1 Mayıs’ın sahipleri, günlerine sahip çıkmalı!

İşçi sınıfının “birlik dayanışma mücadele” günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Dünyanın her yerinde işçiler ve emekçiler, 1 Mayıs günü ortak düşmanı burjuva sınıfına karşı, sokaklarda, alanlarda, meydanlarda olacak. Kapitalist sisteme karşı mücadele bayrağını yükseltecekler.

1 Mayıs aynı zamanda iki sınıfın (proletarya ve burjuvazi) karşı karşıya geldiği, güçlerini tarttığı bir gündür. Bu yüzden herhangi bir eylemle kıyaslanamaz. Ayrıca toplumsal muhalefetin işçisinden öğrencisine, kamu emekçisinden küçük esnafa her kesimin bir arada olduğu, sokaklara döküldüğü gündür 1 Mayıs…

Türkiye’de 1 Mayıs denilince akla ilk gelen Taksim Meydanı’dır. Taksim, bir alan olmanın ötesinde, sınıf mücadelesinde bedel ödenen bir yerdir. 1977 yılında Taksim 1 Mayısı’nda faşist devletin gerçekleştirdiği katliam tarih sayfalarında ve hafızalarda yerini koruyor.

Türkiye’de en kitlesel ve militan 1 Mayıs’ların yeridir Taksim. Ne var ki, yıllardır işçi ve emekçilere kapalıdır. Seçimler, sportif başarılar, yılbaşı gibi anlarda Taksim’e kitlelerin akması sorun olmazken, 1 Mayıslar’da etrafı polis bariyerleriyle çevrilir.

2024 İstanbul 1 Mayıs’ında işçi ve emekçilerin yönü, yine Taksim olmalıdır. Taksim üzerindeki yasak ancak işçi ve emekçilerin kendi gününe, kendi alanına sahip çıkmasıyla bunun fiili mücadelesini vermesiyle kalkar.

1 Mayıs yaklaşırken…

1 Mayıs’a emperyalist-kapitalist sistemin derinleşen çok yönlü krizi ve dünyayı yeniden kan gölüne çeviren emperyalist paylaşım savaşı koşullarında giriyoruz. Savaşlarda yoksul halk katlediliyor, yerinden yurdundan ediliyorlar. Krizle birlikte açlık ve işsizlik devasa boyutlara ulaşıyor. Açlıktan ölümlerin, işsizlikten intiharların arttığı bir dönemi yaşıyoruz…

Türkiye’de her gün en az 6 işçi, işçi cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. İliç’te 9 madenci hala siyanürlü toprağın altında. Tonlarca siyanürlü toprak bölgeyi tehdit etmeye devam ediyor. Okulda olması gereken çocuklar Mili Eğitim Bakanlığı eliyle MESEM adı altında “beleş” “çocuk işçi” olarak fabrikalarda, işletmelerde çalıştırılıyor.

Patronlara azami kar sağlayan taşeron sistemi ve esnek çalışma biçimleri her fabrikaya girmiş durumda. Ücretler düşük, bu yüzden işçiler gönüllü mesaiye kalmak için birbiriyle yarışıyorlar. Enflasyon günlük yükseliyor, her gün temel tüketim mallarına zam geliyor. Ücretlerin alım gücü düşüyor, para “pul” oluyor…

Patronlar işçileri azami kar için düşük ücretle uzun saatler çalıştırırken, devletin bütün kurumları onların yanında yer alıyor. Yasalar patronların çıkarlarına göre hazırlanmış durumda. Hakkını arayan herkes, devletin saldırısıyla karşı karşıya kalıyor. Sendikalaşmak isteyen işçiler, kendilerini kapının önünde buluyorlar. Mücadelede öne çıkan sendikacılar, işçiler hapse atılıyor.

Bütün bu saldırılara rağmen işçi ve emekçilerin mücadelesi durmuyor. Tekstilten metale, inşaattan petrole kadar her işkolunda direniş ve eylemler sürüyor.

Elbette direnişte olan sadece işçiler değil. Kamu emekçileri, öğrenciler, emekçi kadınlar, doğasını ve toprağını korumaya çalışan köylüler, çevreciler…

İşçiler 1 Mayıs’a ilgisiz kalamaz!

1 Mayıs, işçi sınıfının 8 saatlik iş günü mücadelesinin eseridir. İşçi sınıfı 15-16 saat çalıştırılma koşullarına karşı 8 saatlik iş günü mücadelesini yürüterek, 8 saatlik iş gününü kazandılar. İşçi sınıfının öncüleri, işçilerin bu kazanımını, işçilerin “birlik dayanışma mücadele” günü ilan ettiler. Dolayısıyla 1 Mayıs’ın sahibi işçi sınıfıdır.

