Emekliler daha ne kadar bekleyebilir?!

Son bir yıldır Erdoğan’dan ve bakanlardan emeklilerin durumuyla ilgili sıkça açıklamalar duyuyoruz. Emeklilerin yaşadığı zorluklardan dolayı patlama noktasına geldiğini bildiklerinden, sürekli beklentiye sokacak sözler sarfediyorlar: “Emeklilerin durumunu düzelteceğiz”, “Uğraşıyoruz”, “Meclis açıldığında”, “Olmadı Ocak ayında”…

Bu oyalamalarla aylar, yıllar geçiyor. Hem de zamlarla hayatı zindan ettikleri koşullarda…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, “Erdoğan’ın talimatı ile en düşük emekli aylığına net artış sağlayacaklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) yeni yasama dönemine başlar başlamaz, zam konusunu Meclis’e getireceklerini” belirtti. Emeklilere böylece 1 Ekim’i beklemelerini söylemiş oldu.

Daha önce de Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, basına ve televizyona verdiği demeçte, statüsü 4a, 4b, 4c, Bağ-Kur ya da Emekli Sandığı dahil tüm emekli maaşlarında iyileştirmeler yapacaklarını söylemişti. Açıklaması şöyle: “Zor bir dönemden geçiyoruz. Memurlarla müzakereler yapıldı, işçilerimizle de yılın başında anlaşma sağlandı. Emeklilerimizi enflasyona ezdirmeme konusunda bir prensibimiz var. En düşük emekli maaşı alanların durumunu iyileştirmek için Cumhurbaşkanımızın talimatı doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz. Bu konuda çok netiz. Çalışanlarımızın ve emeklilerimizin değeri büyük. Ancak ülkenin ekonomik olanakları çerçevesinde hareket etmemiz gerekiyor.”

Şimşek bize şunu söylemek istedi: “Ekonomik durum kötü, işçiye memura ne verdiysek size de onu vereceğiz”… “Ülkenin olanakları çerçevesi” elverdiği ölçüde…

Bu koşullarda daha ne kadar bekleyebilir emekli? Bugüne dek bekledi de ne oldu? Biliyoruz ki “ülkenin olanakları çerçevesi” her zaman emeklileri (ezilen ve sömürülen herkesi) kapsamı dışında tutuyor. Bugüne kadar hep aynı şekilde “çerçeve” dışında tutulduk zaten. Aylık artış hesaplarının altı ayda bir enflasyon oranına bağlanması, emekliler için yapılan en büyük haksızlık olmuştu. Buna ek olarak yapılan her haksızlık, durumumuzu felakete çevirdi. Bütün sorunların kaynağı adına “reform” dedikleri aslında tam bir kölelik yasası olan “sosyal güvenlik yasası”dır.

IMF ve DB gibi kuruluşlar, ‘90’lı yıllarda, uluslararası tekeller ve onların yerli işbirlikçilerinin servetine servet katmak için emeklilik primlerinin tek havuzda toplanmasını ve bunun borsaya yatırılmasını şart koştular ve buna uygun yasa çıkarılmasını istediler. Sosyal Güvenlik Reformu adı altında sosyal güvenlik hakkını gasp eden yasa, ancak AKP hükümet olduktan sonra yürürlüğe girdi ve emeklilik yaşını ve prim ödeme gününü arttırıp aylık bağlama oranını düşürdü. Ardından 1 Ekim 2008’de yasaya son şeklini verdiler. Her şey bundan sonra daha kötüye gitti. Elbette öncesinde de emeklilerin durumu çok iyi değildi. Ama emekli olduğu vakit en azından başını sokacağı bir ev alabiliyor, asgari ücretin üzerindeki maaşla aç kalmayacak şekilde geçinebiliyordu. Fakat kazanılmış haklar gasp edilince, enflasyon oranı, taban aylığı, seyyanen zam, refah payı gibi söylemler girdi hayatımıza. Emekliler başka bir şey konuşamaz hale geldi. Tam bir “kara düzen” işliyor artık.

Bu düzen emeklinin eğitim düzeyini, çalıştığı süreyi, emeğini, yatırdığı prim miktarını ortadan kaldırdı. Her kazanımı silip, toplumu en kötüde eşitleyerek emekliyi asgari ücretin çok altında açığa terk etti. Bizim boğazımızdan çaldıklarıyla zengini daha zengin yapıyor ve bunun adına da “zor bir dönemden geçiyoruz” diyorlar. Bunun gerçek anlamı; krizi fırsata çevirip sermayedarları ihya etmek, faturayı işçi ve emekçilere ödetmek… İşçi sınıfının bir parçası olan, çalışırken ödediği primlerle ülkenin biriktirdiği bütün zenginliklere zenginlik katan, ama yok ve yük sayılan emeklileri ise açlığa terk etmek…

Ekim ayının ilk haftasında Meclis’e getirilmesi planlanan yasa değişikliği de cabası oldu. Bununla en düşük emekli maaşının 10 bin TL’ye sabitleneceği söyleniyor ve emeklileri daha kara günlerin beklediği görülüyor.

Yeniden soralım: Emekliler bugünden beter kara günlerin gelmesini daha ne kadar bekleyebilir?

 

Emekliler ne istiyor?

Türkiye’de emeklilik sisteminde hakkaniyet yoktur. Kimse ödediği prime, çalıştığı süreye ve kat sayısına göre maaş alamamaktadır. Eşitlikten söz edenler bizi en kötü koşullara ve en düşük maaşa göre eşitlemeye kalkışıyorlar. Bu kara düzenden vazgeçilmelidir!

Sosyal güvenlik hakkı evrensel hukuk kurallarıçerçevesinde güvenceye alınmıştır ve buna Türkiye de dahildir. Emeklilerin hakları geriye dönük olarak gasp edilmemelidir!

Yaşlılık kusur değil, hastalık değil, engelli olmak değildir. Yaşamımızın bir evresi, hem de değerli bir evresidir. Kuşaklar arası bir köprüdür. Emekliler ve yaşlılar bütçeye yük değil, aksine yaratılan bütün değerlerde emekleri olan insanlardır. Hak ettikleri değer verilmelidir!

Emekliler yatırdığı primlerin, yarattığı değerin ve yılların karşılığını istiyor. Öncekileri de saklı tutarak 2000 yılından bu yana el konan ekonomik haklarının karşılığı hemen ödenmelidir. Hiç kimse emeklilere açlık sınırında yaşayın diyemez!

Sosyal Güvenlik Reformu adı altında sosyal güvenlik hakkını gaspeden 4447 sayılı yasa 1999 yılında gündeme gelmişti, ancak AKP hükümet olduktan sonra 5510 sayılı yasa ile emeklilik yaşını ve prim ödeme gününü arttırıp aylık bağlama oranını düşürdü. Emeklilerin bugün yaşadığı olumsuzlukların kaynağı buradadır. Bu nedenle sosyal güvenlik yasası emekliler lehine yeniden düzenlenmelidir!

Kamu emekliliği sistemini özelleştiren Bireysel Emeklilik Sigortası (BES) sistemi kaldırılmalıdır.

2014 yılında, Avrupa uyum yasaları çerçevesinde TBMM’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yasa ve yönetmeliği olarak yürürlüğe giren, 65 yaş ve üstü insanlarımızın belediyelere ait kent içi toplu taşıma araçlarında seyahat etmeleri hakkımızın gasp edileceğine dair çıkan yazı ve konuşmalar, bilinçli olarak yaygınlaştırılıyor. Önceden alınmış haklı kazanımlara asla dokunulmamalıdır!

1800’lü yılların sonunda bazı ülkelerde yaşlılık sigortası hakkı yasal güvenceye alınmış ve bu hak geçen yüzyılda evrensel bir hak haline gelmiştir. Emeklilerin tarihsel kazanımları gasp edilemez!

Ülke servetini ödediği primlerle yaratan işçi ve emekçilerin yaşlılıkta devlet güvencesine alınması, onların alınteri ile kazandıkları bir haktır, bu nedenle yük ve yok sayılamazlar. Emekliler ödedikleri primlerin ve vergilerin karşılığını istiyorlar sadaka değil! Emekli aylıklarına yapılacak artışlar, prim gün hesabı temelinde yapılmalıdır.

Taban aylık uygulaması seyyanen zam refah payı gibi esnek kuralsız ayarsız uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Aylık bağlama oranları yükseltilmeli, milli gelirden, bütçeden pay verilerek emekli aylıkları güncellenmeli, alım gücü yükseltilmelidir.

Kısıtlayıcı ve tercihli uygulamalara son verilerek kadınların dul ve yetimlerin emeklilik hak sahipliği teslim edilmelidir.

Bayram ikramiyeleri yılda dört kez kendi aylıkları kadar ödenmelidir.

EYT’nin emeklilik işlemleri işe başladıkları kurallar dikkate alınarak yapılmalı, bütün hakları teslim edilmelidir.

Tüm emeklilik işlemlerinde norm ve standart sağlanmalı, eşitsizlikler giderilmelidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

As Kaynak’ta (Lincoln Electric) direniş başladı

Kocaeli-Gebze’de As Kaynak Tekniği fabrikasında, TİS görüşmelerinin tıkanması üzerine eylem başladı. Konuyla ilgili olarak bir …

Çayırhan madencileri Ankara’ya yürüyor

Çayırhan Termik Santrali ve Linyit Madeni’nin özelleştirmesine karşı 20 Kasım’dan bu yana eylem yapan maden …

Adana’da SASA işçileri direnişte

Yapı ve Yol İşçileri Sendikası’na üye olan 670 işçi, maaşlarını aylardır alamıyorlar. Bu işçiler, “Adana …