Nerede boşluk varsa, oraya koşmakta tereddüt etmeyenlerdendi Mehmet Ali. “Kaçmalarla, göçmelerle tozarken Avrupa yolları”, Mehmet Ali Adana il komitesine koşar adımlarla gitti.
Bir eylem hazırlığı için İstanbul’a çağrıldığında, bir “görev adamı” olarak yine tereddütsüz kabul etti. İsmail Cüneyt’in komutasında Aslan Tel ile birlikte eylemi gerçekleştireceklerdi. Ne var ki, bulundukları ev bir ihbar sonucu basıldı. Mehmet Ali Doğan ve Aslan Tel, İsmail Cüneyt’in önüne siper oldular, onun ateş çemberini yararak çıkmasını sağladılar. Ve iki yoldaş, Sefaköy’deki evi granitten kaleye çevirerek şehit düştüler. Baharda toprağa düşen tohum oldular…
İsmail’in komutasındaki Sefaköy direnişi, üç işkencecinin de ölmesiyle sonuçlanmıştı. Hem de faşist generallerin meydanlarda “ezdik-biçtik” diye nutuk attıkları bir dönemde… Yaklaşık 9 ay sonra (21 Aralık 1983) bir tesadüf sonucu İsmail’i bulduklarında, aynı gece “gözaltında kaybettiler.” Kurşuna dizdiler hunharca…
12 Eylül’ün yukarıdan aşağıya hakimiyetini tamamen kurduğu, devrimin yenilgisinin kesinleştiği ve yaprağın dahi kıpırdamadığı o günlerde, “dövüşenler de var bu havalarda” dediler ve bir kez daha sarstılar ülkeyi. Tıpkı 12 Eylül’ün ilk günlerinde Osman Yaşar Yoldaşcan’ın Bağcılar’daki direnişi gibi…
Sefaköy, faşist cuntaya karşı direnişin bitmediğini, ihtilalci komünistlerin mücadeleyi kesintisiz sürdürdüklerini gösterdi. Şairin dediği gibi “Eğer çivi yapılmış olsaydı bu adamlardan / Daha sağlamı bulunmazdı onlardan.”