Özak Tekstil saldırılarına karşı dayanışmayı yükseltelim!

 

Urfa’da sendikal hakları ve çalışma koşulları için mücadele eden Özak Tekstil işçileri, 13 Aralık günü yeniden saldırıya uğradı.

Direnişin 17. gününde jandarma barikatı, bu kez OSB’nin (Organize Sanayi Bölgesi) girişine kurulmuştu. İşçilerin kararlı duruşu sonucunda OSB girişindeki barikat kaldırıldı, ancak fabrikaya giden yol da kapatılmıştı. İşçiler ara sokaklardan fabrikaya ulaşmaya çalıştılar; fakat ara sokaklarda jandarma, tomalardan tazyikli gazlı su sıkarak işçilere saldırdı. Saldırı sırasında BİRTEK-SEN Genel Sekreteri Mikail Kılıçalp dahil 20 kişi gözaltına alındı. İşçilerle dayanışmak için orada bulunan EMEP Milletvekilleri Sevda Karaca ile İskender Bayhan da tomadan sıkılan gazlı suya maruz kaldı, yerlerde sürüklendi.

Gözaltına alınan işçiler akşam saatlerinde serbest bırakıldılar. Ancak onların 17 günlük mücadelesi içinde, bu saldırı ilk değildi.

11 Aralık günü işçiler jandarmanın coplu ve biber gazlı saldırısına maruz kaldı. BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in de aralarında olduğu 100 işçi bu saldırıda gözaltına alındı. Jandarmanın saldırısı yetmedi, valilik de işçilerin kanuna aykırı şekilde eylem yaptığını söyleyerek işçiler hakkında adli işlem başlatıldığını duyurdu. Bazı işçiler aynı gün gözaltından bırakılırken, BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, 3 sendika yöneticisi ve 4 Özak Tekstil işçisi, 13 Aralık gününe kadar gözaltında tutuldu. Mahkemeye çıkan işçiler ve sendikacılar, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar.

 

İşçiler neden direniyor

Özak Tekstil fabrikası aslında DİSK’e bağlı Tekstil sendikası örgütlüyken, pandemi döneminde patronun ayak oyunları ile sendika değişmiş. Pandemiyi bahane ederek DİSK’li işçileri ücretsiz izne çıkaran patron, izin dönüşünde işçilere Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş’e üye olmayı şart koşmuş. Bu süreçte patron yandaşı sendika fabrikada yetkili sendika olmuş.

6 yılın ardından işçiler BİRTEK-SEN’de örgütlenmeye başladılar. Çalışma koşullarının ağırlığı ve kendilerine yapılan kötü muameleye rağmen, sendikanın işçi haklarını savunmuyor olması, işçileri sendika değiştirmeye yöneltmişti.

İşçiler sürekli mesaiye zorlanıyor, mesai gece 3’te bittiğinde bile eve dönmek için yürümek zorunda kalıyordu. Zaten kötü olan yemeklerden, kıl-böcek türü şeyler çıkıyor, yemek tabldotlarında köpeklere de yemek veriliyordu. Tuvalete gittiklerinde dakika tutuluyor, insanlık-dışı koşullarda çalışmaya zorlanıyorlardı. Beş yıllık çalışanlar bile asgari ücret alıyordu; üstelik fabrikada şiddet, hakaret ve mobbinge maruz kalıyorlardı. Kadınlar “bizim adımız yokmuş gibi davranıyor, ‘köroğlu körler, balık hafızalılar” diye bağırıyorlardı” diyorlar. Hakaretler sadece patronlarla ya da müdürlerle sınırlı da değil; işçiler fabrikadaki muhasebecinin bile kendilerine hakaret ettiğini söylüyor. Mesailer öylesine yoğun ki, işçiler “direnişe başladığımızdan beri güneş görüyoruz, öncesinde sürekli karanlık saatte işe gidip geliyorduk” diyorlar. Dahası tazminatsız işten atma çok sık yapılıyor. Öz İplik-İş ise, ne insanlık-dışı çalışma koşullarını düzeltmek için, ne de işten atılanların haklarını almak için hiçbir şey yapmıyor.

Bu koşullarda işçiler, Ekim ayından itibaren sendikayı değiştirmek üzere harekete geçiyorlar. Bunun üzerine yöneticilerin saldırganlıkları da artıyor. İşçiler tek tek odalara çekilerek sendika ve fabrika yöneticileri tarafından tehdit ediliyor. Bu sürecin sonucunda bir kadın işçi işten atılınca, 27 Kasım günü işçiler üretimi durdurarak direnişe başlıyorlar. Fabrikadaki 700 işçiden 500 kadarı direnişin içinde yer alıyor.

 

Patronun tüm temsilcilerine karşı mücadele

Özak Tekstil direnişi, sermayenin devletle içiçeliğini de, devletin işçileri değil patronları korumak için varolduğunu da çok çarpıcı biçimde gösteriyor.

Direnişin başlamasından bugüne, Özak Tekstil işçisi birçok defa jandarmanın saldırısına uğradı, gözaltına alındı. Bu saldırılarda, patronun jandarmaları yönettiğini, patronun yeğeni Hamit Akbalık’ın jandarmalara “sen oraya geç, sen burada dur” diyerek emir verdiğini gördüler. Jandarma da oraya kimi korumak için gittiğini, kimin emrine uyması gerektiğini iyi biliyor!

