İsrail Refah çadır kentini vurdu

İsrail’in Gazze’ye dönük saldırılarında 7 Ekim’den bu yana en az 15 bini çocuk olmak üzere 36 binden fazla Filistinli öldürüldü. Üstelik halen enkaz altında binlerce ölü olduğu tahmin ediliyor.

Bugüne kadar halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumlarını da vurmaktan çekinmeyen İsrail, şimdi de Refah’taki çadır kenti hedef aldı. 26 Mayıs’ta gerçekleşen saldırılarda en az 45 kişinin öldüğü tespit edildi. Üstelik Uluslararası Adalet Divanı (UAD), saldırının hemen öncesinde 24 Mayıs’ta, “Gazze şeridindeki insanların feci yaşam koşullarının daha da kötüleştiğini”, uzun süreli ve yaygın gıda yoksunluğunun artık felakete dönüştüğünü belirterek, Refah’a dönük saldırıların derhal durdurulması kararı almıştı. Keza insanın yardım için Mısır’daki Refah kapısının erişime açılması, Gazze şeridine uluslararası gözlemcilerin girişine izin verilmesi, İsrail’in konuyu ilişkin bir ay içinde rapor yazması gibi talimatlar da belirlemişti.

İsrail bu kararlara rağmen Refah’a saldırılarını durdurmadı. Ve saldırıya uğrayan bölge, BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın konumlandığı yerin hemen yanındaydı. Gazze’de kendi evinden, toprağından kopartılmış Filistinlilerin çadır kenti bulunuyordu bu bölgede. İsrail, bugüne kadar kendisini destekleyen emperyalist kurumların artık itiraz etmeye başlamasını umursamadan, katliamlarını sürdürüyor.

Bu bombardımanın ardından, İsrail kara savaşını genişlettiğini duyurdu. Ordu sözcülerinin açıklamasına göre, Gazze ile Mısır sınırı boyunca uzanan hattın kontrolü İsrail’in elinde.

Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) ise, bir taraftan saldırının vahşeti karşısında “korkunç ve yürek parçalayıcı” tanımını kullanmak zorunda kalıyor; diğer taraftan, İsrail’in “henüz kırmızı çizgiyi aşmadığını”, Refah’taki harekatı hala “büyük bir kara operasyonu olarak görmediğini” belirterek, adeta alay ediyor. 36 bin insan yaşamını yitirmiş, 1 milyona yakın kişi ülkeden kaçmış, yüzbinlerce sivil evlerini terkederek Refah’a sığınmışken…

New York Times gazetesi ise, İsrail’in Filistinlilere dönük kullandığı bombaların ABD’de üretildiğini belirtiyor. ABD’nin desteğini arkasına almış olan İsrail, katliamlarına devam ediyor.

 

Filistin’i tanıyan devletler artıyor

İsrail’in saldırılarına duyulan tepki, AB üyesi ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanımaya başlamasına neden oldu.

BM’nin 193 üyesinden 140’ı Filistin’i devlet olarak tanıyor zaten. Keza AB’nin 27 üyesinden 9’u tanıyor. Bunların çoğu, AB üyesi olmadan önce Filistin’i devlet olarak tanımış olan eski Doğu Bloku ülkeleri. İsrail’in Refah saldırısının ardından, Norveç, İspanya, İrlanda, Slovenya gibi ülkeler de Filistin’i resmen bağımsız bir devlet olarak tanıma kararı aldıklarını duyurdular. Böylece hem BM, hem de AB içinde Filistin’i tanıyan ülkelerin sayısı artmış oldu. Almanya ve ABD gibi ülkeler ise Filistin’i devlet olarak tanımıyorlar.

Filistin Özerk Yönetimi 2012 yılında BM’ye “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü ile kabul edildi. Üye olmadığı için, doğrudan kendisini ilgilendiren Genel Kurul oylamalarına bile katılamıyor.  BM’ye üye olması ise şimdilik mümkün değil. Çünkü BM Güvenlik Konseyi üyesi 15 ülkeden en az 9’unun onaylaması gerekiyor. Keza BM GK’nın 5 daimi üyesinden biri bu talebi veto ettiğinde üyelik gerçekleşmiyor. Bu, tek başına ABD’nin bile Filistin’in BM’ye üye olmasını engelleyebileceği anlamına geliyor.

Türkiye ise, 1948’de ilan edilen İsrail devletini 1949’da tanırken, 1988’de ilan edilen Filistin devletini aynı gün tanımıştı. AKP yönetiminin Hamas’la yakınlığı, bu ilişkileri daha kapsamlı hale getiriyor. Mesela Erdoğan, Hamas liderlerinden Haniye’yi “Gazze Başbakanı” olarak tanımlıyor.

Son günlerde bazı ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanıdıklarına ilişkin açıklamalar, Filistin’in uluslararası konumunda resmi anlamda önemli bir fark yaratmıyor, BM’ye üye olmasını da sağlamıyor. Ancak bu açıklamalar, özellikle Norveç, İspanya ve İrlanda’nın ortak açıklama ile tanıma kararını duyurmuş olması, siyasal bir anlam taşıyor. İsrail’in yaptığı katliamlara duyulan tepkinin ifadesi olarak büyük önem taşıyor. Bu kararın, ABD üzerinde bir baskı yaratması da kaçınılmaz görünüyor. Tanıma kararları, İsrail’in uluslararası desteğinin giderek azaldığının somut ifadesi aynı zamanda.

Bunun bir başka göstergesi şuydu; yine geçtiğimiz ay içinde Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) başsavcısı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki lideri Yahya Sinvar hakkında tutuklama emri çıkartılmasını istedi. Savcı, iki liderin 7 Ekim’den bu yana bölgede savaş suçu işlediğini söyledi.

İsrail, bu karara, özellikle de Hamas’la bir tutulmasına büyük tepki gösterdi. Ancak tüm bu gelişmeler, İsrail’in uluslararası alanda giderek güç kaybetmekte olduğunu, kaç Filistinli katlederse etsin bu savaşı kazanamayacağını gösteriyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

İEB asgari ücret için eylem yaptı

Asgari ücret için göstermelik toplantıların başladığı 10 Aralık günü, İşçi Emekçi Birliği İstanbul-Tophane’deki Çalışma Müdürlüğü …

Suriye düştü; şimdi yeni bir Ortadoğu

27 Kasım günü HTŞ’nin Halep saldırısı ile başlayan süreç, 10. gününde tamamlandı. 7 Aralık günü …

İşçi sınıfının önderi: Hamit Tekin (1934-1979)

Hamit Tekin (Hamido) doğal işçi önderiydi. Yıllarını işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesine vermiş bir proleter devrimciydi. …