Öcalan’ın son mesajları ve Yeni “çözüm süreci”

Bir süredir beklenen Öcalan’la DEM Parti milletvekillerinin görüşmesi, yılın son günlerinde gerçekleşti. 28 Aralık’ta yapılan görüşme, DEM Parti tarafından bir gün sonra 7 madde halinde kamuoyuyla paylaşıldı. Beklendiği gibi Öcalan, bir kez daha “gerekli katkıyı sunmaya hazır olduğunu” ifade ediyordu.

Şimdi Öcalan’ın mesajları üzerinden yeniden “kardeşlik”, “barış”, “demokrasi” nutukları atılıyor; sahte umutlar pompalanıyor ve başta Kürt halkı olmak üzere halkta iyimser bir beklenti oluşturuluyor.

Oysa biz bu filmi daha önce görmüştük! 2013 yılında “heyet”ler Öcalan’la görüşmeye başlamış, benzer mesajları vermişti. Hatta arasına karbon kağıdı konmuş gibi Öcalan’ın sözleri bile neredeyse aynıydı. Keza yine aynı nutuklar atılmış, kitleler umut ve beklenti havasına sokulmuştu. Fakat o filmin sonu, ne yazık ki, çok kanlı bitti!

Aynı suda iki kez yıkanılmayacağına göre, yeniden başlatılan “çözüm süreci”nin öncekinden farkı ne olacaktır? Gerek egemenler cephesinden, gerekse DEM Parti nezdinde Kürt hareketi açısından bu sefer beklenen nedir? Bir kez daha hayal kırıklığı yaşamamak-yaşatmamak isteniyorsa, ne tür önlemler alınmıştır?

Bu ve benzeri sorular havada asılı duruyor. Kesin olan şey ise, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin işine yarayan “çözüm”lerin, işçi ve emekçilere, ezilen halklara her daim daha ağır sömürü ve baskı koşullarından başka bir şey getirmediğidir.

 

Yeni “çözüm süreci”

nasıl ve neden başladı? 

Bu sorunun yanıtı, bir önceki “çözüm süreci”nin neden başlayıp neden bittiği ile yakından ilgilidir.

2011 yılında ABD’nin Türkiye üzerinden yaptığı girişimlerle Suriye’de bir iç savaş başladı. Yaklaşık bir yıl sonra 18 Temmuz 2012 tarihinde Suriye’de doğan boşluğu değerlendiren Kürt hareketi, Rojava bölgesinde özerk yönetimin ilk adımlarını attı. O yıllarda Oslo’da PKK liderleriyle MİT mensupları arasında görüşmeler yapılıyordu. Erdoğan bu görüşmeleri önce reddetti; sonra “MİT herkesle görüşür” diyerek kabul etti. Bu sırada Suriye’deki Kürtlerin partisi PYD’nin başkanı Salih Müslim, Ankara’ya çağrılarak görüşmeler yapıldı. O zamanlar adı ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) olan cihatçı çetelerle birlikte hareket etmesi telkin edildi. Ardından Öcalan’ın PYD üzerinde etkili olacağı düşünülerek, Öcalan’ın mesajlarının doğrudan iletilmesinin yollarını açtılar.

Öcalan, 2013 yılının Ocak ayında milletvekili heyeti ile ilk görüşmesini yaptı. Bir yandan PKK’ye “silah bırakma” çağrısı yaparken, bir yandan da PYD’ye cihatçılarla işbirliği yaparak Esat rejimine son vermesi mesajlarını iletti. Fakat cihatçı gruplar Kürt Bölgesi’nin özerkliğini kabul etmediler. Bunun üzerine PYD, Esat rejimine de, cihatçı gruplara da karşı olduğunu söyleyerek “üçüncü yol” adını verdikleri bir politik hat izledi. 2014’ün Ekim ayında Kobane’de İŞİD çetelerine karşı zaferi, Kürt hareketini sadece Suriye’de değil, tüm dünyada öne çıkardı. Erdoğan’ın “Kobane düştü, düşecek” sevinç çığlığı, 6-8 Ekim’de gerçekleşen kitle eylemleriyle boğuldu. IŞİD’in yenileceği anlaşılınca, ABD ve Barzani, Türkiye üzerinden Suriye’deki Kürtlere yardım gönderdiler. Bu gelişmeler Türkiye’nin planlarını alt-üst etti.

