Sovyetler Birliği’nin büyük ozanı Mayakovski, muzaffer bir partinin üyesi olarak “parti” adlı şiirinde şöyle sesleniyor:
“Yüreklerimizin gönderinde çelik bir yıldız olan / yoldaşlara sözümüz var. / Acıların gözbebekleri üzerine andımız var. / Dindireceğiz özgürlüğe olan hasreti. / Zulmün olduğu her noktaya tırnaklarımızla kazıyacağız zaferi… / Geçti artık boyuneğme dönemi / Yazgımız kazanmaktır!”
O günden bugüne ‘büyük insanlık’ birçok zafer, ama bir o kadar da yenilgi gördü. Fakat karanlığın en koyusunda bile ‘Biz Kazanacağız’ diye haykıran önderleri oldu. Gelecek güzel günlere inancını hiçbir zaman yitirmeyenler, zafere giden yolu döşediler adım adım…
Bu inanç; ideolojik-siyasal açıklıktan, örgütüne ve yoldaşlarına bağlılıktan, işçi ve emekçilere duyulan derin sevgi ve güvenden besleniyordu. O yüzden hiç tükenmedi, çoğalarak sürdü ve sürecek…
* * *
Yaklaşık yarım asırlık bir tarihin yıldönümündeyiz. Onun onuru, coşkusu, heyecanı içindeyiz. Nice acıların, sıkıntıların, kayıpların yaşandığı, aynı zamanda nice başarılara, zaferlere imza atılan bir tarihten sözediyoruz.
Tarihimiz, güç ve onur kaynağımız oldu her zaman. Bu tarihi yaratan başta şehitlerimize, onun için kanını-terini akıtan yoldaşlarımıza, en kötü günlerde bile desteğini esirgemeyen, sahiplenen ve koruyan emekçi halkımıza sonsuz sevgi ve bağlılığımızı bir kez daha yineliyoruz.
1979 yılının Şubat ayında ihtilalci komünistler, bu topraklarda yeniden komünist bir hareketi yaratma kararlılığını göstererek, devrimcilerin, işçi ve emekçilerin yolunu aydınlatıp, yüreğini ısıtan bir başlangıç yaptı. Mustafa Suphi’lerin bayrağını devraldılar ve o bayrağı yeniden göndere çekme sözü verdiler. Oportünizme, küçük-burjuva maceracılığına, çevre-grup tarzına karşı Marksist-Leninist ilkeler ışığında programlarını oluşturup, Leninist örgüt modelini, çalışma tarzını, kadro tipini yarattılar. Onun içindir ki, bu tarih, sadece komünistler için değil, Türkiye işçi sınıfı ve halkları için, Türkiye devrimi için çok önemli bir tarihtir. Bunun ne kadar bilincinde olunup olunmadığından bağımsız bir gerçektir bu.
* * *
“Köklerimiz toprakta, tarihten geliyoruz!” Böyle haykırdık, köksüzleştirme-tarihsizleştirme harekatı olan tasfiyeciliğe karşı. Barikat olduk bilincimizle, yüreğimizle, bedenlerimizle… Ve ‘yeniden doğduk’ küllerimizden… ‘Vardık, varız, varolacağız’ dedik. Dostlarımıza güven, düşmanlarımıza korku saldık yeniden. ‘79’dan ‘98’e, ‘98’den bugüne, her Şubat’ı bir dönemeç yaptık.
47.yılında, ona selam durmanın onurunu yaşıyoruz bir kez daha… Başarıları, eksiklikleriyle, ama hep onurlu, hep başı dik bir tarih yaratmış olmanın güveniyle, geleceğe umutla bakıyoruz. Enginleri fethetme ruhu, işte bu inanç ve güvende saklı. Bu ruhu kuşanarak yürüyoruz tüm zorlukların üzerine…
Bu tarih, dinamizmi ve deneyimleriyle geleceğimizi aydınlatıyor. Onu bir silah haline getirip işlevli kılmak bize düşüyor. Bu görevi hakkıyla yerine getirdiğimizde, geçmişi olduğu gibi geleceği de biz kazanacağız. Stalin’in deyimiyle “yaşlıların tecrübesi ile gençliğin dinamizmini birleştirerek” yürüyüşümüz hep sürecek…
* * *
Yaklaşık yarım asırlık bir tarihten sözediyoruz. İnişleri çıkışları olan uzun bir süreçten… Fakat sınıf mücadelesi tarihi açısından çok kısa bir dönem. Tarihi, kendimizle sınırlamayıp geniş bir perspektifle baktığımızda ancak, olayları ve gelişmeleri yerli yerine oturtabiliriz.
Onun içindir ki, tarihimizi sadece yarım asırdan ibaret görmüyoruz. Spartaküs önderliğindeki köle isyanından, köylü ayaklanmalarına kadar ezilen-sömürülen tüm insanlığın tarihini kapsıyoruz. İşçi sınıfının, sınıf olarak ortaya çıktığı ve mücadele sahnesinde yerini aldığı iki yüzyılı aşkın sürenin birikimini taşıyoruz. Marks ve Engels’in ‘bilimsel sosyalizmi’ ile aydınlanmış, Lenin ve Stalin’in Ekim Devrimi ile pratikleşen yeni tipte parti anlayışla örgütlenmiş, Mustafa Suphi’lerden Denizlere, bu toprakların yarattığı değerleri sahiplenmiş ve onlara yeni halkalar eklemiş bir tarihi omuzluyoruz.
Yaklaşık yarım asırlık süreç, bütün bu insanlık tarihinin toplamı ve sonucudur. Aynı zamanda ona yeni değerler katan, geliştiren, bugüne taşıyandır. Yüzlerce ayrık otu içinde “bir tutam kır çiçeği” olarak umut taşıyan, 12 Eylül karanlığını yaran, bulunduğu yerleri ‘granitten kale’ yapan, zindanlarda ışık olup saçan, ‘kutup yıldızı’ olarak hep doğru rotayı gösterendir. İşkencehanelerde destan yazan, mahkemelerde yargılayandır. Komünarca silkinip işgallerden, direnişlere büyüyerek gelendir. Madencinin haykıran soluğu; fabrika fabrika, sokak sokak, genel grev-genel direnişi örgütleyendir. İşkencecilerin suratına inen tekmedir. Gazi’den Ümraniye’ye anti-faşist savaşın en önünde bayraklaşan, ölüm oruçlarında alınlarındaki kızıl bantı şerefle taşıyandır. Savaşa ve faşizme karşı mücadeleyi çok yönlü biçimde militanca verendir. Parlamentarizm batağına batmadan devrimin onurlu sesini yükseltendir. Her halk hareketine, işçi-emekçi eylemlerine bizzat katılarak önderlik yapmaya çalışandır. Tasfiyeciliğe ve onun en uç biçimi mülteciliğe karşı dimdik duran, her daim ayakları ülke topraklarına basan, işçi ve emekçilerle aynı zorluğa katlanarak ona yol gösterendir.
* * *
Tarihimizden aldığımız güçle bugünü örüyoruz. Şairin dediği gibi, toz toprak içinde, zorluklar ve sıkıntılarla, kan ve ter akıtarak… Ama her koşul altında mücadele etmekten bir an bile vazgeçmeden… Ona bir tuğla, bir tuğla daha ekleyerek… “Parti! Milyonlarca omuz demektir / birbirine sıkıca kilitlenmiş / dayanarak ve güç vererek birbirimize / geliriz üstesinden en olmayacak şeylerin…”
Ve “davamızın ölümsüzlüğü demektir.” Bize belleğimizi, gözümüzü kazandırandır. Beynimiz, gücümüz, onurumuzdur…
Bu onuru hep koruyacağız. Tarihimize karşı sorumluluğumuzu hiç unutmadan, geleceğe bakacağız. Ayaklarımız topraklarımıza sıkıca basacak, gözlerimizi ufka dikeceğiz.
“Göndere çekilmiş bir bayrak gibi hep en önde yürüyen” şehitlerimize sözümüz var. Nice mücadeleler içinde pişmiş ve nice bedeller ödemiş işçi sınıfına, onca acıya, baskıya karşı direnmiş, yüreğini ve kapısını devrimcilere hep açık tutmuş halkımıza sözümüz var: Yazgımız KAZANMAKTIR! Bu sözü tutacağız.
PARTİ
Birey! Ne saçma şey!
Bireyin sesi hafiftir cıvıltıdan bile
Kim işitir onu?
Karısı mı? Belki
Tabii o da çarşıda değilse
Parti! Milyonlarca sesin oluşturduğu
bir kasırgadır bu!
Yerle bir eder düşman tabyalarını
bu kasırga
Top gürültüsü kulak zarını nasıl yırtarsa…
Vay haline yalnız kalanın
Her zorba efendisidir artık
İki çıplakta olsa olsa bir hamama yaraşır
Ama güçlerimizi partide birleştirdik mi
Titrer düşman
Keser sesini ve zınk diye
olduğu yerde kalır.
Parti! Milyonlarca yapraklı bir eldir!
Korkunç bir yumruk olur sıkıldı mı?
Birey! Ne saçma şey!
Yalnız adam ne kadar hünerli olursa olsun
Yirmi beş-otuz santimlik odunu bile
yerinden oynatamaz,
Beş katlı ev şurada dursun…
Parti! Milyonlarca omuz demektir!
Birbirine sıkıca kilitlenmiş
Dayanarak ve güç vererek birbirimize
geliriz üstesinden
en olmayacak şeylerin…
Parti, belkemiğidir işçi sınıfının!
Parti, davamızın ölümsüzlüğü demektir
Partidir, bana ihanet etmeyecek
olan tek şey
Beynimiz, gücümüz, şanımız
Parti budur işte.
Mayakovski