Ankara’da patlama ve operasyonlar

Ankara’da 1 Ekim günü İçişleri Bakanlığı önünde gerçekleştirilen bombalı saldırının ardından, PKK’ye bağlı “Halk Savunma Merkezi-Karargah Komutanlığı” adına yazılı bir açıklama yapıldı ve saldırının “Ölümsüzler Taburu” tarafından gerçekleştirildiği, eylemi yapanların isimlerinin Rojhat Zilan ve Erdal Şahin olduğu belirtildi.

Saldırı, AKP tarafından Kürt hareketine dönük yeni ve çok yönlü bir operasyonun bahanesi haline getirildi. Önce, aynı gün gece saatlerinde Irak Kürt Federe Bölgesi’nde Metina, Hakurk, Kandil ve Gara’da 20 hedefin, hava harekatı ile vurulduğu açıklandı.

Ardından 2 Ekim günü İstanbul ve Kırklareli’nde HDP il sözcüsü ve ilçe başkanlarının da aralarında olduğu 20 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. HDP, yapılan operasyonların “siyasi kırım” olduğunu belirterek protesto etti.

3 Ekim sabahı ise İçişleri Bakanı “Türkiye genelinde 960 tim ve 13 bin 440 personelin katıldığı 466 terörle mücadele operasyonu” yapıldığını duyurdu. 16 ilde yapılan operasyonlarda 55 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

Ayrıca Halk TV programcısı Ayşenur Arslan 3 Ekim günü Terörle Mücadele ekipleri tarafından evinden gözaltına alınarak savcılığa çıkarıldı. Ayşenur Arslan, 2 Ekim günü yaptığı programda, patlamaya ilişkin yapılan açıklamalarda soru işaretleri oluştuğunu, eyleme ilişkin çok fazla tutarsızlık olduğunu belirtmişti. Arslan savcılık soruşturmasının ardından serbest bırakıldı; ancak bundan sonrasına ilişkin, “konuşma boykotu” yapacağını duyurdu ve Halk TV’deki programı kaldırıldı.

Eylemin ardından yapılanlar; bir yandan basını susturma, diğer yandan devrimci-demokrat kurumlara dönük yeni bir saldırı dalgasının başladığını gösteriyor. Eylemin hemen ardından “yayın yasağı” konulması, ertesi gün Ayşenur Aslan hakkında soruşturma açılması, eyleme dair bir soruya bile tahammül edemediklerini ortaya koydu. Medyaya, resmi açıklamaların dışında hiç bir şeyin haberleştirmemesi dikte edildi.

Halk TV’nin Ayşenur Aslan’ın programını kaldırması ve Aslan’ın serbest bırakılmasının ardından “konuşma orucuna başlıyorum” demesi, bu baskılar karşısında geri adım atmaktır. Oysa bugüne dek görüldü ki, atılan her geri adım, yeni baskıları, gözaltı ve hapisleri getirmiştir. Gerek basın, gerekse devrimci-demokrat kurumlar saldırılar karşısında dik bir duruş göstermez, doğru bildiklerini söylemeye devam etmezlerse, saldırıların arkası kesilmeyecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …