Savaşın 3. ayında İsrail-Filistin ve dengeler

Gazze’de savaş üç ayı geride bıraktı. 20 binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi. Bunların üçte birinden fazlası çocuktu. Gazze’de halk elektrik, su, ilaç, gıda yokluğunda, İsrail bombardımanları altında, yıkıntıların içinde ve her an ölüm ihtimaliyle yaşamaya devam ediyor.

 

Arap ülkeleri Filistin’e sahip çıkmak

zorunda kaldı

Savaşa başlarken Hamas’ın planlarından biri, savaşta Müslüman ülkeler-İsrail karşıtlığını oluşturmaktı. Ancak emperyalistlere bağımlı Arap ülkeleri, İsrail’i gerçekten zorlayacak tutumlar alma çabasına girmedi.

Savaş başladıktan bir ay sonra Suudi Arabistan’da Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin zirvesi gerçekleştirildi. Aslında ayrı ayrı yapılması planlanan bu zirvelerde bir sonuç çıkmayacağı görülünce, Suudiler ikisine birlikte evsahipliği yaptı.

57 ülkenin katıldığı zirvede, İsrail’e karşı somut ve kayda değer bir karar çıkmadı.

İsrail’e zorluk çıkartacak en önemli tutum, ekonomik ambargo ve petrol ambargosu olacaktı. Ancak bu konudaki öneriler reddedildi. Suudiler zaten baştan, petrol yaptırımı uygulamayacakları konusunda ABD’ye söz vermişlerdi. İkinci önemli yaptırım ise, Arap ülkelerindeki ABD askeri üslerinin, İsrail’e silah sevkiyatı ve destek için kullanımının önlenmesi olabilirdi. Ancak topraklarında ABD askeri üssü bulunan ülkeler (Suudi Arabistan, Katar, Irak, Ürdün, Umman, BAE, Bahreyn, Kuveyt) başta olmak üzere bu öneri reddedildi. En önemli iki konuda İsrail için rahat bir zirve oldu.

Yanısıra Arap ülkelerinin hava sahalarının İsrail’in sivil uçuşlarına kapatılması gibi nispeten geri bir teklif bile zirvede karşılık bulmadı. İsrail ile diplomatik, ekonomik, güvenlik ve askeri ilişkilerin dondurulması konusu ise tamamen geçiştirildi; hiçbir ülke İsrail’le ilişkileri donduracağı konusunda bir açıklama yapmadı.

Zirvede alınan tek karar, emperyalist kurumlar nezdinde İsrail’in saldırısını durdurma talebiyle görüşmeler yapmak üzere bir Arap komitesinin kurulması oldu. Yani savaş tümüyle kaderine terkedildi.

Batılı emperyalistlerle bağımlılık ilişkileri güçlü olan Arap ülkeleri, bu olumsuz tabloya rağmen, yazılan sonuç bildirgesinde Filistin halkına karşı barbar ve insanlıkdışı katliamların kınanmasını geçirmek, Filistin davasına sahip çıkmak zorunda kaldılar. Hamas saldırılarına temkinli yaklaşırken FKÖ’yü (Filistin Kurtuluş Örgütü) “Filistin halkının tek meşru temsilcisi” olarak ilan ettiler ve Filistin sorunun yeniden “iki devletli çözüm” temelinde gündemlerine almak zorunda kaldılar. Üstelik 7 Ekim saldırısı öncesinde İsrail’le yakınlaşma adımlarına ve Filistin konusunu rafa kaldırmaya hazırlanırken…

 

Batılı emperyalistler İsrail’in arkasında

ABD ve AB ülkelerinin “Ukrayna savaşı yorgunu” olduğu bir dönemde, beklemedikleri yerde başladı savaş. Ve tüm dengeler tersine döndü.

Ukrayna savaşını başlatanın Putin olması, Batılı emperyalistlerin Ukrayna’yı desteklemelerinde bir meşruluk oluşturuyordu. Ancak Gazze’de saldırıyı başlatan Hamas olmasına rağmen, işgalci İsrail için hiçbir koşulda meşruluk oluşturmak mümkün değildi. Zaten bu nedenle, kendi ülkelerinde yaşayan işçi ve emekçileri bile savaş yanlısı yapmayı başaramadılar.

