Munzur Festivali’nden notlar

Munzur Kültür ve Doğa Festivali, bu yıl 3-6 Ağustos tarihleri arasında yapıldı. Festivalin 21. yılı “Madencilik yağmasına karşı doğayı ve yaşamı savunuyoruz” şiarıyla başladı. Esasında festival 1999 yılında başlamıştı, normalde 25. yılı yapılacaktı. Fakat 4 yıl kimi yasaklardan dolayı yapılamadı.

Bu yıl da festival yasaklarla başladı. Festivalde yeralacak Grup Yorum, Grup İsyan Ateşi ve Veradardz Folk grubu, gözaltı ve yasaklarla karşılaştı. Tunceli Valiliği, bu grupların sahne almasını “uygun bulmadığını” açıklayarak yasakladı. Ardından 31 Temmuz’da Seyit Rıza Meydanı’nda yapılan (aralarında Grup İsyan Ateşi üyelerinin de bulunduğu) protesto eylemi, polis tarafından kuşatıldı ve katılanlar gözaltına alındı. Gözaltı gerekçesi olarak “Grup İsyan Ateşi üyelerinin Dersim’e girişinin yasaklandığı” bildirildi. Ayrıca festival programı dışında her tür eylem ve etkinliğin 15 gün boyunca yasaklandığı valilik tarafından duyuruldu.

Kısacası festival yine yasaklarla, gözaltılarla, “Dersim’e sokmama” cezalarıyla başlamış oldu. Geçen yıl da bu grupların yasaklanmasından dolayı festival iptal edilmişti. Bu yıl ise yasaklara rağmen festivalin yapılması yönünde karar alındı. Açılış konuşmasını yapan Dersim Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu başta olmak üzere tüm etkinliklerde konuşmacılar, yasakları kınayan konuşmalar yaptılar. Ne var ki, yasaklara karşı protestonun sadece kınama konuşmalarıyla sınırlı kalması eksiklikti. Birçok yere yasakları protesto eden pankartlar, afişler asılabilir, sokak eylemleri yapılabilirdi.

Dahası, polisin “güvenlik önlemleri” öylesine abartılıydı ki, konser, panel vb. her etkinlik yeri polis barikatıyla çevrilmişti. Etkinliğe katılmak isteyen herkesin üstü, çantası polisler tarafından aranıyordu. Sadece şehir merkezi değil, ilçelerdeki etkinlikler bile polis ablukası altındaydı. Geçen yıllara kıyasla oldukça artan bu polis ablukasına karşı tepkisiz kalındı.

Festivalin yasaklara, engellere rağmen yapılması doğrudur. Ancak bu, yapılanlara tepkisiz kalmak veya asgari tepkiyle geçiştirmek biçiminde olmamalıdır. Aksi halde gerek yasaklar, gerekse polis ablukası normalleşir, kanıksanır.

* * *

Festivalde bir diğer eksiklik ise, organizasyonda görüldü. Bu yıl -önceki yıllardan farklı olarak- ilçelerde de festivaller üç gün boyunca sürdü. Böyle olunca, Dersim festivaline gelen kurumlar ve kişiler, hepsine birden katılma olanağını kaybetti; bir seçim yapmak zorunda kaldılar.

Her ilçe kendi bağımsız festivalini düzenleyince, (belediye başkanlarının farklı partilerden olması bunda rol oynamış olabilir) festivalin merkezi organizasyonu da bozulmuş oldu. Ulaşım özel araçlarla veya ticari minibüslerle gerçekleşti; astronomik zamlar düşünüldüğünde, ilçelere ulaşımın ekonomik zorluğu bile katılımı düşürdü.

Asıl olarak “barınma sorunu”, festivale dışardan gelenlerin en büyük sorunu olmaya devam ediyor. Bilindiği gibi festival döneminde Türkiye’nin, -hatta dünyanın- dört bir yanından insanlar Dersim’e akıyorlar. Ama nerede kalacaklar, ne yiyip içecekler, etkinliklere nasıl ulaşacaklar; herkes kendi çözümüne terk edilmiş durumda. Oteller özellikle festival döneminde çok pahalı ve kısa sürede doluyor; keza öğretmenevi gibi kamuya ait mekanlarda yer bulmak imkansız halde. Böyle olunca yüzlerce, binlerce insan, gece nerede yatacağını bilemeden sürekli yer arıyor, çoğu dışarda yatmak zorunda kalıyor.

