Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne, yedi askeri darbe ve darbe girişiminin yaşandığı saptanmış durumda. En son 15 Temmuz’la birlikte ortalama 10 yılda bir askeri darbe veya müdahalelerle karşı karşıya kalındı. (Sivil darbeleri bir kenara bırakıyoruz)
12 Eylül askeri faşist darbesi, bunlar içinde en açık ve en etkili olanıdır. Bugün hala 12 Eylül Anayasası hüküm sürmekte, daha önemlisi zihniyeti devam etmektedir.
* * *
12 Eylül’ün arkasında ABD’nin yeraldığı bugün tüm çıplaklığı ile biliniyor. 12 Eylül sabahı ABD yetkililerinin “bizim oğlanlar başardı” sözü, adeta bir klişe oldu. Zaten CIA’nin 20-30 yıllık belgeleri ifşa etmesi üzerine, belgeleri 2012’de yayınlandı.
12 Eylül askeri faşist cuntanın tezgahlanmasının ardında nelerin yattığını görebilmek için, o dönem bölgemizde ve ülkemizde yaşananları iyi bilmek gerekiyor.
1979 yılında İran’da Şah rejiminin yıkılması ile ABD, Ortadoğu’da en önemli jandarmalarından birini kaybetmiş oldu. Diğer “jandarması” Türkiye ise, başta işçi sınıfı olmak üzere toplumsal muhalefetin yükselişe geçtiği en kritik günlerini yaşıyordu. ABD, İran’dan sonra Türkiye’yi de kaybetmek istemiyordu. Aksi taktirde Ortadoğu’daki hegemonyası büyük ölçüde sarsılacak, dolayısıyla ABD tekellerinin ve işbirlikçilerinin çıkarları zarar görecekti.
* * *
12 Eylül’ün arka planında, siyasi olarak yükselen devrim tehdidini bastırmak ve ABD’nin Ortadoğu’da çıkarlarını korumak varken, ekonomik olarak da 24 Ocak Kararları’nı yaşama geçirebilmek, yani emperyalist ve işbirlikçi tekellerin azami karlarını yükseltmek vardır. “12 Eylül olmasa, bu ekonomik programın neticesini alamazdık” demiştir, 24 Ocak Kararları’nın baş uygulayıcısı Turgut Özal…
12 Eylül sonrasında işçi sınıfı derin bir yoksulluk ve sefaletin içine itildi. Ücretler 1963 yılının bile altına düştü. Büyük tekellerin karları ise, yüzde100’lere çıktı. Faşist “tek tip sendika” modeline geçildi. Emekli maaşlarının düşürülmesi, kıdem tazminatının gaspı, yıllık ikramiyelerin azaltılması vb. bu dönemde gerçekleşti. Başta önder işçiler olmak üzere, yüzbinlerce işçi sokağa atıldı. Sadece işçiler değil, anti-faşist memurlar da işyerlerinden atıldılar, sürgüne gönderildiler. Keza faşist 12 Eylül anayasası ile memurların siyasi faaliyetlerde bulunmaları yasaklandı.
12 Eylül faşizmi yoksul köylülere ve küçük üreticilere de ağır darbeler indirdi. Düşük taban fiyatları, tarım ilaçlarına, yemlere, akaryakıta zamlar, artan vergilerle, milyonlarcası tarlasını ipotek ettirmek zorunda kaldı. Bu şekilde büyük toprak sahiplerinin egemenlikleri güçlendi, emperyalist ve işbirlikçi tarım tekellerinin önü düzlendi.
Kısacası 12 Eylül cuntası, başta işçi sınıfı olmak üzere, emeği geçinen insanlara karşı büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Dönemin TİSK (Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı Halit Narin, “bugüne dek işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” demesi boşuna değildi. Sadece bu gerçek bile, 12 Eylül başta olmak üzere askeri darbelerin arkasında hangi güçlerin olduğunu görmeye yeter.
12 Eylül darbesiyle..
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
210 bin tane dava açıldı.
230 bin kişi yargılandı.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
171 kişinin işkencede katledildiği belgelendi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
7 bin kişi için idam cezası istendi;
517 kişiye idam cezası verildi, 50’si asıldı.
39 ton kitap, gazete, dergi yakılarak yok edildi;
927 yayın yasaklandı.
937 film ‘’sakıncalı’’ bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
30 bin kişi ‘’sakıncalı’’ olduğu için işten atıldı.
1980’de sendikalı işçi sayısı, 5 milyon 721 bin 74 idi; 1985’te bir milyon 711 bin 74 oldu.
Bir işçinin 1979’da günlük ücreti 8.4 dolar iken, 1985’te günlük ücreti 4.0 dolara düştü.