İkincisi, Ukrayna savaşını kazanmayı elbette istiyorlardı; ancak kaybetmek de o kadar büyük bir sorun olmayacaktı Batılı emperyalistlerin gözünde. Çünkü bu savaştaki asıl amaç, Rusya’yı oyalayarak dünyanın diğer bölgelerindeki sorunlara müdahil olmasını engellemekti. İsrail ise, ABD açısından yaşamsal bir öncelik taşıyor. Ortadoğu coğrafyasında İsrail, ABD’nin çok önemli stratejik çıkarlarını temsil ediyor.

Gazze savaşı başlamadan kısa süre önce, ABD’li yetkililer “Ukrayna savaşı NATO’nun mühimmat stoklarını tüketti” diye açıklama yapmıştı. Ancak İsrail’in başarısız olmasını göze alamazlardı. Bu nedenle kendi silah stoklarını ve askeri güçlerini devreye soktular. İki ABD savaş gemisi Akdeniz’e konuşlandı hemen. Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki ABD askeri üsleri de İsrail’e destek ve silah sevkiyatı için harekete geçirildi.

ABD’nin bölgedeki en önemli dayanaklarından biri de Erdoğan. Savaşın başında Hamas’ın saldırısına tepki gösteren Erdoğan, sonrasında iç politikada Filistin’i savunan, gerçekte ise İsrail’e her türlü yardımı yapan bir çizgi izledi. Bir taraftan şeriatçı bir içerikli “Filistin’e destek” mitingleri düzenlerken, gerçekte İsrail’e günde 7 gemi malzeme göndermeye devam ediyor.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’nin İsrail’e desteğini artırmak için 6 Ocak günü Türkiye’ye bir ziyaret düzenledi. Ardından geniş bir Ortadoğu ziyareti gerçekleştirecek olan Blinken, 7 Ekim’den bu yana 4. defa Ortadoğu ziyareti yapıyor ve İsrail’i güçlendirmeye çalışıyor.

 

Ortadoğu “Fatihi” Putin

Bu savaşta en büyük kazancı elde eden Rusya oldu. Öncelikle Ukrayna’yı destekleyen emperyalistlerin dikkati dağılınca, Ukrayna savaşında belli bir rahatlama elde etti. ABD ve Almanya, Kiev yönetimini “masaya oturma” konusunda daha fazla zorluyor artık.

Yanısıra, Ortadoğu’daki güç ve etkinliğini artırdı Putin. Mesela Suriye’de stratejik konumdaki Golan Tepeleri’ne bir askeri üs inşa etmeye başladı. Böylece hem bölgedeki askeri ve stratejik gücünü artıracak; hem de Suriye’yi İsrail saldırılarına karşı daha aktif korumaya alacak. Golan’daki Rus varlığı, İsrail ve ABD için büyük bir engel ve tehdit anlamına geliyor.

Putin’in Aralık ayı başında yaptığı Ortadoğu ziyareti de büyük önem taşıyor. Suudi Arabistan’da ve BAE’de (Birleşik Arap Emirlikleri) büyük ve şatafatlı gösterilerle karşılanan Putin, ABD’nin bütün tecrit ve dışlama çabalarına rağmen, bölge üzerindeki hakimiyetini koruduğunu gösterdi.

Hamas saldırılarını teşvik eden Rus emperyalizmi, ortaya çıkan tablodan memnun olduğunu gösteriyor. Mısır, İran, Suudi Arabistan ve BAE’nin, 1 Ocak 2024 itibariyle BRICS’e (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin tarafından kurulan ve Çin-Rusya hegemonyasında olan ekonomik-siyasi-birlik) üyeliğinin onaylanması, Rusya’nın güç ve etkinliğinin bölgede daha da artacağı anlamına geliyor.

 

İşçiler ve emekçiler Filistin halkının yanında

İşçi sınıfı, dünyanın pek çok bölgesinden savaş protestosuyla ses veriyor. Pek çok ülkede İsrail’in katliamlarına finansal destek ve silah sağlayan kurumlara yönelik eylemler gerçekleştiriliyor. Bazı ülkelerde ise, İsrail’e gidecek gemileri yüklemeyi reddeden işçi eylemleri yapılıyor.

Kasım ayının ilk günlerinde, İngiltere ve İskoçya’da, İsrail ile bağlantılı Leonardo silah şirketinin önünde eylemler yapıldı. Kanada’da eylem alanı, yine İsrail’e silah lojistiği sağlayan INKAS şirketinin önüydü.