Festival tertip komitesi, daha önce öğrenci yurtlarının verildiğini, fakat son yıllarda buna da yasak getirildiği için “barınma sorunu”nun katmerlendiğini söylüyor. Bu açıklama yeterli değil kuşkusuz. Devletin engellerine rağmen festival organize ediliyorsa, barınma başta olmak üzere gelenlerin ihtiyaçlarına çözümler üretilmeli. Belediye kendisine ait yurtlar mı inşa eder, bazı şirketlerle anlaşma mı yapar; cüzi fiyatlarla da olsa barınma sorununu mutlaka çözmelidir.

Belediyeye ait “halk mutfağı” en azından devrimci kurumlar adına gelenlerin yemek sorununu kısmen çözdü. Fakat bu olanaktan yararlanmak bile zaman aldı ve belediyeden bir ilişkiyi gerektirdi.  Elbette belediye, festivale gelen herkesin yemek ve barınma sorununu çözemez. Ancak ihtiyacı olanların tespit edilmesi mümkündür. Ve bunları “bedava” olarak değil, sembolik bir fiyatla sunarsa, belediyeye katkı da sağlanır. Aksi durumda ziyaretçiler, festival döneminde özellikle şişirilen fahiş fiyatlara ve açgözlü bir satış anlayışına mahkum ediliyor.

Dersim Belediyesi, devrimci-halkçı bir belediyecilik anlayışıyla yönetildiği için bu eleştirileri ve önerileri sunuyoruz. Özellikle festival döneminin çok iyi organize edilmesi gerekiyor. Çünkü tüm ülkenin, hatta dünyanın gözü-kulağı Dersim’de oluyor. Festivale dönük dostça eleştiriler dikkate alınarak eksikler giderilerek her yıl daha iyi bir organizasyonla festivali daha iyi geçirmek mümkündür ve bu yapılmalıdır.

* * *

PDD olarak festivale Yediveren Yayınları adına kitap standı açmak için başvurduk. Önceki yıllarda da festivale bu şekilde katılmıştık. Başvuruyu bir ay öncesinden yapmış olmamıza rağmen ilk anda “stant yeri” sorunuyla karşı karşıya kaldık. Bize verildiği söylenen stant yerinde SMF (Sosyalist Meclisler Federasyonu) stant açmıştı. Standı önce SMF’ye vermişler, sonra da bize stant ayırmadıklarını, sorunu aramızda çözmelerini istemişler. Neyse ki, arkadaşların iyi niyetli yaklaşımıyla sorun kısa sürede çözüldü.

Ancak bu yıl kitap sergisi için tahsis edilen yer, son derece isabetsizdi. Adeta genel olarak kitaplar, özelde devrimci yayınlar festivalden, dolayısıyla kitleden “tecrit” edilmiş durumdaydı. Depreme dayanıksız olduğundan dolayı boşaltılan Tunceli Belediye binasının avlusu, kitap stantlarına ayrılmıştı. Yani herhangi bir sarsıntı yaşansa, kitaplar ve stantta bekleyenler yıkımın altında kalacaktı! Ama daha önemlisi, konserlerin yapıldığı Seyit Rıza Meydanı’ndan, panellerin yapıldığı Sanat Sokağı’ndan ve sergilerin yapıldığı Yeraltı Çarşı Meydanı’ndan kopuk, bir caddenin iç kısmında yeralmasıydı.