İŞKUR da patronlar için çalışıyor. Yasalara göre, işçiler sendika değişikliği nedeniyle direnişteyken yeni işçi alımı yapılamaz. Ama direnişteki işçilerin çıkışı yapılmamışken, İŞKUR’un resmi kağıtları farklı bir firma içinmiş gibi düzenleyerek Özak Tekstil’e işçi alımı yapılıyor. İşçiler bunu öğrenince İŞKUR’la görüşmüşler ve üzerlerine gitmişler. İŞKUR geri çekilmek zorunda kalmış; ancak işçi alımlarının gizlice devam ettiği söyleniyor.

Valilik bir başka patron destekçisi. Özak direnişi başlayınca, valilik bir açıklama yayınlayarak 29 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında kentte 4 gün eylem yasağı ilan etti, kentin tamamında açık alandaki tüm etkinlikleri yasakladı. O süreçteki jandarma saldırılarında valiliğin bu yasağına uyulmaması gerekçe gösterildi; ama valiliğin yasaklama kararına gerekçe gösterilemedi. Elbette bu gerekçe, Özak patronunu korumaktı!

Dinin kitleleri yönetmede-uyutmada kullanılan en etkili yöntemlerden biri olduğunun çarpıcı örneklerinden biri de yaşandı direniş içinde. Direnişin 11. gününde, henüz jandarma saldırısı başlamadan önce, işçiler yağan yağmurdan korunmak için, OSB içindeki caminin avlusuna girdiler. İl müftüsü duruma müdahale ederek, işçilere camide bekleyemeyeceklerini söyledi. İşçiler “Bizi Allah’ın evinden de çıkarmaya çalışıyorlar” diyerek bu duruma tepki gösterdi.

Öz İplik-İş sendikası da “işbirlikçi” sıfatına uygun davrandı direniş boyunca. İşçilere dönük tehditleri işe yaramayınca, işçilerin aileleri ile görüşerek eylemi baltalamaya çalıştı.

Tomalar, coplar, biber gazları, gözaltılar, sendika başkanının tutuklanmasını isteyen savcılar, işçilere ve sendikacılara adli kontrol kararı veren hakimler de patronun çıkarları için harekete geçirilmişti. Devlet, bütün gücüyle ve tüm kollarıyla Özak Tekstil patronunu korumaya çalışıyordu.

Çünkü Özak Tekstil’de sendikal mücadele kazandığında, Urfa OSB başta olmak üzere bölgedeki bütün fabrikalarda kölelik koşullarında çalışan işçiler için örnek oluşturacak, diğer patronlar da işçilerin mücadelesi ile karşı karşıya kalacaktı. İkincisi, Özak patronu AKP döneminde palazlanmış yandaşlardan biriydi. Özak Global Holding’in temelini oluşturan Özak Tekstil, 3 fabrikada 5 bine yakın kişinin çalıştığı bir şirket. Sahibi Ahmet Akbalık, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Başkan Yardımcısı. Özak Global, AKP’li yıllarda üstüste aldığı teşviklerle palazlanmış, turizm ve gayrimenkul alanlarında ballı ihalelerle uçuşa geçen, Emek Sineması’nın yıkımını üstlenen Kamer İnşaat’ın yarı hissesine sahip, Erdoğan’ın ürettiği “Cumhurbaşkanlığı sistemi”nin propagandasını yapan, Erdoğan ailesini otellerinde ağırlayacak kadar yandaş olan bir şirket.

Patronlar Özak direnişini yenilgiye uğratmak için devletin bütün olanaklarıyla savaşıyorlar. İşçi ve emekçiler de bu direnişin kazanması için sınıf bilinciyle savaşımı yükseltmelidir. Neredeyse günaşırı saldırıya uğrayan, gözaltına alınan, dört bir yandan kuşatılmış olan Özak işçileri direnişlerini kararlılıkla sürdürürken, diğer alanlarda dayanışma eylemleri yükseltilmelidir.

13 Aralık günü Urfa Özak fabrikasının önünde işçiler saldırıya uğrayıp gözaltına alınınca, İstanbul’da Deriteks sendikasının çağrısıyla biraraya gelen Belediye-İş, Gıda-İş, Liman-İş, DDSB, EMEP, TİP Avcılar’da dayanışma eylemi gerçekleştirdiler.

15 Aralık günü, İşçi Emekçi Birliği, Dev Yapı-İş, Dev Turizm-İş, DGD-SEN ve İnşaat-İş İkitelli’deki Özak Tekstil fabrikası önünde “Özak Tekstil işçisi kazanacak!” şiarıyla eylem yapacak. Aynı gün, “Özak Tekstil işçileri yalnız değildir!” diyen Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, Enerji-Sen, İnşaat-İş, Kataş-Sen, DGD-Sen, Tekstil Güç-Sen, DİSK Gıda-İş, Taşeron-İş, Türkiye Yazarlar Sendikası, Otis, İnşaat Bir-Sen, Mağaza Market-Sen, KESK, TGS, Sosyal-İş, Genel-İş 2 No.lu şube işçileri Kadıköy’de eylem yapacaklar.

Dayanışma eylemleri çoğaltılmalı ve birleştirilmelidir. Patronlara geri adım attıracak bir güce ulaşmanın yolu buradan geçiyor. Son dönemde direnen işçilere dönük jandarma saldırılarında ve gözaltılarda bir artış söz konusu. Agrobay Seracılık işçileri de birçok defa jandarma saldırısına uğradı, gözaltına alındı. İşçi direnişlerine dönük bu saldırılar, “sınıfa karşı sınıf” bilinciyle ve güçlü dayanışma eylemleriyle püskürtülmelidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …