İşyeri temsilciliği, sınıf mücadelesinde önemli bir role sahiptir. Onun önemi, doğrudan üretim yerinde olmasından, işçilerle içi içe bulunmasından gelir. Başka bir ifadeyle tabana yakın, tabanın iradesini en iyi yansıtan birimler olasıdır.
İşyeri temsilcisi, işyerlerinde çalışan işçilerin sorunlarını, haklarını, çalışma koşullarını -bizzat kendisi de yaşadığı için- en iyi bilen kişidir. İşçilerin gözü, kulağı, sesi durumundadır. Patronlarla ilk muhatap olan da temsilcidir.
Diğer yandan sendikayla işçiler arasında köprü işlevi görür. Sendika ile işçilerin bağını kurar, sendikanın işçiler üzerinde denetimini sağlar. İşçilerin sendikal haklarını savunur; işyerindeki sorunlara dair sendika adına patronlarla görüşmeler yapar.
İşyeri temsilcisi olmadan işyerindeki sorunlara karşı örgütlü mücadele yürütülemez. İşçiler, işyeri temsilcisi aracılığıyla örgütlü mücadele yürütür, hak alır, haklarını savunur. Sendikalar da işyeri temsilcisi olmadan ne işyerlerini, ne de işçileri denetleyebilirler.
İşyeri temsilciliğinin bir başka önemi de, tabanın sendikada söz, yetki, karar sahibi olmalarını, tabanın iradesini sendikalara taşıyarak sendikal demokrasinin işlemesini sağlamasıdır.
İşyeri temsilciliği, bu kadar önemli bir işleve sahip olmasına karşın, ne yazık ki, günümüzde unutulmuş, işlevsizleşmiştir. Komünist ve devrimci örgütlerin zayıflamasıyla birlikte, işçi sendikalarının gerilemesine paralel olarak işçi temsilciliğinin önemi de azalmıştır.
“İşçi temsilcisi”nden
“işyeri sendika temsilciliği”ne…
Her sınıf, topluluk, siyasi oluşum, grup-çevre vb. kendilerini ifade etmek için temsiliyete ihtiyaç duyar. Temsilci, bir kurum adına söz söyleme, tartışma yetkisine sahip olan kişi ya da kişilerdir; kurumun iradesini temsi eder. Bu yetki, onlara kurum tarafından verilmiştir.
İşçi temsilcileri de kendi sınıfı olan proletaryayı temsil ederler. Seçildikleri işyerlerinde işçilerin iradesini temsil eder, onlar adına konuşurlar. İster kendiliğinden gelişsin, ister örgütlü bir şekilde başlasın her mücadele süreci kendi temsilcilerini, sözcülerini ortaya çıkarır.
Türkiye işçi sınıfı mücadelesi de böyledir. Öncesinde fiili yürütülen işçi temsilciliği, 1936 yılında 3008 sayılı iş kanunuyla yasal hale büründü. 1963 yılında yapılan bir değişiklikle ise, “işçi temsilciliği” yerini “işyeri sendika temsilciliği”ne bıraktı. Temsilciler artık işyerindeki işçiler tarafından seçilmeyecek, sendikalar tarafından atanacaktı!
“İşçi temsilciliği” yerine “işyeri sendika temsilciliği”nin getirilmesi, basit bir ifade değişikliği değil, içeriksel köklü bir değişimdir. Amaç, işçi vurgusunu silikleştirmek; temsilcileri, işçilerin haklarını değil, işyerinin ve sendikanın haklarını savunan konuma getirmektir. Aynı zamanda devrimci, demokrat işçilerin temsilci olmasını engellemektir. Çünkü sözkonusu düzenleme ile temsilcileri görevden alma yetkisi de sendikalara verilmiştir. Böylece sendika yöneticilerinin ve patronların tercih etmediği işçiler, temsilci olamayacaktır. Seçimle değil, atamayla gelen temsilciler de, doğal olarak atayanların temsilcisi olurlar. Yani işçilerin değil, sendikaların gözü, kulağı, sesidirler.
Bütün bunlara rağmen işçilerin örgütlü olduğu yerlerde sandıklar kurularak seçilen işçi temsilcileri vardır. Keza atama yoluyla geldiği halde, işçilerin haklarını korumaya çalışan az sayıda temsilci bulunmaktadır. Ama ağırlıklı olan, işyeri temsilcilerinin sendika adına işçileri denetlemesi, mücadelede öne çıkan işçileri ispiyonlaması, dahası sendika yöneticilerinin tetikçisi olmalarıdır. Bunun çokça örnekleri yaşanmıştır. Özellikle Türk Metal temsilcileri mafyaya bulamış kişilerden seçilmiş, işçiler üzerinde terör estirmiştir.
