Hava dönüyor! Bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak!

Yerel seçimlerden bu yana havanın dönmeye başladığını gösteren pek çok emare mevcut. Van’da kayyuma karşı yükselen direniş, uzun yıllardan sonra kamuda öğretmenlerin ilk kez birleşik biçimde iş bırakması, özel sektör öğretmenlerinin militan biçimde “taban maaş” mücadelesi vermesi ve tabi ki, 1 Mayıs’ın devletin-reformizmin icazet sınırlarını parçalayarak kutlanması… Bunlara sağlıkçıların, emeklilerin, çay üreticilerinin eylemlerini de eklemek gerek.

Neredeyse her kesim, kendi sorunlarının çözümü için, daha direnişçi bir mücadele yükseltiyor. Fakat “havanın dönmesi” asıl olarak işçi sınıfının ayağa kalkmasına, rüzgarın “işçiden esmesi”ne bağlı. İşçilerin eylemleri henüz bir rüzgara dönüşmemişse de, pek çok yerde direniş ateşleri yanmaya başladı. Ama asıl fırtına Temmuz ayında kopacak, kopmalı…

* * *

Patronlar ve onların sözcüleri, “Temmuz’da ara zam yok” diyor! Fakat işçi ve emekçiler henüz sözlerini söylemediler! Patronlar vermeyecek, işçiler söke söke alacak! Onun için Temmuz’a iyi hazırlanmak gerekiyor. Çünkü bu bir ölüm-kalım savaşı!

Asgari ücret 4 ay içinde “açlık sınırı”nın altına düştü. İşbirlikçi Türk-İş bile Nisan ayı itibarıyla “açlık sınırı”nın 17 bini aştığını, “yoksulluk sınırı”nın ise 60 bine dayandığını söylüyor. Buna rağmen patronlarla ağız birliği içinde, “2024 yılı için asgari ücret belirlerken ara zammı konuşmadık” diyor. Yani işçilere bu durumu kabullenmesini öğütlüyor! “Açlık sınırı”nın altında “ölümüne çalışmaya devam edin” diyor!

Türk-İş ağalarının tuzu kuru! Ev kirasını ödeyemeyen, çocuğunun karnını doyuramayan işçi, buna razı olacak mı?!

Asgari ücret, sadece işçilerin sorunu da değil. Çalışanların yarısından fazlası asgari ücret civarında alıyor. Keza emeklileri de etkiliyor. Temmuz ayında emekli aylıklarına resmi “enflasyon farkı” olarak yüzde 25 dolayında zam verileceği söyleniyor.

“Tasarruf paketi” denilen şeyin işçinin, memurun, emeklinin aylıklarını dondurmak olduğu görüldü. “Kemer sıkma” politikası, ağır vergi yükü, düşük ücret ve hak gaspı şeklinde karşımıza çıktı. Memurun servisini, lojmanını, öğretmenin çay demlediği ketılını elinden alanlar, evlerine uçakla gidiyorlar. Patronlar yüzde 400 civarında kar rekorları kırarken, işçiye üç kuruşluk zammı çok görüyor.

Onlar bir avuç, ama örgütlüler! Biz milyonlarız, ama örgütsüzüz! Zaten bütün mesele de burada.

Marks’ın “işçi sınıfı ya örgütlüdür her şeydir, ya da örgütsüzdür hiçbir şey” sözünü asla unutmamak gerekiyor. Burjuvazinin ve sözcülerinin hoyratlığına, pervasızlığına karşı, işçilerin örgütlenmek dışında çaresi yok. Hem de sadece patronlara ve hükümete karşı değil, işbirlikçi-uzlaşmacı sendikalara karşı da örgütlenmek, gerçek temsilcilerini belirlemek zorunda.

Gelinen noktada bu, hayatta kalma mücadelesidir. Ve bu mücadelede işçi sınıfı yalnız değildir. Ayağa kalkıp yürüdüğü anda, tüm ezilen-sömürülen kesimler onu izleyecektir. Tıpkı ’89 “bahar eylemleri”nde olduğu gibi, ANAP’ın sonunu nasıl işçiler getirdiyse, AKP’nin sonunu işçi sınıfı getirecektir.

* * *

İşçinin, emekçinin “kemerini sıkan”lar, sadece midemizi değil, beyinlerimizi de küçültmek için uğraşıyorlar. Burjuva medyası ve tüm teknolojik aletleriyle kuşattıkları yetmiyor; eğitimi her yıl daha fazla Ortaçağ karanlığına gömüyorlar.

