“Yekpare mermer”di onlar!

ekim

29 Eylül 1980’de faşist cuntaya sıktığı “ilk kurşun”la ölümsüzleşen Osman Yaşar Yoldaşcan; 25 Ekim 1981’de işkencede katledilen Ataman İnce; 23 Ekim 1992’de bir kamulaştırma sonrası çıkan çatışmada şehit düşen Şaban Budak, aynı eylemde yakalanan ve teşhir masasını tekmesiyle yıkan, bu yüzden de faşist cellatların kudurmuşçasına saldırısına uğrayan Remzi Basalak; bu yoldaşların katledilişinden bir hafta sonra 30 Ekim 1992’de trafik kazasında yitirdiğimiz Sezai Ekinci; ve bir yıl sonra 14 Ekim 1993’te bir kamulaştırma eyleminde vurulan “yeni çağın çocuğu” Genç Komünar Nilgün Gök… Ekim ayında şehit düşen ve o yüzden de “Ekim şehitleri” olarak anılan ihtilalci komünistlerdir bunlar…

Şairin deyimiyle “her biri vazgeçilmez cihan parçası”dır. Namluya sürülmüş kurşun, yayından fırlayan oktur… Komutan, eylem adamı, teorisyen, örgütçüdür… Kendi şahıslarında devrimi ve sosyalizmi, geleceğin insanını temsil eden birer semboldür… Her biri ihtilalci komünist geleneğin tuğlası, harcı, çimentosudur... Her birinin yaşam öyküsü, ihtilalci komünist hareketin tarihini görkemli bir destana çeviren köşetaşlarıdır.

Osman Yaşar Yoldaşcan, “hücum ruhu”nun mimarıdır. Komünist hareketin kurucusu, beyni, ateşleyicisidir. En zorlu anlarda, tüm dönemeçlerde varlığı ile umut taşıyan, güç verendir. Onun içindir ki, 12 Eylül’e sıkılan “ilk kurşun” olmuştur. Karanlığı yaran bir şimşek, güneşe yollanan ilk selamdır… İhtilalci komünistlerin 12 Eylül gibi zorlu bir sınavdan başı dik çıkmasında ve bu direnişçi mayanın tutmasında baş mimardır. Ardından diğer yoldaşları ve tutarlı devrimciler onun yolunu izlemişlerdir.

Sezai Ekinci; örgütün kuruluşunda, ideolojik-teorik gelişiminde, askeri olarak yetkinleşmesinde, 80 sonrası atılımında büyük emekleri vardır. Kendini çok yönlü ve sürekli geliştiren, yenileyendir. ‘80 sonrası atılımda, onun siyasal ürünlerinin rolü büyük olmuştur. Aynı zamanda 100 günü aşkın işkencelerde direnişin, Mamak zindanında yenilgiden zafere yürüyüşün simgesidir.

Ataman İnce, mücadelenin baş eğmez bir savaşçısıdır. Daha 14 yaşında devrim davasına adanmış yüreği, ’71 devrimcileriyle buluşmuş, Denizlerle aynı koğuşu paylaşmış, onların “maskotu” olmuştu. 12 Eylül’ün zor yıllarında İstanbul İl Komitesi üyesi olarak, “kavgamızın şehri”nin her yanına ayak bastı, yenilgi ruh halini kırmaya çalıştı. Bu çaba içindeyken düştü polislerin eline; yoğun işkenceler altında ölümüne direndi. Ağzından “ben komünistim” dışında bir şey duyamadılar. Son nefesini böyle verdi.

