İşsizlik… Kapitalist sistemde en çok duyduğumuz kavramlardan biri. Öyle gelip geçici bir olgu değil, kapitalist-emperyalist sistemde sürekli olan; ekonomik kriz dönemlerinde ise tırmanan, kronikleşen bir olgudur işsizlik.
Önümüzdeki aylarda kitlesel işsizlik dalgası kaçınılmaz görünüyor. Uzun süredir ekonomik ve siyasi kriz içinde olan Türkiye’nin daha büyük bir krizin içine gireceği bugünden belli. Bu da şirket iflaslarını ve kitlesel işsizliği arttıracak. İflastan kurutulanlar ise, azami kar için kitlesel işten çıkarmalara başvuracak.
Gelen bu dalgayı örgütlü güce dönüştüremezsek, işsizlerin bir kısmı intihara sürüklenir veya kronik işsiz olarak asalak biçimde yaşamını sürdürür. Daha önemlisi, bir kısma çetelerin ağına düşer veya devletin kirli işlerinde kullanılan kişilere dönüşür.
İşsizliğin boyutu gizleniyor
Enflasyon oranlarıyla oynandığı gibi, işsizliğin boyutu da resmi olarak gizleniyor. Bunun aracı da yine TÜİK!
İşsizlik verileri her ay açıklanır. Fakat her defasında TÜİK’in rakamlarıyla sendikaların ve bağımsız kurumların rakamları arasında dağlar kadar fark olur.
Çünkü TÜİK, işsizliği düşük göstermek için yöntem hilelerine başvuruyor. İşsizlik verilerini hesaplarken, sadece son 4 hafta içerisinde iş başvurusu yapanları dikkate alıyor. Son 3 ayda iş aramayı bırakanları, iş bulma umudunu kaybeden yüzbinleri, mevsimlik ya da esnek, part-time çalışanları işsiz saymıyor.
Burada “dar” ve “geniş tanımlı işsizlik” kavramı devreye giriyor. Dar tanımlı işsizlik, “zamana bağlı eksik istihdamı (mevsimlik işçiler) iş aramadan umudunu kesenleri, çalışmaya hazır olduğu halde iş aramayanları” kapsamaz. Geniş tanımlı işsizlik mevsimlik işçileri ve iş aramaktan vazgeçenleri de kapsar. Geniş tanımlı işsizlik “atıl işgücü” olarak da geçer. Ve “atıl işgücü” eklenmeden, gerçek işsizlik rakamına ulaşılamaz.
Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) da, işsizlik verilerinin “geniş tanımlı işsizlik” üzerinden belirlenmesini şart koşuyor. DİSK’e bağlı Araştırma Merkezi DİSK-AR, ILO’nun kabul ettiği standartlar üzerinden her ay işsizlik verilerini açıklıyor.
DİSK-AR’ın, son açıkladığı “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu”na göre, (Haziran 2023) mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı, 9 milyon 138 bindir. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 23.8! (Geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 31.3’tür.) Bu raporda her 10 resmi işsizden sadece 1’inin işsizlik ödeneği alabildiği de görülmektedir.
TÜİK’e göre Nisan 2023’te dar tanımlı işsiz sayı 3 milyon 585’dir; işsizlik oranı ise yüzde 10 seviyesindedir. TÜİK son yıllarda “geniş tanımlı işsizliği” kabul etti. Fakat resmi olarak halen işsizlik oranlarını dar tanımıyla açıklıyor. Aradaki fark, ikiye-üçe katlanıyor.
İşsizlik çok yönlü bir sorundur
İşsizlik, sadece istatiksel bir olgu değildir. Sosyal, siyasal boyutları olan çok yönlü bir sorundur. İnsan sosyal bir varlıktır, çalışıp üretmesi gerekir. Çalışma hakkı elinden alınan insan, değersiz bir nesneye dönüşür. Çalışarak değer üretir çünkü ve ürettikçe kendisini değerli bulur.
İşsiz kalan biri, kendisi değersizleştiği gibi, ailesiyle beraber açlığa, yoksulluğa itilir. Yarı aç-yarı tok sefalet içinde yaşamak zorunda kalır. Umudu, onuru kırılır, geleceği karartılır, intiharlara yol açar.
İşsiz kalanın, sosyal hakları da elinden alınır. Emeklik hakkını ya tamamen kaybeder, ya da belirsiz bir zamana -o da ömrü yeterse- ertelenir. Çalışırken sınırlı da olsa ailesinin ve kendisinin aldığı sağlık hizmetlerini alamaz hale gelir. Kısacası işsizlik, her tür haktan yoksunluk, açlık ve geleceksizlik demektir.
Kapitalistler, işsizlerin bu çaresizliğini kendi çıkarları için kullanırlar. “Yedek işgücü ordusu” şeklinde tutarak çalışanların üzerinde basınç kurarlar. Ücretleri düşürmeyi, işçileri greve çıkmaktan alıkoymayı da bu sayede başarırlar. Her an işsiz kalma tehdidini, çalışanların başında “Demokles’in kılıcı” gibi sallarlar.
