Sefalet ve zulüm ekenler ÖFKE ve İSYAN BİÇERLER!

Asgari ücrete Temmuz zammı verilmedi. Türk-iş gibi işbirlikçi bir sendikanın dahi, “açlık sınırı”nı 18 bin, “yoksulluk sınırı”nı 61 bin TL olarak açıkladığı koşullarda, asgari ücretin 17 bin TL’de kalması, artık “açlık sınırı”nın bile baz alınmadığını gösteriyor.

Hemen her gün en temel ihtiyaç maddelerine zam yapılırken, ücretlerin dondurulması; halkı açlığa, ölüme terketmek demektir. Ocak ayından bu yana geçen 6 ay içinde, asgari ücret yaklaşık 4 bin TL erimiş durumda. Yıl sonuna kadar alım gücü bakımından 12 bin TL civarında olacağı öngörülüyor.

Kaldı ki, bu hesaplamalar, TÜİK’in enflasyon oranına göre yapılıyor. TÜİK, rakamlarla oynayarak ücret ve maaşları geriye çekmenin “resmi” kurumu. Enflasyon sepetindeki maddeleri belirtmiyor bile. Bu konuda mahkeme kararı olmasına rağmen, aynı şekilde devam ediyor. Siyasi kurumlar gibi ekonomik kurumlar da Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyor, takmıyor. Herhangi bir yaptırımı olmayınca, bu keyfiyet, devletin tüm kurumlarında pervasızca sürdürülüyor.

Örneğin son olarak elektriğe yapılan yüzde 38 oranındaki zam, Temmuz enflasyonuna yansıtılmadı. Oysa elektriğin zamlanması, iğneden-ipliğe her şeyin zamlanması demek. “Enflasyon farkı”nı daha da aşağıya çekebilmek için, elektrik zammını bir gün sonra açıklayacak kadar kurnazlıklara başvuran işçi-emekçi düşmanı bir yönetimle karşı karşıyayız.

* * *

Mahkemelerin, mahkeme kararlarının devlet organlarında esamisinin okunmadığını, buna karşılık hiçbir yaptırıma uğramadıklarını defalarca gördük. Onların bütün gücü, ezilen, sömürülen kesimlere yetiyor.

Sivas’ın katillerini yıllarca yakalamadılar, göstermelik yargılamayı uzattıkça uzattılar ve sonunda “zaman aşımı” diyerek, dosyayı kapattılar. Zaten yargılananların çoğu bu süre içinde serbest bırakılmıştı.

Benzer bir durumu 10 Ekim davasında gördük. 10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde miting için toplanan kitleye bombalı saldırı gerçekleşmiş, 104 kişi hayatını kaybetmiş, 400 kişi yaralanmıştı. “Türkiye’nin en kanlı terör eylemi” olarak tarihe geçti. İki İŞİD canavarı, devletin bilgisi ve gözetimi altında bu katliamı gerçekleştirmişti. 9 yıl boyunca sözümona katilleri yargıladılar! Kaldı ki, 26 sanıktan 16’sı halen firari durumdaydı. Yargılanan tek bir kamu görevlisi yoktu!

10 Ekim’in katillerinin “insanlığa karşı suç işlemek”ten yargılanması gerektiği halde mahkeme bunu reddetti. 1 Temmuz’daki karar duruşmasında, 10 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi; ama “insanlığa karşı suç işlemek”ten beraat ettirdi!

Madımak’ta, Ankara Garı’nda yakarak veya bombayla onlarca-yüzlerce insanı öldürmek, “insanlığa karşı suç” değilse, hangi suç bu kapsamdadır?

“İnsanlığa karşı işlenen suçlar” kavramı, 1800’ler Amerikası’nda, köleliğe karşı mücadeleye dek uzanan bir geçmişe sahip. Yüzyıllar süren mücadele ile elde edilen bir kazanım. İlk olarak Nazilerin yargılandığı Nürnberg mahkemelerinde faşist katiller bu şekilde yargılanıyor. Ve uluslararası bir nitelik kazanıyor. TCK’nın 77. Maddesine de giriyor ve şöyle tanımlanıyor: “Kasten öldürme, işkence, eziyet veya köleleştirme, kişi hürriyetinden yoksun kılma… fiillerinin siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi.” 

Madımak, 10 Ekim, Gezi, Gazi ve daha sayamayacağımız yüzlerce katliam, işkence, siyasi cinayet, tam da bu maddenin içine girmiyor mu? Ama mahkemeler ısrarla faşist katilleri, işkenceci polisleri “insanlığa karşı suç”tan yargılamıyorlar! Neden? Çünkü “insanlığa karşı işlenen suç”larda “zaman aşımı” yok! Şimdi 10 Ekim katillerine defalarca ağırlaştırılmış müebbet verseler ne çıkar! Nasıl olsa mahkeme sürecini uzatarak “zaman aşımı”yla serbest kalabiliyorlar! Madımak, en yakın, en somut örneği…

* * *

Adaleti mahkemelerde aramanın anlamsızlığı çoktandır kanıtlanmış durumda. 10 Ekim davasının kararlarını protesto eden ailelerin “hakimler halka hesap verecek” sloganını atması önemlidir.

Ekmek ve adalet kavgasının ne denli içiçe olduğunu, en açık haliyle bu dönemde görüyoruz. Esasında ekmeğin küçülmesi, milyonlarca insanın “açlık sınırı” altında yaşamaya mahkum edilmesi, en büyük adaletsizliktir.

Asgari ücrete Temmuz zammını vermeyenler, emeklilere de TÜİK oyunu ile güya yüzde 25, gerçekte onun da çok altında bir zam yaptılar. 4 milyon emekli 10 bin TL almaya devam edecek… “Kök maaş” ya da “enflasyon oranında zam” gibi uydurulmuş yöntemlerle, emekliler açlığa mahkum edilmiş durumda. Bunların hepsinin elimizin tersiyle itecek, gaspedilen haklarımızı geri almamızı sağlayacak bir mücadele hattına ihtiyaç var. Bunu da işbirlikçi-uzlaşmacı sendikalardan bekleyemeyiz!

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, işçilerin zam talebi karşısında, “küpün altı delik, önce onu halletmeliyiz” diyerek, Erdoğan’la aynı dili kullandı. “Hepimiz ülkemiz adına, devletimiz adına fedakârlıkta uzlaşırsak, bu geçiş dönemini birlikte kısa zamanda tamamlarız” diyen Hak İş Başkanı, bir sendikacı mıdır, yoksa devlet yetkilisi veya patron mu? DİSK başkanı Arzu Çerkezoğlu, “vergide adalet, ücrette adalet” diyor da, sembolik yürüyüş dışında ne yapıyor?!

Temmuz zamları verilmeyince, bu üç sendika başkanı biraraya gelip, bu konuda “komisyon” kurma kararı almış! Patronları ve devleti nasıl da “korkutmuştur!” bu kararları!..  İşçinin, memurun, emeklinin yaşam sorunu olan zamları “komisyona havale ederek” sendikacılık yapıyorlar!

Bu satılmış sendika bürokratlarını aşmadan hak elde etmek mümkün değildir. Sendikalı-sendikasız işçiler, üretimden gelen güçlerini kullanarak mücadeleyi birlikte yükseltmeli, fiili eylemlerle yollarını açmalıdır.

“Ekmeği pişirip dağıtan kimse, adaleti de onlar dağıtmalı” demiştir B. Brecht. Gerçek adaletin, işçi sınıfının mücadelesiyle geleceğine yapılan bir vurgudur bu. Ekmeği büyütme kavgası, adaleti sağlama kavgasıdır aynı zamanda. Ekmek ve adalet için, ayağa kalkmalı; sefalet ve zulüm ekenlere, öfkemizi isyana dönüştürerek karşılık vermeliyiz.

Bunlara da bakabilirsiniz

EDS: İşçiye, emekliye düşman bir ekonomi programı!

Emekliler Dayanışma Sendikası’nın devletin ekonomik programına karşı yaptığı basın açıklamasını yayınlıyoruz. * * * Basına …

Polonez direnişi kazandı

6 aydır Çatalca’da bulunan fabrika önünde direnişte olan Polonez işçileri, taleplerinin büyük oranda karşılanması üzerine …

Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok! KAZANACAĞIMIZ KOSKOCA BİR DÜNYA VAR!

Yeni bir yıla daha ne yazık ki, savaşla, krizle, açlıkla giriyoruz. 2024 yılının son ayında …