Remzi Basalak, “bu gelenek geliştirilmeli” derdi hep. Adana’da yakalanıp “teşhir masası”nın önüne getirildiğinde, bastı tekmeyi masaya. Üzerindeki paralar, silah ve dokümanlar savruldu yere. Polisler gazetecilerin önünde öfkeyle saldırdılar üzerine. O gece işkenceyle öldürdüler onu. Ama Remzi’nin teşhir masasına inen tekmesinin izi, o masanın üzerinde hep kaldı; “teşhir masası”nın sonunu getirdi. Remzi, 17 yaşında tanıştı komünistlerle ve ölümüne dek bir daha ayrılmadı. Baskı komitesinden askeri komiteye, hemen her alanda görev aldı. Son olarak “Yoldaşcan Müfrezesi”nde görevini layıkıyla yerine getirerek ölümsüzleşti…

Şaban Budak’ın vücudundan otuz kurşun çıktı. O döne döne çatıştı Adana’nın daracık sokaklarında. Göğe yükseltti sloganlarını… Yoksul bir ailenin çocuğu olarak hem çalıştı, hem okudu. İhtilalcilerle tanıştığında İTÜ’de okuyor ve bir matbaada çalışıyordu. Önce teknik bilgisiyle destek verdi onlara, sonrasında bir daha kopmamacasına bütünleşti. Eylemci kişiliğiyle öne çıktı ve Adana’ya gönderildi. Bölgede 12 Eylül sonrası ilk korsan gösteriyi örgütledi. Sonra Adana İl Komitesi üyeliğine getirildi. Kendinden önce şehit düşen ihtilalci komünistler gibi, son mermisine kadar çatışarak, sloganlar atarak ölümsüzleşti…

Nilgün Gök, “yeni çağın çocukları”ndan biriydi. Bu kuşağın başında yer alan, hem yaşamı hem ölümüyle onlara örnek olan bir Genç Komünardı. “Dünyayı istiyoruz”un devrimci, tutkulu, militan ruhunun simgesiydi. Kısa mücadele yaşantısına yılları sığdırma arzusuyla, koşarak ilerlemenin en canlı, somut bir abidesi oldu. İTÜ Elektrik Mühendisliği öğrencisi iken İstanbul Üniversitesi Basın-Yayın işgaline katıldı ve ilk tutsaklığını yaşadı. İhtilalci komünistlerle burada tanıştı ve ölümüne dek sürecek birlikteliğin ilk adımlarını attı. Genç Komünarlar’ın en seçkin militanlarından biri; “Yoldaşcan Müfrezesi”nin üyesi oldu, birçok cezalandırma, kamulaştırma eylemine katıldı. Bu eylemlerden birinde, arkadan gelen hain bir kurşunla yaralandı, “vuruldum” dedi sessizce. Hastane yolunda iken şehit düştü…

Gel bir bak yakından şu yiğitlere

Daha dün gibiydi acımasız devrildiler

Kan bir kara görüntüydü göğüslerinde

Ölüm çirkindi onlar güzelleştirdiler.

 

Düştüler toprağa özgürce, korkusuz

Kurşun sesi değildi bir sevdalı gülüştü

Düştüler dimdik, özgürce, yalın

Öldüler ama çoğaldılar ölümsüz

 

Ölmediler onlar, ölemezler ki

Bu yadsınmaz gerçeği bilmedi satılmışlar

Onlar bir atardamardı halkların yüreğinde

Gecelerde yıldız yıldız uçuşan

 

Gözyaşları yaraşmaz o ölülere

Onlar için en soylu örtüler gerek

Gerelim hıncımızı alev alev yeniden

Devrim şarkılarını haykıralım onlara

 

Luis  Nieto (Peru şairi)

 

Bunlara da bakabilirsiniz

Kavganın şairi Adnan Yücel

Kavganın şairi Adnan Yücel, 12 Eylül’ün en karanlık yıllarında, umudunu kaybetmeyenlerdendi. Bu umut ve arayış, …

PKK’nin silahsızlanması ve Suriye

Öcalan’ın Şubat ayında “PKK’nin feshi ve silahsızlanması” çağrısı, PKK tarafından olumlu karşılanmıştı. Önce 5-7 Mayıs’ta …

Gübretaş grevi 3. haftayı aştı

Patronun yüzde 30 zam dayatmasına karşı, Petrol-İş Sendikası’nda örgütlü Gübretaş işçileri 3 Temmuz’da başlattıkları grevin …