Geçtiğimiz günlerde 2.Olağan Genel Kurulu’nu tamamlayan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) üç sene önce kuruldu. İlk döneminde üç temel talep etrafında mücadelesini sürdüren Öğretmen Sendikası; üç yıllık pratiği ile meşru, militan bir çizgi izledi. Okullarda eylemler örgütledi, öğretmenleri ara tatilde hukuksuz bir şekilde çalıştıran kurumları bastı, Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve özel sektör eğitim patronlarını sendikayı tanımak ve muhatap almak zorunda bıraktı. Sendikanın kuruluş aşamasında önüne koyduğu temel talepler şunlardı:
1.Belirsiz süreli sözleşme
2.10 No’lu iş kolundan ayrılma- yeni bir eğitim iş kolu
3.Taban maaş hakkının geri kazanılması
Özel sektör eğitim alanında öğretmenler, kurumlarla senelik olarak anlaşır. Sözleşmelerinin süresi bir yıldır. Bu sözleşme tipine “Belirli Süreli Sözleşme” denir. Belirli süreli sözleşme; öğretmenlerin örgütlülüğüne karşı patronların elinde bir sopadır. İnşa edilen örgütlülüğü kırmak ve kıdem tazminatını gasp etmek için kullanılan bir yöntemdir. Eğitim dönemi boyunca örgütlenmede öne çıkan öğretmenlerin, sene sonunda sözleşmeleri yenilenmez. Öğretmenler tatil dönemi boyunca bir iş arama maratonunun içine itilir. Çoğu zaman iş bulamazlar ya da açlık seviyesinde ücretlere çalışmak zorunda kalırlar. Alacakları bir senelik tazminat bile patronlar tarafından ödenmez; dava süreci başlar, yıllar sürer. Öğretmenleri umutsuzluğa iterek mücadelelerine ket vurmaktır temel amaçları.
Burada bahsedilen, ismi bilinen, büyük okullarda yaşanan süreçtir. Bir de merdiven altı kurumlar var. Onlar bir senelik bile sözleşme yapmaz. Dokuz aylık sözleşme yaparlar, öğretmenin sigortasını asgari ücretten yatırırlar. Öğretmenin hem bugününü hem yarınını çalarlar.
Özel sektör eğitim alanında denenen ve sermaye açısından olumlu sonuçlar alınan “Belirli Süreli Sözleşme”, bugün diğer iş kolları için de konuşulur hale geldi.
10 No’lu iş kolu torba iş koludur. Resmi adı “Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar” olarak geçer. 2025 yılı Ocak ayında yayınlanan verilere göre; 10 No’lu işkolunda çalışanların sayısı 4 milyon 469 bin 945’tir. Bu sayı her sene artar. En son geçtiğimiz sene içerisinde çağrı merkezi çalışanlarının iş kolunun dağıtılarak 10 No’lu iş koluna dahil edilmeleri gündeme gelmişti. Bu koşullarda barajı aşmak neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla 10 nolu iş kolu, sendikal örgütlenmeye darbe vurmak, toplu iş sözleşmeleri ve grev hakkını gasp etmek için kurulmuştur.
Bu üç başat talebin içinde en öne çıkanı, taban maaş oldu. Ankara’da meclis parkında ve çeşitli şehirlerde 52 gün boyunca nöbet eylemleri sürdü. Polis barikatlarını aşan öğretmenler meclisin kapısına dayandı, Milli Eğitim Bakanı’nı ve özel sektör eğitim patronlarını sendika ile görüşmek zorunda bıraktı. Bütün bunlar, sendikanın görünürlüğünü ve taban maaş mücadelesinin haklılığını kitlelere kavrattı. Hatta öyle bir noktaya geldi ki, gündemden uzak olan insanlar bile sendikayı “Taban Maaş Sendikası” olarak tarif etmeye başladı.
Taban Maaş talebi nedir?
Özel okulların sayısı daha azken, öğretmenlerin kamudaki işlerinden ayrılıp özel sektörde çalışmaları için, kamudaki meslektaşlarının aldıklarından daha yüksek maaşlar teklif ediliyordu. Bu konuda öğretmenlere güvence vermek ve özel sektöre geçişi teşvik etmek için de, özel sektörde çalışan öğretmenlerin kamudaki denklerinden daha düşük maaşlar alamayacaklarını belirten bir madde, Özel Eğitim Kurumları Kanunu’na eklendi. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın başat taleplerinden biri olarak gündeme gelen ‘Taban Maaş’, hakkı bu maddeyi ifade ediyor.
2014 yılında patronların talebi ve o zaman bakanlık müsteşarı olan Yusuf Tekin’in girişimleriyle taban maaş yasası değiştirildi; özel sektörde çalışan öğretmenler asgari ücrete mahkum edildi. Öğretmen Sendikası, ellerinden alınan taban maaş hakkının tekrar yasalaşması için, sendika kurulduğundan beri mücadele ediyor. Verilen ve verilmeye devam eden mücadelenin kazanımları da oldu. Taban Maaş resmi olarak meslek kanununa eklenmedi; ancak sektörde isim yapmış bazı okullar, öğretmen maaşlarını belli bir seviyenin üstüne çekmek zorunda kaldılar. “Biz zaten taban maaş veriyoruz, yasaya eklenmesine gerek yok” gibi söylemlerle kendilerini aklamaya çalıştılar.
Özel sektör eğitim alanında ücretlerin asgari ücret düzeyinde olması, üç temel talep arasından taban maaş hakkının geri kazanılmasını, diğer taleplere oranla daha ön plana çıkardı. Direngen sendika üyeleri sayesinde bakanlıkla yapılan görüşmeler, öğretmenlerin umudunu arttırdı.
Mayıs-Haziran 2024 sürecinde Ankara başta olmak üzere yürütülen taban maaş eylemleri sürecinde, eylemlerin gücü bakanlığı sendika temsilcileriyle görüşmek zorunda bırakmıştı. Ancak bu süreçte bakanlık, ikili tutum sergiledi. Bakanlıktan bir görevli “taban maaş hakkınızı alacaksınız” derken, hemen ardından bakan “böyle bir konu gündemimizde yok” diyordu. Bir umut veren, bir umut kıran, yeniden umutlandıran, yeniden moral bozan bu açıklamaların hedefi belliydi: Konuyu sürüncemede bırakmak, eylemi uzatmak, direnen öğretmenlerde yorgunluk oluşturmak, sürecin psikolojik üstünlüğünü ele geçirerek sendikanın direnişinde kırılma yaratmaktı. Görüşmeler ve çelişik açıklamalar geldikçe, gerçekten de sendikanın eylem gücü düştü, eylemlere katılım azaldı, eylemcilerin morali bozuldu. Eylemlilik süreci, inisiyatifin sendikada olmasını sağlıyor, sendika üyelerini güçlü ve talepkar kılıyordu. Bu psikolojik savaş, inisiyatifin devletin eline geçmesini sağladı; eylem alanı daraldı; mücadeleci süreç, yerini bakanlık koridorlarına sıkışan diplomatik görüşmelere bıraktı. Ve “hemen kazanım elde edeceğiz” umudu yaratılmışken, somut bir kazanım elde edilmeden, eylem üstelik de “sönümlenerek” bitirildi. Şimdi yine diplomatik görüşmelerle hak almaya çalışan ama bürokrasi kademelerine sıkıştırılan bir sürecin yeniden başlatıldığı görülüyor.
Taban Maaş neden orta vadeli bir mücadeledir?
Özel sektördeki ücretler ve çalışma koşulları, patronların çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir. Özel okullar ilk kurulmaya başlandığında, öğretmenleri bu alana çekebilmek için maaşlar yüksek tutuldu ve bu durum, yasa ile de güvence altına alındı. Bu süreçte eğitim fakültelerinin sayısı artırıldı ve alana yığma yapacak düzeyde mezun vermesi sağlandı. Alanda belli bir doygunluk oluştuktan sonra, çok yönlü bir saldırı dalgası başladı. Bir taraftan kamudaki atamalar sistematik biçimde azaltıldı ve “atanamayan öğretmen” adı altında yüzbinlerce kişilik “işgücü fazlası” oluşturuldu. Aynı dönemde özeldeki ücretler düşürülmeye başlandı. Kamuda atama olanağından yoksun bırakılan genç-yeni mezun eğitimciler, özel sektörün vahşi sömürü koşullarına mecbur bırakıldı. 2014 yılında yasadaki taban maaş maddesi de kaldırılınca, patronların sömürüsü ve baskısı çok daha pervasız, çalışma koşulları çok daha güvencesiz hale geldi.
Patronlar eğitimciye ihtiyaç duyduğunda, devlet yasa çıkarmış, öğretmenleri özel sektöre itmişti; kamuda yer bulamayan, bu nedenle özel sektöre mahkum eğitimci “fazlası” oluştuğunda, devlet yasayı kaldırmıştı.
Tablo, bir bakanın, iki müsteşarın kişisel görüşlerinin çok ötesinde, sistematik bir devlet politikasının tablosudur. Özel sektör eğitim alanı, patron karının çok yüksek olduğu bir alandır. Ve bütün kar politikası, öğretmenlerin ücretlerinin düşük tutulmasına dayanmaktadır.
Bu tabloya şunu da ekleyelim: 10 Nolu iş kolu düzenlemesi, özel sektör eğitimcilerinin TİS hakkını ortadan kaldırmaktadır. Belirli süreli sözleşme ise iş güvencesi hakkını tamamen ortadan kaldırmaktadır.
Özel sektör eğitim alanı, düşük ücretlerle, torba iş kolu ile, belirli süreli sözleşme ile, patron sömürüsünün çok kapsamlı hale getirildiği, kapitalizmin azami kar hırsının en üst düzeyden ifade edildiği, patron-devlet işbirliğinin çok açık olduğu, özel olarak düzenlenmiş bir alandır.
Tek bir fabrikadaki-işletmedeki ücret mücadelesinin bile ne kadar zorlu geçtiğini, yüzde 10’luk zam alabilmek için bile işçilerin nasıl büyük direnişler gerçekleştirdiğini, nasıl büyük saldırılara maruz kaldığını, günlük örnekler üzerinden biliyoruz. Polisiyle, mahkemesiyle, grev yasağıyla devlet patronların yanında yer alıyor, patronların karını korumak için işçilere saldırıyor, gaz atıyor, gözaltına alıyor.
Tek bir fabrikada yüzlerce işçi çalıştıran patron bile, karını korumak için, devletle birlikte tüm gücüyle uğraşıyor. Yüzbinlerce öğretmeni çalıştıran özel sektör patronlarının, kolayca geri adım atması mümkün müdür?
Bu çarkı kırmak kolay değildir. Hele ki sendikanın, öğretmenlerin eylem gücünü arkasına almadan, meclis koridorlarında yürütülen pazarlıklarla, yarın rahatça görevden alınabilecek şu ya da bu kişinin vaadiyle bunu başarmak hiç mümkün değildir.
* * *
Taban maaş hakkının kazanılması uzun soluklu bir mücadeleyi gerektiriyor. Belirli süreli sözleşme altında eğitim kurumlarında her sene yeniden başlayan örgütlenme çalışmaları bir noktada sendikanın ve verilen mücadelenin okullarda kök salmasına ket vuruyor. Torba iş kolu altında toplu sözleşme ve grev hakkının gasp edilmesi alanda kalıcı kazanımlar elde edilmesini daha zor hale getiriyor.
Burjuvazi yüzlerce yıllık bir yönetme deneyimine sahip. Direngen emekçiler sayesinde kazanılan müzakere süreçleri burjuvazinin istediği doğrultuya girdiğinde -eylemlerin sonlandırılıp süreçlerin bürokratik görüşmelere endekslenmesi- emekçileri, yayılacak olan umutsuzlukla birlikte daha büyük bir saldırı dalgası bekliyor.
Yüzlerce yıllık mücadele tarihinin gösterdiği gibi; emekçilere kazandıracak olan, emekçilerin öz gücüne dayanan uzun soluklu ve kesintisiz mücadeledir. İnişler-çıkışlar mutlaka olacaktır ancak kazandıracak olan, emekçi kitlelere güvenmek ve mücadeleyi bırakmamaktır.
Özel Sektör Eğitim Emekçisi