Ne var ki, son yıllarda ülkemizde işçi sınıfının 1 Mayıs’a ilgisi, katılımı azaldı. Oysa mücadelenin geriye çekildiği dönemlerde bile işçilerin 1 Mayıs’a ilgisi ve katılımı olurdu. Söz konusu 1 Mayıs olunca, işçiler canlanır, 1 Mayıs kutlamalarında yerini alırdı. Fakat son yıllarda 1 Mayıs alanları neredeyse işçisiz. Sendikaların kortejlerinde bile, işçiler yok denecek kadar az.

1 Mayıs eskisi gibi işçilerin gündemine girmiyorsa, işçilerin 1 Mayıslara katılımı düşüyorsa, elbette bunun nedenleri vardır. En önemli faktör, sendikaların başına çöreklenmiş işbirlikçi bürokrat sendikacılardır. Sendikaları, işçi sınıfının mücadele araçları olarak değil, ticari şirket gibi gören; sınıfın çıkarlarını değil kendi çıkarlarını düşünen; bunun için patronlarla, devletle uzlaşan sarı sendikacılardır. Bunlar, 1 Mayıs gibi anlamlı günde bile hiç bir çalışma yürütmezler. Ne öncesinden fabrika ve işyerlerinde 1 Mayıs hazırlıkları yaparlar, ne de 1 Mayıs günü işçilerle birlikte yürüyüşe geçip meydanları doldururlar.

Önceki yıllarda işyerlerinde “1 Mayıs komiteleri” oluşurdu, 1 Mayıs çalışması yürütülürdü. Zamanla 1 Mayıs komiteleri ortadan kaldırdı, ya da işlevsiz kılındı. 1 Mayıs öncesi çalışma yapmadıkları gibi, 1 Mayıs günü de örgütlü oldukları yerlerden işçileri alanlara taşımak için araç bile koymadıklarını görüyoruz. Ellerinden geldiğince 1 Mayıs’larda sınıfın katılımını düşük tutmaya çalışıyorlar.

Bütün bunlara bir de Taksim 1 Mayıs’ından vazgeçmelerini eklemek gerekiyor. Taksim dışında yapılan 1 Mayıs mitinglerine (Bakırköy, Maltepe vb.) işçilerin katılımı hep daha düşük olmuştur. Buralara gelen az sayıda işçi de moral bozukluğuyla alandan ayrılmışlardır. Bu moral bozukluğu her yıl artarak devam etmekte, bir kırılma yaşanmaktadır.

Bu yanıyla Taksim 1 Mayıs’ından vazgeçilmesi, fiili ve militan mücadele hattından vazgeçmek anlamına geliyor.  Coşkusuz, işçisiz 1 Mayıs anlamına geliyor.

Güçlü bir 1 Mayıs kampanyası yürütülmeli

İşçi sınıfının 1 Mayıs’a ilgisini ve katılımını yeniden arttırmak gerekiyor. Bunun için her zamankinden daha fazla çaba sarfedilmelidir. Sınıf mücadelesini ileriye taşımak da buradan geçiyor.

Bu görevi sendika yöneticilerinden bekleyemeyiz! Asıl olarak komünist ve devrimciler, her fabrika ve atölyede, emekçi semtlerinde hızlı yoğun bir 1 Mayıs kampanyası yürütmelidir. İşçi temsilcileri bulundukları işyerlerinde “1 Mayıs komiteleri” oluşturmalı, bu komiteler sanayi bölgesini kapsayan bir faaliyet yürütmelidir. Tabanda kurulacak komiteler ve yürütülen faaliyetler, sendika yöneticilerini de harekete geçmeye zorlar.

1 Mayıs, bütün emekçi kesimlerin ilgilendiği, katıldığı bir gündür. Kamu emekçileri, öğrenciler, sanatçılar,  her kesim, bulunduğu alanda komiteler kurup 1 Mayıs mücadelesini yükseltmelidir.

Bir diğer önemli nokta, yasal sınırları aşan bir mücadele bilinciyle hareket edilmelidir. İşçi ve emekçilerin her hak arayışı haklı ve meşrudur! Hele ki, işçilerin kendi günü 1 Mayıs’ı istediği yer ve biçimde kutlaması, en doğal, en meşru hakkıdır.

Bir kez daha yineliyoruz; Taksim 1 Mayıs alanıdır! Taksim üzerindeki yasağın kaldırılması, 1 Mayıs öncesinden başlayan ve 1 Mayıs günü zirveye çıkacak olan fiili mücadeleye bağlıdır. Yasağı hükümsüz kılmanın yolu, işçilerin günlerine sahip çıkmasından, yüzbinler olup Taksim’e akmasından geçmektedir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …