“Barış”, “demokrasi” nakaratlarına karnımız tok. KENDİ GÜCÜMÜZE GÜVENELİM!

Bir yanda artan hayat pahalılığı halkın boğazını sıktıkça sıkıyor, bir yanda tutuklamalarla, kayyumlarla baskı ve şiddet arttıkça artıyor…

Hal böyleyken yeniden “barış”, “demokrasi” sözleri havada uçuşuyor; AKP-MHP blokundan, bu gerici-faşist yönetimden beklenti oluşturuluyor. Erdoğan, Bahçeli gibi faşist liderlere methiyeler diziliyor, “uzun ömürler” dileniyor, defalarca teşekkür ediliyor. Eli kanlı faşistler “barış elçisi” gibi sunulmaya, aklanıp paklanmaya çalışılıyor…

Hem de yıllardır baskı ve zulüm gören, asimilasyona ve soykırıma uğrayan Kürt halkının “sözcüleri” tarafından…

Erdoğan-Bahçeli ikilisinin “terörsüz Türkiye” dediği “yeni süreç” başladığından beri, eski film yeniden sahneye kondu ve “barış”, “çözüm”, “demokrasi” nakaratları ortalığı kapladı. Öcalan’ın beklenen mesajıyla birlikte bu nakaratlar ve faşist liderlere güzellemeler ifrata vardı.

Neyse ki halkın bu nakaratlara artık karnı tok! Nitekim Kürt halkında ve işçi-emekçi kesimde bir karşılığı olmadı. Ne önceki heyecanı yaratabildiler, ne de boş umut ve beklentiye sokabildiler. Aksine başlangıçtaki temkinli bekleyiş, son mesajla birlikte yerini hayal kırıklığına bıraktı.

Halk ne yaşadığını biliyor! Gerçekleri ters yüz ederek onları kandıramazsınız! Yaşadıklarına değil, söylenenlere inanmasını bekleyemezsiniz! Her defasında aynı yalanlarla oyalayamaz, arkanızdan sürükleyemezsiniz!

Diyarbakır’da, Van’da, Irak Kürt Yönetimi’nin merkezlerinde Öcalan’ın mesajını dinledikten sonra tepkisini büyük bir sessizlik içinde ortaya koyan Kürt halkı, bu gerçeği burjuva politikacılara bir kez daha gösterdi.

Sözde “barış”ın karşılığı, yeni anayasa ile AKP-MHP yönetiminin ömrünü uzatmak mı olacak?

Egemenler böyle planlar yapıyor olabilir. Fakat planları her zaman tutmaz. Son sözü işçi ve emekçiler, ezilen halklar söyler.

En başta işçi sınıfı hareketlenmiş durumda. Grev yasağına karşı fiili grevleri sürdüren ve taleplerini önemli oranda almayı başaran metal işçileri, kazanmanın yolunu gösterdi. Kadınların ağırlıkta olduğu Polonez işçileri, Somalı madenciler Ankara hedefiyle barikatları aşa aşa yürüdü. Antep tekstil işçileri tüm kuşatmaya rağmen günler süren eylemler yaptılar. Çayırhan maden işçileri yeniden özelleştirmeye karşı mücadeleyi başlattılar.

Çayırhan işçileri 100 günü aşkın süredir eylemlerini sürdürüyor. 20 Kasım’da 500 madenci, kendilerini maden ocağına kapatmıştı. Yerüstünde kalanlar ise Ankara’ya yürümüşlerdi. Bunun üzerine Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, ihalenin 4 Mart’a ertelendiğini açıkladı. Sendika da Mart ayına kadar bekleme kararı aldı. Oysa işçilerin talebi, erteleme değil, satışın iptal edilmesiydi. Aradan geçen sürede iptal gerçekleşmedi. Bunun üzerine işçiler yeniden maden ocağını işgal ettiler. Yerin 800 metre altında eylemlerini sürdüren madenciler, Çayırhan Termik Santrali’nin zarar etmediğini, öyle gösterilerek Ciner Grubu’na peşkeş çekildiğini söylüyorlar.

Çayırhan işçileri özelleştirme ile neleri kaybedeceğini çok iyi biliyor. Zaten özelleştirme gerçekleşmeden lojmanları boşaltmaları istendi. Kiraların astronomik rakamlara çıktığı bir dönemde, madenciler başlarını soktukları evlerinden de atılmakla karşı karşıyalar. Daha önemlisi, özelleştirildiğinde işçi kıyımı yaşanacağını, geriye kalanların düşük ücretle uzun saatler çalıştırılacağını ve tıpkı Soma’da, Ermenek’te olduğu gibi ölüme terkedileceklerini biliyorlar. Onun için özelleştirmeyi durdurmaya çalışıyorlar.

* * *

AKP dönemi özelleştirme saldırısının bir furyaya dönüştüğü dönemdir. Kamuya ait fabrikalar, topraklar, madenler yok pahasına emperyalist ve işbirlikçi tekellere satıldı. Ülkenin taşı-toprağı-suyu zehirlendi, dağları tıraşlandı, denizleri dolduruldu… Azami kar uğruna sadece insanların değil, hayvanların, bitkilerin tüm canlıların hayatı hiçe sayıldı.

Bu talan ve yağma ile karlarına kar katan TÜSİAD patronları da “demokrasi”den dem vurarak sözde yönetimi eleştiriyor!

Büyük patronlar kulübü TÜSİAD, 14 Şubat’ta gerçekleşen genel kurulunda, kayyumlar ve tutuklamalar konusunda AKP-MHP yönetimini eleştirdi. Bunun üzerine TÜSİAD yöneticileri Ömer Aras ve Orhan Turan gözaltına alındı ve yurtdışı yasağı konularak serbest bırakıldı. Bu durum kafaları karıştırdı.

Oysa ne TÜSİAD’ın “demokrasi” diye bir derdi vardı, ne de Erdoğan yönetimi işbirlikçi burjuvaziden azade, onların üzerinde bir yönetimdi. Fakat bu durum her ikisine de yaradı. TÜSİAD, sanki AKP-MHP’nin anti-demokratik uygulamalarına karşıymış gibi göründü. Erdoğan yönetimi de TÜSİAD üyelerini gözaltına alacak kadar güçlü görünmüş oldu!

Egemen klikler arasında çelişkiler kimi dönem çatışma boyutuna varabilir. Bunun arkasında her zaman ekonomik çıkarlar vardır. Hükümetleri de bu doğrultuda kullanabilirler. Fakat bu düzende hiçbir hükümet, sınıf olarak burjuvaziyi karşısına almaz. Aksine onlara hizmet eder, karlarını maksimize etmeye çalışır. AKP de yıllardır öyle yapmıştır, başka türlü işbaşında kalması mümkün değildi. “OHAL’i sizin için ilan ettik, bakın hiç grev oluyor mu” diyen, kendi dönemlerinde ne kadar kar rekorları kırıldığını söyleyen bizzat Erdoğan’dır.

* * *

TÜSİAD’ın veya muhalif partilerin “demokrasi”, “barış”, “çözüm” nakaratları göz boyamaya dönüktür. Barışı da demokrasiyi de geliştirecek olan işçi-emekçi hareketidir. Kendi gücümüze güvenelim! Bir metal işçisi, “biz direnerek kazandık” diyor ve işçileri örgütlenmeye çağırıyor! Örgütlenmek ve direnmek dışında çözüm olmadığını, işçiler kendi deneyimleriyle öğreniyorlar.

Bunlara da bakabilirsiniz

Tutuklanan öğrenciler için Samsun’da eylem

Samsun Emek ve Demokrasi Güçleri, “ÖĞRENCİLERİMİZ, GENÇLERİMİZ, ÇOCUKLARIMIZ SERBEST BIRAKILSIN!” talebiyle 12 Nisan Cumartesi günü …

Şişli Belediye işçileri tutuklamalara, kayyuma karşı ve alacakları için eylem yaptı

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve diğer belediye çalışanlarının tutuklanmasının …

Kayyum atanan Şişli Belediyesi önünde miting

Saraçhane mitinglerinin bitmesinin ardından, CHP her hafta sonu bir ilde, her Çarşamba İstanbul’un bir ilçesinde …