Daha ilk günden kitap stantları için verilen yerin yanlışlığı görüldü. Çünkü stanları ziyaret edenler, zaten doğrudan kitap almak için o alana gelen, parmakla sayılacak kadar az kişilerdi. Bunun üzerine yayınevleri olarak belediye ile görüşmeler yapıldı. “Kültür komisyonu” başta olmak üzere görüşülen belediye yetkililerine, kitlenin asıl olarak Seyit Rıza Meydanı’nda toplandığı, stantların da oraya yakın olması gerektiği bildirildi. Bir ekip oluşturularak belediye yetkilileriyle bölge dolaşıldı, bazı yerler belirlendi. Fakat Emniyet, “polisiye önlemleri belediyenin verdiği adreslere göre aldıkları için, hiç bir değişimi kabul etmeyeceklerini” bildirmiş. Elbette polis teşkilatı, aralarında devrimci kurumların olduğu kitap stantlarının kitlenin yoğun olduğu bölgeye kurulmasını istemez. Asıl sorun belediyenin veya ona bağlı “kültür komisyonu”nun kitap stantları için neden böylesine sapa ve “görünmez” bir yeri belirlediğidir.

Sonuçta kitap stantları festivalin sürdüğü dört gün boyunca aynı yerde kaldı. Kitap ve dergi satışları da oldukça sınırlı oldu. Belediyenin ses aracı ile duyurusu, stant alanında müzik çalarak dikkat çekme gibi çabalar da yetersiz kaldı.

* * *

Bizim açımızdan organizasyon bozukluğu daha ilk anda gözümüze çarpan bir konu oldu. İstanbul’dan Dersim’e Erzincan üzerinden gidiliyor. Mutu Köprüsü’nden geçilerek “Tunceli” yazan yere giriliyor. Köprü başı surla çevrilmiş, arabalar kale kapısı gibi bir yerden giriyorlar. Girer girmez de bir jandarma arama noktası kurulmuş, gelen geçen arabaları durduruyorlar.

Daha girer girmez “artık farklı bir yerdesiniz” duygusunu vermek amacıyla düzenlenmiş herşey. Öyle bir duyguya kapılıyorsunuz da. Ortaçağ dönemine ait “şehir devletler” gibi apayrı bir dönem ve ülkedesiniz sanki… “Girişi var çıkışı yok” misali, girdiğiniz anda kimlik kontrolleri, yoklamalar başlıyor.

Dersim Dernekleri Federasyonu’na (DEDEF) ait bir arabanın içindeyiz. Yüzleri maskeli jandarmalar, DEDEF yöneticilerinden arabada bulunanların listesini aldı. (Ki bu liste, daha yoldayken isim ve kimlik numaraları yazılarak oluşturulmuştu.) Bununla yetinmediler, herkesin kimliğini toplamalarını istediler. Kimlikler toplanıp jandarmaya teslim edildi. Otobüstekiler biraz nefes alabilmek için inip etrafı dolaşmaya başladı. Fakat kimlikler bir türlü dönmedi. Bir süre sonra diğer arabalar da geldi, onlara da aynı işlemler yapıldı. Bizden sonra gelenler gönderildiği halde, bizim araba bekletildi.

Bir yoldaşın ismini okudular, onun dışında tüm kimlikleri verdiler.  Yoldaşı çağırıp hakkında arama kararı olup olmadığını sordular. Öyle bir şey olmadığını belirtti, fakat onu orada tuttular. DEDEF yöneticileriyle birlikte biz de jandarmanın kimlik kontrollerini yaptığı odanın önüne gittik. Bir asker bilgisayarın başında sürekli tarama yapıyor. “Ya sistemde sorun var, ya da arkadaşta bir sıkıntı var” diyor. Sonra karakola bildirdiler, karakoldan bir ekip geldi. Onlar da ayrıca tarama yaptı. Karakoldan gelen görevli, “arkadaşınızın bir davası varmış, savcıya haber vereceğiz, o getir derse götüreceğiz” dedi. Savcıyı aradılar, savcı da getirmesini isteyince, Pülümür Adliyesi’ne götüreceklerini, oradaki ifade işlemlerinden sonra bırakacaklarını söylediler.

