdüğü saptanmış. Bu artışta 2017’de polisin silah kullanma çerçevesini genişletmesinin rolü büyük. Yasa çıktıktan sonra polisin öldürdüğü kişi sayısı, önceki yıllara göre 5 kat artmış. Bunların çoğunun siyahi ve Arap kökenli kişiler olması, polisin ırkçı yaklaşımını ortaya koyuyor.
Ayaklanmayı bastırmak için her yol devrede
Fransa’da bugüne dek pek çok eylem, ayaklanma yaşandı. Son dönemde akaryakıt zammıma karşı “Sarı Yelekliler”in yıllar süren eylemleri ve “emeklilik reformu”na karşı kitlesel gösteriler, en çok akılda kalanlar. ‘80’li yıllardan bu yana tam 11 kez göçmen isyanı patlamış. Fakat son isyan bunların en büyüğü. Hem tüm ülkeyi kapladı, hem de günlerdir durdurulamıyor.
Fransa devleti, 45 bin polisle eylemleri bastırmaya çalıştı, fakat mümkün olmadı. Öyle ki, Paris’in en işlek caddesi Şanzelize’de turistler dahil herkes boşaltıldı. Caddede bulunan ünlü restoran ve mağazalar kepenklerini indirmek zorunda kaldılar.
Polislerin Şanzelize’de bile bazı kişileri coplaması, tepkilere yol açtı. Göstericilere karşı neler yaptığı konusunda da fikir verdi. Zaten gösteriler sırasında bir genç daha polis tarafından öldürüldü. 5 gün içinde üç binden fazla kişinin gözaltına alındığı, 500’ün üzerinde tutuklanan olduğu bildiriliyor. Bunların içinde 13 yaşında çocuklar da var.
Eyleme katılanların yaklaşık yarısı 14-18 yaş grubu çocuk-gençlerden oluşuyor. Fransa hükümeti, ailelere çağrı yaparak “çocuklarına sahip çıkmaları”nı istedi. Aksi taktirde 2 yıl hapis ve 30 bin avro para cezası dahil çeşitli haklardan mahrum bırakılacağı söylenerek tehdit edildi.
Fransa’da ilk kez sivil faşistler bir toplumsal olayı bastırmada kullanıldı. Fransa’da giderek güçlenen faşist partilerin göçmen karşıtı tutumları biliniyor. Bu partilerin örgütlediği faşist güruhlar, göstericilerle çatışmaya girdi.
Faşist partiler, Fransa cumhurbaşkanı Makron’u OHAL ilan etmesi, askerleri devreye sokması için zorluyor. Almanya ziyaretini iptal eden Makron ise, OHAL ilan etmeden isyanı bastırma çabası içinde. Bir yandan göçmen gencin polis tarafından öldürülmesini kınıyor, isyancıları yatıştırmaya çalışıyor; diğer yandan polisiye önlemler başta olmak üzere her tür yöntemi devreye sokuyor.
Bunlardan biri de, internet kısıtlaması oldu. Makron, “sosyal medyanın şiddeti körüklediği”ni söyleyerek “hassas içeriklerin” kaldırılmasını istedi. Ayrıca internet şirketlerinden isyan çağrıları yapan kullanıcıların kimliklerini açıklamalarını talep etti. Aynı günlerde twitter patronu Elon Musk, “kötü amaçlı kullanım” gerekçesiyle twit sayısına sınırlama getirdi. Musk’ın Macron’un istemi üzerine bu kısıtlamayı yaptığı iddia ediliyor.
Göçmen sorunu sınıfsaldır
Fransa’daki göçmen isyanı, son yılların en önemli sorununu yeniden tartıştırmaya açtı. Çünkü sadece Fransa değil, Avrupa’nın tüm ülkelerini ilgilendiriyor. Kaldı ki Fransa diğer emperyalistlere kıyasla göçmenlere daha esnek yaklaşımıyla biliniyor.
Eski bir sömürgeci olan Fransa, ağırlıklı olarak sömürgelerinden gelen göçmenleri barındırıyor. Bunlar Kuzey Afrika, Sahra-altı Afrika ve Asya’dan gelenler. Polisin katlettiği Nahel’in akranları ise, “dördüncü nesil” olarak tanımlanıyor. Bu gençler Fransa’da doğmuş Fransız vatandaşları. 2021 yılındaki istatistiklere göre Fransa’da 7 milyon kişinin “başka ülkede doğmuş bir yabancı” olduğu tesbiti var, bu da nüfusun yüzde 10.3’ü ediyor.
Fransa’nın göçmenlere dönük “çok kültürlülük” politikası, kendi yaşamlarını kendilerinin düzenlemeleri, derneklerini kurabilmeleri şeklinde “demokratik” görünse de, geldikleri toplumla entegre olmalarını engelleyen banliyölere (getto) yerleştirilmiş, toplumdan tecrit edilmiş, dışlanmış ve bir çok haktan yoksun şekilde yaşamaya mahkum edilmişler. En kötü işlerde düşük ücretle çalıştırılıyor ya da işsiz bırakılıyorlar. Fransa’da yüzde 20’ler civarındaki işsizler ordusunun önemli bir bölümünü göçmenler oluşturuyor. Göçmenleri uyuşturucu başta olmak üzere en kirli işlerde kullandıkları da biliniyor.
Emperyalizm, sermaye için sınırsız bir dünya kurdu. Para ve mal, her yere rahatça giriyor. Girdiği yerlerde ise, başta tarım olmak üzere yerli üretimi bitirdi. Buralarda çalışan kitleler işsiz kaldı, metropollere, emperyalist ülkelere göçmek zorunda kaldılar. Ekonomik göçün yanı sıra savaşlardan ve devlet baskısından dolayı siyasi göç de arttı. Para ve mala engel koymayan emperyalistler, insanların gelmesine engeller koydu. Başlangıçta “ucuz işgücü” olarak ihtiyaçları oranında işçi aldılar; fakat son yıllarda devasa bir göç dalgasını durdurmaya çalışıyorlar. Hatta Türkiye gibi ülkelere göçmenleri kendi ülkelerinde tutması için para veriyorlar.
Sonuçta göçmen sorununu yaratan emperyalist sistemin kendisidir. Ve bu sorun etnik değil sınıfsaldır. Zaten göçmenlerin ezici çoğunluğu işçi-emekçi yoksul kesimler. Zengin ve kalifiye olanlar, sisteme rahatça monte ediliyor; yoksullar ise hem “yabancı düşmanlığı”nın hedefi oluyor, hem de her yönden ağır bir sömürüye tabi tutuluyor.
Sonuç olarak emperyalist-kapitalist sistem kendi yarattığı sorunlarla karşı karşıya ve kendi mezar kazıcılarını yaratıyor. Göçmen isyanları, Avrupa’dan başlamak üzere bütün emperyalistleri saracaktır. Bu sorunu yaratanlar tarihin çöplüğüne atılana dek ne göçmenler ne de isyanları biter.