İşsizler devletin kirli işlerini yapan “paramiliter güç” olarak da kullanılır. Mafya ve kontrgerilla örgütlenmeleri için en uygun insan kaynağıdır. Ayrıca profesyonel ordu, polis, bekçi, özel güvenlik gibi kurumlar, giderek artan oranda işsizlerden meydana gelmektedir. Uzun yıllar okuduğu alanda iş bulamayan yüksek okul mezunları, bu meslekleri tercih etmek zorunda kalmıştır. Emperyalistlerin işgal ettiği ülkelerde kullandığı özel ordu güçleri de daha çok işsizlerden oluşur. Rusya’nın oluşturduğu Wagner’den, ABD’nin Irak işgali sırasında en kirli işlerini yaptırdığı Blackwater’a kadar….
İşsizler faşizmin kitle tabanıdır aynı zamanda. Dünyada ve ülkemizde sivil faşist partilerin yükselişinde önemli bir rol oynarlar.
Tek yol örgütlü mücadele
İşsizleri bu çaresizlikten, umutsuzluktan, her tür kötülükte kullanılmaktan kurtaracak olan tek şey, örgütlü mücadeledir. “Herkese iş herkese çalışma hakkı” şiarı üzerinden işsizleri ve çalışanları harekete geçirmek gerekir.
Ücretlerden kesinti yapılmadan, 4 vardiya üzerinden 6 saatlik iş günü talebi ileri sürülüp mücadele yükseltilmelidir. Keza vergilerimizden oluşan hazineden burjuvaziye sunulan teşvik kredileri kesilmeli, işsizlere istihdam alanları yaratılmalıdır.
“İşsizlik fonu” kurulduğundan beri, işsizlere bir dolu şart koşulurken, burjuvaziye tepe tepe kullandırılıyor. Burjuvazinin bu fonu kullanmasına son verilmeli, işsizlerin daha etkin ve daha kolay yararlanmasına açılmalıdır. İşsizlere ve ailesine parasız sağlık hizmeti verilmeli, elektrik, su, doğalgaz gibi temel ihtiyaçları asgari ölçüde ücretsiz karşılanmalıdır.
Elbette en başa “işten atmalar yasaklansın, atılan işçiler geri alınsın” talebi yazılmalıdır. Bunlar işsizliği önleyecek, işsiz kalanları asgari ölçüde ayakta tutacak taleplerdir. Bu talepler doğrultusunda mücadeleyi yükseltmek, işsizlik kuyruklarındaki homurdanma ve tepkiyi, eyleme dökmek gerekir. İŞKUR önleri, Çalışma Bakanlığının Temsilcilikleri vb. yerler eylem alanı olmalıdır.
İşsizler işçi sınıfının bir parçasıdır. Kapitalist sistemde tezgah başında çalışan işçi de, her an işsiz kalma veya bir iş cinayetinde sakatlanma, yaşamını yitirme korkusuyla yaşıyor. İşsizlerle, her an işini kaybedecek olan işçinin düşmanı aynıdır. İşçi sınıfının patronlara ve onun devletine karşı birlikte hareket edeceği toplumsal kesimlerden biri, işsizlerdir.
Sendikalı işçilerin, işten atıldıktan sonra da sendika üyelikleri devam etmelidir. Sendika konfederasyonları “işsizler komisyonu” oluşturmalı, bu komisyon çalışanla işsizlerin birleşik mücadelesini örmelidir. Ücretlerinin yükselmesinin, çalışma koşullarının iyileştirilmesinin, “işsiz kalırım” korkusunun giderilmesinin tek yolu, çalışanlarla işsizlerin birleşik mücadelesidir. Çalışanlarla işsizlerin birleşip eyleme geçmesi, burjuvazini kabusudur. Bu kabus gerçeğe dönüştürülmelidir.
* * *
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “rasyonele dönmeliyiz” diyerek, artan vergi ve zamlarla “kemer sıkma” politikası izleyeceğinin işaretlerini verdi. Bu da işsizler ordusunun artacağı anlamına geliyor. Bugün bile çalışabilir nüfusun üçte biri, gençlerin neredeyse yarısı işsiz durumda. Yeni işsizlerle varolan açlık ve yoksulluk daha da derinleşecek, ücretler düşecek, çalışma koşulları ağırlaşacaktır. Onun için şimdiden “işsizler hareketi”ni yaratmak için kolları sıvamak gerekmektedir.
Kapitalist sistemde işsizlik bitmez. Verilen mücadeleler sonucu işsizliğin düşüşe geçtiği dönemler olmuştur. Fakat tamamen ortadan kalkması sosyalizmde gerçekleşir. Üretim araçlarının toplumsal olduğu sosyalist üretim tarzında merkezi planlamayla çalışabilir nüfusun hepsi istihdam edilir.
Sömürünün ve işsizliğin olmadığı sosyalizm için kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltelim! Sendikalarımızı işsizler komisyonu kurmaya, taleplerine sahip çıkmaya zorlayalım! İşsizler ordusunu örgütlü bir güce dönüştürelim!