Öğrenciye bir kap ücretsiz yemek vermeye yanaşmayan Milli Eğitim Bakanlığı, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında dini eğitimi daha da koyulaştıran bir sistem getiriyor. Matematiği azaltıp, müzik-resim derslerini kaldırıp, din derslerini artırıyorlar. Okul öncesi çocukların bile zihinlerini hurafelerle dolduruyorlar, camiye götürüyor, tarikatların eline teslim ediyorlar.

Erdoğan’ın sıkça söylediği “dindar ve kindar nesil yetiştirme” doğrultusunda yeni bir hamledir bu. Bugüne kadar defalarca değiştirdikleri müfredatlar yetmemiş olacak ki, gerici-faşist rejimlerini ayakta tutabilmek için yeni müfredatlar hazırlamaktan geri durmuyorlar. Gelecek nesillerin beyinlerini dumura uğratmak, düşünemez-sorgulayamaz hale getirmek istiyorlar.

Öğrencilerin sınıfta açlıktan bayılmaları onları ilgilendirmiyor. Çalışmak zorunda kaldığı için okula gidemeyen bir milyon civarında çocuk olması da… Zaten kız çocuklarını eğitimden koparmayı öncelikli hedef olarak koyuyorlar.

Bugüne dek “laik” orta halli aileler, çocuklarını özel okula göndererek bu eğitim sisteminden korumaya çalıştı. Ama şimdi hem onların ekonomik durumu kötüleşti, hem de özel okullar astronomik fiyatlara çıktı. Onlar açısından da kaçacak yer kalmadı! Dolayısıyla AKP’nin eğitim politikası, sadece yoksul ailelerin sorunu olmaktan çıktı.

Asgari ücrete zam ne kadar hayati ise, eğitimin getirildiği durum bir o kadar hayatidir. Geleceğimizin karartılmasına izin vermeyelim! Öğretmen-öğrenci-veli olarak bu eğitim sisteminin karşısında duralım! Boykot dahil her tür eylemle yeni müfredata geçit vermeyelim!

* * *

Son iki aydır toplumun hemen her kesiminden yükselen tepkiler, eylemli hale dökülerek büyüyor. Şimdi önümüzde asgari ücret ve gerici eğitim sistemine karşı mücadele var. Kimse bu yönetimden “yumuşama-normalleşme” beklemesin! Öyle olmayacağı, attıkları her adımda görülüyor zaten.

Krizin yükünü işçi ve emekçilere yıkma konusunda “iktidar” ve muhalefet işbirliği içinde. CHP yine “itfaiyeci” rolünü oynuyor. Fakat yangın o kadar büyük ki, bu kez söndürmeyi başaramayacaklar!

Her şey işçi sınıfının bu gidişe dur demesine, sendikaları da aşan fiili eylemlerine bağlı. Komünist Manifesto’nun son sözlerinde söylendiği gibi, “işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok, ama kazanacağı koskoca bir dünyası var!”

Can Yücel’in yazdığı, Kutup Yıldızı’nın bestelediği “hava döndü” şiiri, işçi-emekçi eylemlerinde, direnişlerinde sık çalınan-söylenen bir parçadır. Havanın gerçek anlamda dönmesi için, o dizelerdeki gibi, işçilerin “sınıfını bilip safa gelmesi” gerekiyor.

Haziran ayı direniş ayıdır. En büyük halk hareketi Gezi ve en büyük işçi direnişi 15-16 Haziran, bu ayda gerçekleşti. 15-16 Haziran, işçi sınıfına kazanmanın yolunu gösteriyor…

Bunlara da bakabilirsiniz

Suriye cezaevleri, Türkiye cezaevleri

Yandaş basında Suriye haberlerinin önemli bir kısmını Suriye cezaevleri oluşturuyor. Büyük bir “dehşet ve panik” …

Sendikalı işçilere saldırılar protesto edildi

İstanbul’da 11 Aralık’ta Mecidiyeköy Cevahir AVM önünde saat 18’de Mücadeleci Sendikalar, tutuklu sendikacıların serbest bırakılması …

“Adana’nın Yoldaşcan’ı” METİN AYDIN (1956-1980)

11 Aralık 1980… Metin Aydın, belinde silahı, yanında bir yoldaşı, çalıntı bir araba ile Adana-Kozan …