Suriye’deki Kürtlerle işbirliğinin zemini kaybolunca, “çözüm süreci”nin de sonuna gelindi. Üstelik arkasında ABD’nin olduğu Gülen Cemati ile Erdoğan’ın arası gittikçe açılıyordu. 17-25 Aralık operasyonu ile ipler tamamen koptu. Erdoğan ülke içindeki “müttefikleri”ni değiştirdi, o zamana kadar “düşman” olduğu “Avrasyacı”larla işbirliğine gitti. Bu değişim, iç ve dış politikada da değişimleri beraberinde getirdi.

28 Şubat 2015 tarihinde gerçekleşen “Dolmabahçe Mutabakatı”, 2011’den itibaren başlayan “çözüm süreci”nin hem zirvesi hem de sonu oldu. Erdoğan kısa bir süre sonra bu mutabakatı onaylamadığını söyleyecek ve “Kürt sorunu diye bir şey yoktur” nakaratına dönecekti.

Bir önceki “çözüm süreci” nasıl Suriye ile başlayıp Suriye ile bittiyse, bugünkü “süreç” de yine Suriye’den dolayı başlamıştır.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, TBMM’nin yeni yasama yılında DEM Parti grubuyla tokalaşması, ardından Öcalan’ın “TBMM’de DEM Parti adına konuşması”nı, hatta “umut hakkı”ndan yararlanmasını istemesi; yeni sürecin başlangıcı oldu. Erdoğan’ın da Bahçeli’nin bu çağrısını desteklemesi, AKP-MHP blokunun ortak politikası olduğunu ortaya koydu.

Ekim 2024 tarihinde kamuoyuna yansıtılan “yeni süreç” Ortadoğu’da ve Suriye’de yeni bir saldırı hazırlığının işaretiydi aynı zamanda. Nitekim Kasım ayının sonunda cihatçı çeteler saldırıya geçti ve 8 Aralık günü Esat rejimi yıkıldı. Türkiye, bir kez daha Suriye’de söz sahibi olmak için kolları sıvadı. Bir yandan cihatçı çetelerin hamiliğini üstleniyor, bir yandan da Kürt hareketinin Suriye’de elde ettiği kazanımları törpülemeye çalışıyor, kendileriyle işbirliği yapmaya zorluyorlar. Irak’ta Barzani üzerinden Kürt Bölgesi’nde kurdukları ekonomik, siyasi ilişkileri; Suriye’de de kurmak istiyorlar. Daha ileri gidip Suriye’nin bir kısmını “güvenli bölge” adı altında ilhak etmeyi bile düşünüyorlar.

Elbette bütün bunlar, başta ABD olmak üzere emperyalistlerden bağımsız elde edilemez. Fakat daha önce olduğu gibi emperyalistler arasındaki çatışmadan yararlanarak, durumdan en karlı biçimde çıkmanın yollarını arıyorlar. Bu noktada bir kez daha ellerinde tutsak olan Öcalan’ı devreye sokuyorlar. Kitlelerin desteğini alabilmek için de Öcalan’ın PKK’ye silah bıraktıracağı demagojisine başvuruyorlar. Oysa Öcalan bu tür çağrıları yakalandığı 1999 yılından itibaren birçok kez yaptı. En son 2013 Newroz’unda okunan mesajında; “silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine” geçildiğini söylemiş, “artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” demişti. Ve bu sözler tüm gazetelerin manşetlerini süslemişti.

 

Şimdi ne olacak?

Resmi olarak 2013’te başlayan “çözüm süreci” ile bugünkü sürecin amacı da retorikleri de aynı. Sadece biçimsel farklılıklar yaratmaya çalışıyorlar. TBMM’de görüşülmesi, tüm siyasi partileri kapsaması, açık ve şeffaf yürütülmesi gibi…

Fakat daha başlarken hiç de “açık ve şeffaf” olmayacağı ortaya çıktı. Öcalan’la görüşecek milletvekillerini bile DEM Parti değil, devlet belirledi. Geçen dönemki heyette de yeralan Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın (bu kez “üçüncü kişi” de yok) tercih edilmesi, boşuna olmasa gerek!

Görüşme sonrası açıklama yapılmayıp ertesi günü beklemeleri de, devletin işi ne kadar sıkıya aldığını gösteriyor. İmralı’daki görüşmelerde devlet adına MİT ve “Kamu Güvenlik Müsteşarı” bulunuyor. Dışarıya çıkartılacak tüm tutanaklar bunların denetiminden geçiyor. Yetmiyor, dışarıda da bir kez daha denetime tabi tutuluyor. “Öcalan’ın mesajları” denilen sözleri de itinayla yazıyorlar. (“İmralı Notları” adıyla Mezopotamya Yayınları tarafından basılan kitapta görüşmelerin nasıl yapıldığı, mesajların nasıl yazıldığı anlatılıyor.) Sonra da “şeffaf”lıktan, “açıklık”tan dem vuruyorlar!

Son mesajların içinde de yeralan “TBMM’de görüşülmesi”, “Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin inisiyatif alması”, “muhalefetin de katkı ve önerilerini sunması” gibi sözler göstermeliktir. Her şey kapalı kapılar ardından gerçekleşmektedir. Geçen dönemden çıkarılan derslerle göstermelik bir-iki hamle yapabilirler; başta CHP olmak üzere muhalif kesimleri içine çekmeye çalışabilirler. Bunlar toplumsal desteği arttıracak girişimlerdir. Fakat süreci yönlendirmeye asla dahil edilmeyeceklerdir.

Öcalan’nın son mesajında en önemli nokta; “Sayın Bahçeli ve Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” sözüdür.

Bahçeli ve Erdoğan’ın “yeni paradigması” nedir? Kitleye açıklanan “yeni bir paradigma” yoktur! Eskinin yeni döneme uyarlanmış halinden sözedilebilir ancak. Onu da Suriye’nin bugünkü halinden çıkarabiliriz. Bahçeli ve Erdoğan ekibi, Suriye’nin cihatçı çetelerin eline geçmesinden büyük bir memnuniyet duyduklarını ilan ettiler. Öcalan’ın “yeni paradigma”ya vereceğini söylediği desteği ve katkısı, bugünkü Suriye’ye destek midir? Ya da DEM Parti, bugünkü Suriye’yi destekliyor mu?

Şeriat rejimini getireceklerini söyleyen cihatçı çetelerin Suriyesi asla kabul edilemez! Onlardan “demokratik bir Suriye” oluşturması da kesinlikle beklenemez! Nitekim daha ilk günlerden itibaren Hıristiyanlara, Alevilere, kadınlara dönük saldırıları başladı. Buna karşı tepkiler de yükseldi.

Suriye’nin bu haliyle kalacağını kimse beklemesin. Esat’ı destekleyen gruplar da, diğer muhalif kesimler de cihatçıların başında olduğu bir Suriye’yi kabul etmeyecekler ve direniş büyüyecektir.

PYD ve Suriye’deki Kürt halkının Öcalan’ın sözleriyle hareket etmesi de pek olası değildir. 2013 yılında olduğu gibi bu dönem de nesnel gelişmeler buna olanak tanımayacaktır. Ve Kürt halkı, elde ettiği kazanımları en azından korumak isteyecektir. Dolayısıyla Suriye, daha çok gelişmelere gebedir.

 

Kürt halkı kendi gücüyle kazanacak

Öcalan’la yeniden başlayan görüşmeler ve “yeni çözüm süreci” Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak yön alacak. Bahçeli’nin vaatlerinin yerine gelmesi, (Öcalan’ın TBMM’de DEM Parti grubunda konuşması, “umut hakkı”ndan yararlanması, vb.) Türkiye’nin istediklerini hayata geçirmesine bağlıdır ki, bu başta Suriye halkı olmak üzere tüm halkların Ortaçağ karanlığına gömülmesi, sömürü ve baskının artması demektir.

Elbette ki, Öcalan ve tüm siyasi tutsaklar üzerindeki tecrit kaldırılmalıdır. Bunun koşullara bağlanması kabul edilemez. Bunlar yıllarca verilen mücadelelerle elde edilmiş ve uluslararası kurumlar tarafından kabul edilmiş haklardır.

Bahçeli gibi daha düne kadar HDP’nin kapatılması için naralar atan, Anayasa Mahkemesi’ni bu yüzden tehdit eden, Kürt halkına ve partisine dönük şoven saldırıların başını çeken bir liderin sözlerine güvenilmeyeceği çok açıktır.

Kürt halkı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da haklarını kendi gücüyle almasını bilecektir. Öcalan dahil tutuklu Kürt politikacıların serbest bırakılmasını da kendi gücüyle sağlayacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

Asgari ücret eylemlerle protesto edildi

Asgari ücretin 22 bin 104 TL olarak açıklanması üzerine, bu karar eylemlerle protesto edildi. İstanbul, …

Balıkesir’de mühimmat fabrikasında patlama: İşçilerin katili sermaye düzenidir!

Balıkesir’in Karesi ilçesinde patlayıcı üreten fabrikada, 24 Aralık günü sabah saatlerinde patlama meydana geldi. Patlamada …

MÜHENDİSSEN: Haksız ceza uygulamalarına son verilsin!

MÜHENDİSSEN (Mühendislerin Sendikası Girişimi) 200’e yakın mühendisin görüşlerini alarak oluşturduğu çalışma kapsamında, Çalışma ve Sosyal …