İlk ders zili hem kamuda hem özel sektörde birçok sorunla çaldı. Eğitim-Sen’in yayınladığı durum raporuna; velilerden alınan kayıt ücretleri, okullardaki hijyen eksikliği, devletin öğrencilere bir öğün yemek ver-e-memesi, öğrencilerin temiz suya erişememesi, okullardaki temizlik personeli eksikliği, yetersiz öğretmen atamaları, boş geçen dersler, niteliksiz eğitim, öğrencilere sağlıklı ulaşım imkanı verilmemesi gibi sorunlar damga vurdu.
Kamudaki bu sorunlara gerici müfredat da eklenince; devletin ve sermayenin istediği gibi özel okullara rağbet arttı. “Her bütçeye uygun” sloganıyla pazarlanan merdiven altı kurumlar, “köklü” zincir özel okullar, bu sene de kayıtları arttırdı. Şüphesiz ki özel okullara olan bu rağbet, öğretmen-öğrenci-veli üçgeni için ayrı ayrı sömürü demektir.
Özel sektörde çalışan öğretmenler cephesinde, Taban Maaş’ın kaldırıldığı 2014 yılından beri bir değişiklik yok. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın eylemleri ve kamuoyu baskısı sonucu öğretmen maaşlarını kısmen iyileştiren kurumlar var elbette; ancak bu kurumlar bir elin parmaklarını geçmiyor ve öğretmenlere ücret üzerinden değil çalışma şartları üzerinden bir baskı oluşturuyor. Ders saatleri artıyor, öğretmenlerin tatil hakkı gasp ediliyor, 24 saatini işine vermesi isteniyor, öğretmenlere görev tanımında olmayan işler dayatılıyor.
Sektörün çoğunluğundaki okullarda öğretmen maaşı 30 bin bandını geçmiyor. Yaşamanın bu kadar zorlaştığı, kiraların öğretmen maaşına denk geldiği büyük şehirlerde özel sektörde çalışan öğretmenler açlığa, sefalete mahkum ediliyor. 2025 yılı ekim ayına kadar, öğretmenlere asgari ücret teklif eden okullar çoğunlukta. İşsiz mezun sayısının bu kadar çok olduğu bir alanda, öğretmenlerin lütufmuş gibi sunulan şartları kabul etmekten başka şansları kalmıyor. Ve burada karşılarına “belirli süreli sözleşme” denen garabet çıkıyor; öğretmenler çeşitli sebeplerle sene sonunda işten atılıyor. Bu sorunlara karşı örgütlü mücadeleye başladıklarında ise, fişleniyorlar, sözleşmeleri yenilenmiyor, başka yerde iş bulmaları da zorlaşıyor. Çünkü patronlar örgütlü, ilçe ilçe verecekleri tavan maaşı planlıyorlar ve ortak hareket ediyorlar. Bütün bu şartlara rağmen ve bu şartları düzeltmek için öğretmenlerin örgütlü mücadeleden başka bir yolları yok.
Öğrenci-veli cephesi ise yüksek kayıt ücretleri ve bitmek bilmeyen istekler, bağışlar, kitap-yemek-servis ücretleri ile boğuşuyor. Özel okulların kendi ders kitapları oluyor; bu kitaplar dışarıdan alındığında 2-3 bin lira bandındayken, okulun velilere ve öğrencilere dayatması sonucunda; okul tarafından 50 bin liraya kadar satılabiliyor. Öğretmenine maaş olarak asgari ücret veren kurumlar, tek bir öğrenciden kayıt+servis+yemek+kitap parası olarak milyona yaklaşan ücretler istiyor.
Örneğin geçen sene kırtasiye ücreti olarak 17 bin TL alan bir okul, bu sene %160 zam yaparak 44 bin istiyor. Başka bir okul, kitapçılarda 2 bin TL’ye olan kitap setini 39.555 TL’ye öğrencilerine satıyor. Öğretmen maaşı 30 bin TL olan bir okul 500 bin TL kayıt ücreti, 50 bin TL kırtasiye ücreti, 50 bin TL yemek ücreti ve 50 bin TL servis ücreti istiyor velilerden. Yoksullaşmanın giderek arttığı koşullarda veliler; çocuklarının kamudaki sorunları yaşamaması için türlü borçların altına giriyor.
Özel okullardaki bu şartlar öğretmen, veli, öğrenci arasında bir dayanışmayı ve birlikte mücadeleyi zorunlu kılıyor. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın başat talepleri olarak belirlediği “taban maaş, belirsiz süreli sözleşme ve eğitim iş kolunun oluşturulması”, öğretmenler için de, veliler ve öğrenciler için de yaşamsal talepler haline geliyor.
Asıl çözüm ise, eğitimdeki özelleştirmeye karşı mücadele etmekten geçiyor. Eğitim alanının bütün bileşenleri, eşit, parasız, bilimsel eğitim için, birlikte mücadeleyi yükseltmelidir.