Elbette temsilciler, sendika adına işçileri denetlemeli, sendikal hakları savunmalıdır. Bunlar işçi temsilcilerinin asli görevidir. Fakat sözünü ettiğimiz işyeri temsilcileri, işbirlikçi sendikacıların güdümündedir; o sendikalar da sınıfa yabancılaşmış, patronlaşmıştır. İşbirliğinde sınır tanımadıkları için, atadıkları temsilcilerin de işçinin değil, kendi çıkarlarına hizmet etmesini isterler. Böyle de yapıyorlar.
İşyeri temsilcisi, işçilerin temsilcisi olmalı
İşyeri temsilcileri, işçilerin sözcülüğünün yanısıra; işçilerin sınıfsal yönden eğitiminden ekonomik mücadeleyle siyasi mücadeleyi birleştirmeye, işçileri sendikada söz ve karar sahibi kılmaktan TİS ve greve hazırlamaya kadar çok yönlü görevleri üstlenmelidir.
Her şeyden önce işçi temsilciliğinin içeriğini boşaltan, dahası patronların hizmetine sokan “işyeri sendika temsilciliği” düzenlemesine karşı mücadele yürütülmelidir. Atama yoluyla değil, bizzat işyerlerinde işçiler tarafından seçilmeli, görevini yerine getiremeyen temsilciler, yine seçenler tarafından görevden alınmalıdırlar.
Temsilci kendisini de ideolojik-politik olarak sürekli geliştirmeli, işçilerin ideolojik-politik mücadelesinden sorumlu olmalı, işçileri bu yönde eğitmelidir. Hem kendisini, hem de temsilini üstlendiği işçileri, toplumun diğer sorunlarına duyarlı hale getirmeli, ekonomik mücadeleyle sınırlı kalmayan bir pratik izlemelidir.
TİS dönemlerinde işçileri TİS sürecine katmak ve greve hazırlamak da temsilcinin görevdir. İşçiler arasında TİS komitesi oluşturmalı, TİS taslağı bu komite tarafından hazırlanmalıdır. Sonrasında TİS komitesini grev komitesine dönüştürerek, ya da yeni bir grev komitesi kurarak, grevin de işçilerin aktif katılımıyla sürmesini sağlamalıdır.
Her hareketin başarısı, tabanla kurduğu ilişkiye bağlıdır. İşyeri temsilcisi, tabanla kurulan bağda belirleyici role sahiptir. Tabana en yakın birim olduğundan, kimi zaman taban komitesi görevini üstlenir. Ne yazık ki, birçok fabrika ve işyerinde, taban komiteleri yoktur. Özellikle sendikalı olan işyerlerinde, sendikalar atadıkları işyeri temsilcisiyle yetinirler. Oysa taban komiteleri yaşamsal önemdedir.
İşçi sınıfının en önemli taban komitesi, işyeri komiteleridir. Temsilci tek bir kişi iken, komite en az üç kişinin fikir ve güç birliğidir. Bir fabrikada her bölümümün komitesi ve onun üzerinde üst komitenin olması, güçlü bir işçi örgütlülüğü anlamına gelir. Tek kişinin ufku dar ve sınırlı iken, komitenin ufku daha ileri ve geniştir. Komitenin tabanla bağları da temsilciden daha güçlüdür. Komite, birbirini denetleyen mekanizmadır aynı zamanda. Temsilci -hele tabandan kopuksa- bir denetim mekanizması olmaz, yabancılaşmaya, savrulmaya açık hale gelir.
Türkiye işçi sınıfı hareketine damgasını vuran eylemler, gücünü taban komitelerinden almıştır. 15-16 Haziran direnişinden “bahar eylemleri”ne, son olarak “metal fırtınası”na kadar başarılı bütün eylemlerin arkasında taban komiteleri vardır.
İşçi temsilcileri gücünü tabandan alırlar. İşyeri temsilcisi, ister sendikacılar tarafından atasın, isterse seçimle gelsin, tabanla ilişkilerini güçlendirmeli, bunu örgütlü hale getirmelidir. O yüzden ilk yapması gereken; işyeri komitesini oluşturmak, komiteli bir çalışmayla mücadeleyi yükseltmektir.