İsrail’de inşaat sektöründe çalışan işçilerin yüzde 25’i (yaklaşık 90 bin işçi) Filistinli işçilerden oluşuyor. 7 Ekim sonrasında İsrail inşaat tekelleri, bu işçileri işten çıkartarak Hindistan’dan 90 bin kişilik işçi grubu göndermesini istedi. Hindistan’da 9 sendika ortak bir açıklama yaparak, bu duruma tepki gösterdi; Hindistan sendikal hareketinin Filistinli işçilerle dayanışma içinde olacağını belirtti.

Yine Kasım ayında, İtalya USB’ye bağlı Taşımacılık İşçileri Sendikası ve Yunanistan’da ENEDEP-COSCO Liman İşçileri Sendikası, STEFENSON, PEMEN, PEEMAGEN Denizcilik Sendikaları, kendi hükümetlerinden İsrail’e giden silah ve yardım sevkiyatlarının bir an önce durdurulmasını istedi. Ayrıca, Belçika, İspanya ve İtalya’da liman işçileri, İsrail’e gidecek silahları yüklemeyeceklerini duyurdular.

İngiltere-Londra’da Filistin’le dayanışma yürüyüş gerçekleştirildi.

Yunanistan’da PAME üyesi işçi sendikaları, Filistin halkına destek için Atina Havaalanı’nda eylem yaptı.

Türkiye’de 6 Kasım günü Ambarlı Limanı’nda “Filistin’de işgale son” platformunun yaptığı protesto eyleminin yanısıra birçok parti, sendika ve kurum, sevkiyatların durdurulması, İsrail ile ilişkilerin kesilmesi talebiyle protesto eylemleri gerçekleştirdi.

İşçi ve emekçiler, dünya halkları, İsrail’in katliamlarına karşı çıkıyor ve direnen Filistin halkının yanında olduğunu gösteriyor.

Hatta İsrail askerleri bile, kendi hükümetlerinin savaş politikalarını onaylamadıklarını gösteriyor. Savaşta arkadaşlarını kaybeden, yaralanan askerlerin, Netanyahu’ya tepki gösterdiği birçok görüntü basında yer aldı.

 

Filistin halkı yaşam hakkını savunuyor

Savaşın arkasındaki emperyalist hesaplar da, Hamas’ın gerici-şeriatçı kimliği de bir tarafa; Filistin halkı 7 Ekim’den bu yana özgür bir ülkede insanca yaşama hakkını savunuyor, İsrail vahşetine karşı direniyor. Üstelik İsrail’in Gazze’de yaşayanları Mısır’a, Batı Şeria’da yaşayanları Lübnan’a, Ürdün’e sürme çabasına rağmen, kendi topraklarını terketmiyor, direnişin bir parçası oluyorlar. Tam da bu nedenle İsrail ne zaman kara harekatına girişse, karşısında sivilleri buluyor. Tam da bu nedenle, savaşta en çok çocuklar ölüyor.

Özünde İsrail’den yana olan, Hamas’ı eleştiriyormuş gibi görünerek Filistin halkına mesafe koyan bazı liberal kesimler, savaş hakkında konuşmaları gerektiği zaman, sadece bu çocuk ölümlerini, rehinelerin yaralanmalarını vb. gündeme getirerek, yaşananları bu çerçeveye sıkıştırıyor, İsrail’i salt bu noktadan eleştiriyorlar. Oysa Filistin sorunun vahşeti, çocuk ölümlerinden ibaret değildir; Filistin halkının 1948’den bu yana yaşadığı işgal, işkence, katliam ve topraklarına el koyulmasıdır.

Özellikle Batılı emperyalistler, kendi ülkelerindeki Filistin’le dayanışma eylemlerini engellemeye çalışırken, Hamas’ın İsrail’e verdirdiği kayıplardan, II. Emperyalist Savaş’ta yaşanan Yahudi soykırımından sözediyorlar. Oysa bugün konuşulması gereken tek şey, İsrail’in vahşeti ve Filistin halkının direnişi olmalıdır.

Bunlara da bakabilirsiniz

İEB asgari ücret için eylem yaptı

Asgari ücret için göstermelik toplantıların başladığı 10 Aralık günü, İşçi Emekçi Birliği İstanbul-Tophane’deki Çalışma Müdürlüğü …

Suriye düştü; şimdi yeni bir Ortadoğu

27 Kasım günü HTŞ’nin Halep saldırısı ile başlayan süreç, 10. gününde tamamlandı. 7 Aralık günü …

İşçi sınıfının önderi: Hamit Tekin (1934-1979)

Hamit Tekin (Hamido) doğal işçi önderiydi. Yıllarını işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesine vermiş bir proleter devrimciydi. …