Hakan Çabuk, Gazi Direnişi’ne destek vermek için 1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleşen yürüyüşte katledildi. Henüz iki yıllık bir mücadele yaşantısı vardı. Ama kısa sürede gelişen, hızla ilerleyen genç bir devrimciydi. Netti çünkü. Gazi’ler, Ümraniye’ler onu çağırıyordu. Tereddütsüz gitti.
İnşaat işçiliği, su tesisatçılığı yapıyordu, ihtilalci komünistlerle tanıştığında. Proleter özelliklerini devrimin hizmetine sunmaya karar vermişti. Örgüt içinde adının “Savaş” olmasını istemesi boşuna değildi. Erken kaybettik onu, ama adı savaş çağrımız oldu.
Gazi’de direnişi duyduğunda önce Sarıgazi’de bir eylem düzenlediler. Hakan orada yerini aldı. Zeynep’in katledildiğini duyduğunda daha bir kin doldu içi. Gazi’deki yangını büyütmeliydi mutlaka…
Barikata koşan tarihteki tüm işçiler gibi sevdikleriyle vedalaştı gitmeden. Gidip de dönmemek vardı çünkü. 1 Mayıs mahallesindeki öfkeyi örgütlüyordu. Kortej düzenliyor, slogan attırıyor, coşuyordu. Önlerini polis kesti, dağılmalarını söyledi. Ama kitle kararlıydı. Bunun üzerine havaya ateş açtılar. Kitle polisin üzerine doğru yürümeye devam etti. En önde yoldaşlarıyla kol kola yürüyordu. Bu kez üzerlerine ateş açıldı. Yanındaki yoldaşını korumaya çalışırken kurşun onun vücuduna saplandı.
Yoldaşları koşup Hakan’ı hastaneye taşıdılar. Hastaneye giderken, başı yoldaşlarının dizindeydi. “Diren yoldaş, ihtilalciler direnir” diyerek güç vermeye çalıştılar. Hakan ise yüzündeki gülümsemeyle selamladı bu isteği. Günlerce direndi. Yine savaşkandı. Yaşam mücadelesi doktorları bile şaşırtmıştı. 30 Mart 1995’te ölümsüzlüğe yürüdü.
Cenazesi ihtilalcilerin omzundaydı. “Zeynep Poyraz, Hakan Çabuk ölümsüzdür/TİKB” pankartı vardı en önde. Anti-faşist bir gösteriye dönüştü cenaze töreni. Mezarının üzerine orak-çekiçli bayrağı serdiler, devrim andı içtiler. Ve adını savaş çağrısı yapmaya yemin ettiler…