Yüreğimizdeki Fırtına ERALP YAZAR (4 Mart 1992…)

Günlerden 4 Mart 1992, saatler 18.00’i gösteriyor. İzmir’in Yenişehir semti. Daha önce planlanan ancak polis ablukası nedeniyle ertelenen TİKB kuruluş yıldönümü için korsan düzenleniyor. İşçiler vardiya tesliminden dönüyorlar. Caddeler gürül gürül insan seli. Şehrin en işlek caddesiydi burası…

Önce gözleriyle etrafı, kolaçan etti Eralp. Eyleme katılacak kitleyi yeniden gözden geçirdi. Kırmızı ışıkların yanmasıyla birlikte eylem komutunu verdi. Ellerinde getirdikleri benzin ve lastiklerle yol boydan boya yakıldı. Elinde kızıl bayrağıyla ileri fırladı Eralp ve sloganı patlattı: “TİKB Savaştı, Savaşıyor!”

Ardından kitle sloganlar atarak caddeyi doldurdu. Sıkışan trafik, göğe yükselen alevler, her tarafı kızıllaştırmıştı adeta. Tariş Direnişi’nden bu yana İzmir böyle kızıllığı görmemişti. Yol boyu geçen kitleler, eylemcilerin etrafında hale oluşturdu. Görevlerinden dönen resmi polisler, görünmeden sıvışmaya çalışıyordu.

“Eylem tamam çekiliyoruz!” komutunu verdi Eralp. Önce kitlenin geri çekilmesini sağladı. Geride kalan birkaç yoldaşıyla uzaklaşacağı sırada, faşist işkencecilerden biri kaptı yoldaşını. Tereddütsüzce ileri atıldı. İşkenceci, yoldaşını kalkan gibi kullandığı için, silahını kullanamıyordu. Birkaç kez uyardı polisi. “Senin için iyi olmaz bırak” dedi. Yoldaşına isabet ettirmeden polisi vurmayı planlıyordu. O sırada korkudan titreyen polis, silahını ateşledi. Eralp ağır şekilde yaralandı. Diğer yoldaşı, faşist köpeği vurdu alnından. Eralp silahını bırakmadı elinden, boylu boyunca uzandı kızıllığın yanı başına…

TİKB’nin ’80 sonrası toparlanıp atılıma geçtiği dönemde, İzmir’deki sayılı kadrolardan biriydi Eralp Yazar. Örgüt darbe alınca, bir süre bağları kopmuştu. Onu yeniden bulduklarında Fatih yoldaşın pankartını yapıyordu asmak için. O zamana kadar çevresinde birçok kişiyi örgütlemiş, elindeki legal-illegal yayınları okutmuştu. Örgütsel boşluğu doldurmak için ileri atılmıştı. Bu dönemde bir fabrikada işçi olarak çalışmasına rağmen, fabrikadan semte, okuldan sendikalara mekik dokurdu. Bir yandan da ideolojik-siyasi olarak kendini geliştirir; şehit yoldaşlarının özelliklerini edinmeye çalışırdı.

O, babasının memuriyeti nedeniyle uzun yılar Kürdistan’da kalmış ve Kürt çocuklarıyla dost olmuştu. Bundan dolayı “TİKB beni bulmasaydı, şimdi ya bir kampta eğitim görürdüm ya da dağlarda vuruşurdum” derdi gülerek. Hemen arkasından da eklerdi: “Ama ben TİKB’yi bulduğum için kendimi şanslı görüyorum.” Yoldaşları ona görev verdiğinde mutlu olurdu. Verilen görev hakkında daha önceden tecrübesi olsun-olmasın fark etmez, kavramaya çalışır ve kendi çabasıyla mutlaka yerine getirirdi. Yaşamının her anında örgütü ve devrimi soluyordu. İzmir’de dolaştığı her yere, faaliyetleri nasıl yapacağımız gözüyle bakardı. Pankart, afiş asılacak noktaları belirler, fabrikaların yoğun olduğu caddeleri, gösterilerin olacağı, bildirilerin dağıtılacağı yerler olarak gözünde canlandırırdı. Dağları-tepeleri ise, silah talimi yapılacak yerler olarak saptardı.

Eralp Yazar, yeni dönemin yetiştirdiği ender kadro tiplerinden biriydi. 1991 yılında gerçekleşen II. Konferans sonrası, yaşamını örgüt yaşamıyla bütünleştirmede önemli adımlar attı. Onunla ilk silah talimi yapıldığında, daha önce hiç eline almadığı silahı, yoldaşının söküp takmasını dikkatlice izledikten sonra “ben bunu kavradım” dedi. Usta bir silahçı edasıyla söküp taktı. Askeri birimde yer almak için yoldaşlarını sürekli zorladı ve en sonunda “İsmail Cüneyt Müfrezesi”nde yer almayı başardı. Birçok eyleme katıldı, başarısından dolayı yoldaşlarının güvenini kazandı. Son derece mütevazi bir yapıya sahipti. Öylesine olgundu ki, örgütün yeni kadrolarından olduğuna inanmak çok zordu. Bir çok yoldaş, onu eski kadro sanıyordu. Yaşamındaki olgunluğu, onu yaşının üstünde gösteriyordu. Yirmi yaşında olduğuna kimse inanmazdı.

Sınıf mücadelesinde böylesine hamuru biçimlenmiş insan bulmak ender rastlanan bir şeydir. Bazen birilerinin hamuruna biçim vermek, adeta örs-çekiç arasında dövmeyi, uzun yılları gerektirir. Eralp ise doğasında var olan paylaşımcılığı, fedakarlığı, disiplini, sorumluluk sahibi olmasıyla kolektif-örgütlü yaşama hemen ayak uyduran bir yoldaştı. “Örgütlü yaşam ana kucağı gibidir” derdi, ahbap-çavuş ilişkilerden uzak dururdu. Bu yanlarıyla yalnızca yeni ve genç yoldaşlara değil, yıllardır mücadele içerisinde yer almış olan yoldaşlarına da örnek olurdu.

O mücadelemizin her cephesinde yanı başımızda hep öyle gencecik “Memed”imiz olarak yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Genç Komünarlar, 9 Mart 1992 tarihinde Zonguldak-Kozlu’da madenci katliamını protesto etmek için Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nü işgal ettiklerinde, astıkları pankartlardan biri de “Eralp Yazar Kavgamızda Yaşıyor”du. O, “yüreğimizdeki fırtına” oldu. Marşlarla, eylemlerle anıldı…

Bunlara da bakabilirsiniz

Suriye cezaevleri, Türkiye cezaevleri

Yandaş basında Suriye haberlerinin önemli bir kısmını Suriye cezaevleri oluşturuyor. Büyük bir “dehşet ve panik” …

“Adana’nın Yoldaşcan’ı” METİN AYDIN (1956-1980)

11 Aralık 1980… Metin Aydın, belinde silahı, yanında bir yoldaşı, çalıntı bir araba ile Adana-Kozan …

Suriye düştü; şimdi yeni bir Ortadoğu

27 Kasım günü HTŞ’nin Halep saldırısı ile başlayan süreç, 10. gününde tamamlandı. 7 Aralık günü …