Yaklaşık bir saat bu şekilde geçti. Arabanın artık gitmesini istiyorlar. DEDEF yöneticileri de “savcının ne zaman geleceği belli olmaz” diyerek gitmekten yana. Bulunduğumuz yerle Pülümür arası 15-20 dakikalık bir yol. En azından gidip Adliye’nin önünde bekleyebiliriz. Bunu da kabul etmiyorlar. “Nazimiye’ye gidelim, orada bekleyelim” diyorlar. Bu sırada DEDEF yönetimine durumu bildirdiler. Onlar da Pülümür Belediye Başkanı’nı aramış, “başkan ilgilenecek” cevabı geliyor. “Bir avukat göndersinler o halde” diyoruz, gözaltına alınan yoldaşın İstanbul’daki avukatını arıyoruz, o Dersim’deki avukatlara haber vereceğini söylüyor.

Bir telefon trafiği işliyor, fakat somut bir gelişme yok! Araba Nazmiye’ye doğru yola çıktı. Pülümür’de durdurmak istedik, durmadılar; ciddi bir durumun olmadığını büyük ihtimalle bırakacaklarını söylüyorlar. Biz de öyle umuyoruz, fakat festivale dönük saldırıları düşününce, ne yapacaklarını kestiremiyoruz.

Yoldaşı önce jandarma karakoluna, sonra Pülümür Adliyesi’ne götürmüşler. Neyse ki, savcı saat 9 civarında gelmiş. İstanbul’da Enerji işçilerinin direnişini ziyareti sırasında yaşanan polis saldırısı ve gözaltının ardından hakkında dava açıldığını, duruşmaya katılmadığı için ifadesinin alınmadığını, o yüzden aranır göründüğünü söylemiş. Sonuçta savcılıktan bırakıldı. Fakat bu süre boyunca herhangi bir avukat yanına gidip de müdahil olamadı.

Her festival döneminde gözaltı, tutuklama, Dersim’e giriş yasağı gibi keyfi uygulamalar yaşanıyor. Dersim Barosu’nun bütün bunlara önceden hazır olması ve bu işle görevli bir ekip kurması gerekiyor. Aksi halde her kurum kendisi uğraşmak zorunda kalıyor; özellikle Dersim dışından gelenler zor anlar yaşıyor. Festival Komitesi’nin Baro ile birlikte bu soruna el atması, festivale dönük polis ablukasını kırmak açısından da yararlı bir girişim olacaktır.

* * *

Munzur festivali, Dersim halkının kültürüne, doğasına, geleneklerine sahip çıkması açısından olduğu kadar, politik mesajlarıyla da önemli bir festivaldir. Dersim’de 30 bölgenin maden şirketlerine satıldığı, birçok yerde barajların yapıldığı, bunun sonucu doğasının bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı biliniyor. Üstelik bölgede yaşayanlar yerinden yurdundan ediliyor. Dersim en fazla göç veren illerin başında geliyor. Daha önce metropollere göç yaşanırken, şimdilerde Avrupa ve Kanada’ya gidiyorlar.

Dersim’in doğası kadar insanının da bozulmaması için bir şeyler yapmak gerektiği açıktır. Festival bunun araçlarından biri sadece. Fakat festivale katılanların önemli bir kesimi, dini yerlerle sınırlı turistik bir gezi gibi dolaşıyor. Onların diğer etkinliklere de katılımını sağlayacak yöntemler bulunmalı. Ayrıca festival döneminde her tür ihtiyaç maddesinin astronomik fiyatlara çıkmasına, içki ve uyuşturucunun artmasına karşı da politikalar geliştirmeli.

Özcesi, festivalin her tür engele, yasağa rağmen yapılması kadar, ondan daha önemli olan festivalin içeriğidir; verdiği mesajlardır. Bu yönde ciddi eksiklikleri olduğu görülüyor. En başta devrimci yönünü geliştirmek gerektiğini belirtmek zorundayız. Devrimci kurumları “görünmez” kılmak, kitleden yalıtmak; festivali daha geriye çeker sadece.

Daha iyi organize olmuş, eksiklerini gidermiş, net mesajlar veren festivallerde buluşma dileğiyle…

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …