Artvin-Şavşat’ta PDD okuru Murat Tokdemir, 10 Şubat günü gözaltına alındı; 11 Şubat günü mahkemeye çıkartılarak tutuklandı ve Artvin Kapalı Cezaevi’ne konuldu. 5 Mart günü ise tahliye edildi.
Murat Tokdemir, tutuklanma sürecini şöyle anlatıyor:
10 Şubat günü Şavşat girişinde jandarma tarafından durduruldum. Artvin Cumhuriyet Savcılığı’nın araba ev ve işyerim için arama emri olduğunu söylediler. Bunun üzerine ben arama emrini göstermelerini istedim. Telefondan bir şeyler göstermeye çalıştılar. Buna itiraz ettim. Bir süre sonra Artvin Terörle Mücadele Komiseri olduğunu bildiğim şahıs gelerek arama iznini tebliğ etti. Garip olan Trabzon’dan geliyordum ve yolda 4 ayrı yerde kontrol noktasında kimlik kontrolü yapıldığı halde herhangi bir sorun çıkmamıştı…
Arabada yapılan aramanın ardından beni jandarmaya teslim ettiler. Jandarma köye götürdü. Köye gittiğimizde 3-4 minibüs ve bir iki araba dolusu 30’un üzerinde jandarma ve komandonun evin etrafını geniş bir çembere aldığını gördüm. Köyün iki azası da aramaya eşlik etmek üzere hazır bulunuyordu. Eve girdiğimizde orta kat salonun ve mutfağın balkon kapılarının açık olduğunu gördüm. “Bu kapıları siz mi açtınız” diye sordum. “Biz açmadık, zaten eve yaklaşmadan dronla çekim de yaptık” dediler. Jandarma da arama anlarını kameraya alıyordu…
Evdeki dergileri, kitapları şuursuzca yanlarındaki torbalara doldurmaya başladılar. Evin altını üstüne getirdiler. Şiir-roman demeden tüm kitapları, çok tehlikeli suç aletleri bulmuşçasına torbalara koydular…
Bir süre sonra içeri giren jandarmalardan biri samanlıkta iki tabanca bulduklarını söyledi. Bu uygulamalarının 12 Eylül faşizminin bir devamı olduğunu, kitaptan korkan, aydınlanmadan, bilimden korkan bir zihniyeti temsil ettiklerini, komplocu olduklarını yüzlerine haykırdım.
4-5 saat süren aramanın ardından beni karakola götürdüler. Yaptıklarının Emniyet ve Jandarma işbirliğiyle düzenlenmiş bir komplo olduğunu, kitaplarıma suç aleti muamelesi yapan bir zihniyeti tanımayacağımı, yaptıkları aramanın usulsüz ve şaibeli olduğunu, hiçbir biçimde tutanaklarını imzalamayacağımı, ifade vermeyeceğimi ve protesto amaçlı açlık grevinde olduğumu söyledim.
Bir süre sonra kelepçe takarak adli rapor için hastaneye götürdüler. İçimden “umarım kalabalık olur” diye geçirdim; ama hastanede birkaç kişi dışında kimse yoktu. Yine de onları zafer işaretiyle selamlayarak konuşmaya başladım: “Merak edenler için söyleyeyim, adi suçlular gibi kolumuza kelepçe takmalarına bakmayın, asıl susturmak istedikleri beynimiz ve yüreğimizdir. Ben bir devrimciyim. Dereler özgür akmasın diye, ormanlarımız, madenlerimiz rahatça talan edilsin diye, halkımızın emeği daha rahat çalınsın diye susturmaya çalışıyorlar bizleri. Ama ben bugüne kadar olduğu gibi konuşmaya devam edeceğim...” Arkamdan “biz tanıyoruz abi, seni biliyoruz…” diye seslendi biri. Bir hastane çalışanı önce tanımamış, konuştuğumda tanımış; peşimden arabanın yanına gelip hatırımı sordu.
Sabah savcılığa çıkarıldım. Aramanın usulsüz yapıldığını, silah buldukları yerin samanlık olduğunu ama evde bulunmuş gibi tutanak tutulduğunu, evin iki kapısının açık olduğunu, künyesinden yasal olduğu açık seçik belli olan dergilere ve kitaplara “yasak yayın” muamelesi yapılarak şiir kitaplarına varana dek alındığını; arama sırasında köy azalarının da burada bulunduğunu, bu beyanlarımı doğrulamaya hazır olduğunu; kitap ve dergilerin bana ait olduğunu, silahların bana ait olmadığını söyleyerek ifademi verdim. Savcı tutuklanmam istemiyle hakime sevk etti. Hakime de azaların tanıklık için orada hazır bulunduklarını söylememize rağmen, onların ifadelerine başvurmadan tutuklanmam yönünde karar verdi.
25 gün kaldığım Artvin Kapalı Cezaevi ve oranın koşulları başlı başına bir yazı konusudur. Ancak yine de birkaç cümle etmek gerekirse; 10-12 kişilik kapasite için tasarlanmış koğuşlarda 30-35 kişiye varan bir kalabalık söz konusu. 30 kişi ve günde 2 saat sıcak su. Sadece bir tuvalet ve bir banyo var. Kitap konusunda ve birçok konuda kısıtlama var. Örneğin dışarıdan gelen bir kitabın içeriye ulaşması en az iki ayı buluyor. Günde iki kez sayım, açık görüş sonrası extra bir sayım daha vb… Hastaneye ve duruşmalara gitmek tam bir eziyet. Pek çok cezaevinde kullanılmaya başlamasına rağmen görüntülü telefon henüz yok…
Bir bütün halinde düşünüldüğünde ülke genelinde var olan korku iklimini daha da derinleştirmek için toplumun her kesimi keyfi tutuklamalarla sınanıyor.
Benim özelimde, son zamanlarda giderek artan ve genişleyen faaliyetlerin bir yansıması olarak tutuklandığımı düşünüyorum. İçerik olarak asıl rahatsız oldukları ise her gittiğimiz yerde, eylemde, anmada BİRLEŞİK DEVRİMCİ MÜCADELE’ye vurgu yapmamız ve bunu da devrimci pratiğimizle somutluyor oluşumuzdur diye düşünüyorum.