Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, memur emeklileri, aylıklarını Ocak 2024’ten itibaren ilk altı ay için yüzde 49.25 zamlı alacaklar. SSK ve Bağ-Kur emeklilerin aylıkları ise yüzde 37.57 artacak. Yani memur emeklilerinden yüzde 10 civarında eksik alacaklar.
SSK ve Bağ-Kur emeklileri her fırsatta memur emeklileri için yapılacak olan zammın kendilerine de yansıtılmasını dile getirdiler. Elbette istekleri bundan ibaret değildi.
Emekliler, taban aylık uygulaması, seyyanen zam, refah payı, enflasyon oranında artış gibi aldatıcı ve hiçbir kurala dayanmayan uygulamalardan vazgeçilmesini, emeklilerin kazanılmış haklarının gasp edilmesini perdeleyen bu türden uygulamaları istemediklerini dile getirdiler. Alanlarda, hesaplama sistemi olarak aylık bağlama oranlarının arttırılması, mili gelir ve bütçeden pay verilerek aylıkların sürekli güncellenmesi gerektiğini haykırdılar. Açlık sınırının çok altında kalan asgari ücretin ise, asla emekli aylığı olamayacağını sürekli yinelediler.
Uzun süredir asgari ücret, toplumun bütün kesimlerine ortalama ücret olarak dayatılıyor. Acemi işçi-emekçi ile ustalaşan işçi-emekçinin maaş ve aylıkları arasındaki farkı ortadan kaldıran bu uygulama, kitlesel bir yoksullaşma ve açlıkla yüz yüze kalmış bir toplum yaratıyor. İşçi ve emekçilerden çalışırken kesilen ödenekler sonucunda onlara yaşlandığında garanti edilen bir yaşam ise yok ediliyor. Yıllar içinde işinde ustalaşarak emekli olanlar, insanca yaşamalarına yetecek kadar bir aylık almayı ve yaşamlarını sağlıklı geçirmeyi isteme hakkına sahipken, onları yok ve yük sayan bir anlayışla karşılaşıyorlar.
2000’li yıllarda emekliler asgari ücretin yüzde 40 üzerinde aylık alıyordu, ikramiyeleri ile de bir ev sahibi olabiliyordu. Artık emekliler hem asgari ücretin çok altında aylık alıyorlar ve hem de aldığı aylık ev kirasına bile yetmiyor. Şu anda emeklilere “yoksuldur” demek de gerçeği ifade etmiyor. Cünkü açlık sınırının çok altında, adeta “ölüm sınırı”nda yaşamaya mahkûm edilmiş durumdalar. Bir yandan da hükümet yetkilileri, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin memur emeklilerinden daha az aylık almalarına neden olarak, sendikalarının olmamasını gösterebilecek kadar pervasız açıklamalarda bulunabiliyor.
Bütün emekliler yıllardır toplu sözleşmeli sendika hakkı istiyorlar. Anayasanın 51. ve 53. maddelerinde değişiklikler yapılarak, isteyen her toplumsal kesimin sendika kurmasının yolunun açılmasını dile getiriyorlar.
Uluslararası tekellerin isteğiyle sermaye sahiplerini ihya eden Kamu Emekliliği Sigorta Sistemi’nden vazgeçip sosyal güvenliği ticarileştirenler, şimdi emeklileri türlü yalanlarla susturmaya çalışıyor. Fakat nafile!
Emekliler, kendilerinin nasıl güvencesiz hale getirildiklerinin farkındalar ve örgütlenmek için çabalıyorlar. Kurdukları sendikalar kapatılsa da toplu sözleşmeli, sendika haklarından, kamu emekliliği hukukundan ve kazanılmış emeklilik haklarından vazgeçmiyorlar. “Emekli aylıkları, emeklileri aşağılayan sadaka anlayışı ile değil, çalışılan süre, ödenen primler, aylık bağlama oranları hesap edilerek belirlenmelidir” diyerek, alanlara çıkıyor, taleplerini haykırıyorlar.