İstanbul Depremi ve yaşananlar

Deprem yine tüm şiddetiyle varlığını hissettirdi. Hem de uzun süredir beklenen İstanbul’da!..

23 Nisan günü Marmara Denizi’nde yaşanan 6.2 şiddetindeki deprem, başta İstanbul olmak üzere çevre illeri salladı. Ve her depremde yaşanan sorunlar bir kez daha kendini gösterdi. Çekmeyen telefonlar, trafiğin kısa sürede kilitlenmesi, sığınacak yer sorunu vb…

Neyse ki, deprem denizin onlarca kilometre altında olduğundan karaya yansıyan şiddeti zayıflamıştı, dolayısıyla yıkıcılığı fazla değildi; ölü yoktu mesela, yaralananların çoğu da pencereden dışarı atlayanlardı. Elbette çürük binalardan yıkılanlar ya da hasarı artanlar oldu.

Bu kadar kolay atlatılmasına rağmen, depremin yarattığı sorunlar yakıcı bir şekilde hissedildi. Kendini evin dışına atanlar, bırakalım “toplanma alanı”nı, oturacakları bir bank, bir park bulmakta zorluk çektiler. Çünkü buralar ya AVM ya da rezidans, site vb. binalarla dolmuştu.

İnsanlar yol kenarlarına, meydanlara toplanmak zorunda kaldı. Ama İstanbul’un en büyük meydanlarından Çağlayan Adalet Sarayı’nın önü, yine polis bariyerleriyle çevriliydi; Gezi Parkı’nda çadır kurmak isteyenlerin çadırlarını polis kaldırmıştı. Halk yine kendi kaderiyle baş başa bırakıldı. Birkaç yerde belediyeler çorba ve çay dağıttılar, o kadar… İstanbullular geceyi sokaklarda, parklarda, kendi çabalarıyla oluşturduğu derme-çatma çadırlarda geçirdi. Ya da yer bulamamaktan veya soğuktan dolayı önemli bir kısmı da hasarlı da olsa evlerine yeniden girdiler.

Her krizi fırsata çevirmekte ustalaşan, halkın yaşadığı felaketleri rant ve kar kapısı haline getiren AKP-MHP yönetimi, tüm maharetiyle yine işbaşındaydı. Bahçeli arka arkaya yayınladığı açıklamalarda, yaşananların tek sorumlusunu, şu anda Silivri’de hapis yatan İmamoğlu’ymuş gibi gösteriyor, İstanbul Belediyesi’ne kayyum atamanın yollarını düzlüyordu. Erdoğan başkanlığında toplanan Afet Merkezi’nde ise, İstanbul Belediyesi’nden tek bir görevli yoktu, buna karşın AKP il başkanı da orada bulunuyordu.

Bir de hiç sıkılmadan “el ele vererek bunların üstesinden geleceğiz” mesajları verdiler. Yine halk can derdindeyken, onlar siyasi ve ekonomik çıkar derdindeydi!…

Depremin ertesi günü çadır fiyatları, kiralık ve satılık evlerin fiyatları neredeyse ikiye katladı. Hem deprem korkusuyla, hem de okulların iki gün tatil edilmesiyle, İstanbul’dan uzaklaşmak isteyenlerin sayısı artınca, uçak ve otobüs fiyatları fırladı. Kapitalizmin her şeye kar gözüyle bakan insanlık-dışı iğrenç bir sistem olduğu bir kez daha görüldü.

Bu kadarla da kalmadı. O andan itibaren “beklenen deprem bu muydu” tartışması başladı. Deprem uzmanları yine birbirinden çok farklı açıklamalar yaptılar. Kimisi İstanbul’da bir daha deprem olmayacağını, tehlikenin geçtiğini söylerken; kimisi 7’nin üzerinde şiddette bir depremin mutlaka olacağını, bu depremin o deprem olmadığını söylüyordu. Bildik “depremde yapılması gereken şeyler” üzerine etkili ve yetkili kişilerin nasihatlarını dinledik yine… Sanki halk duyarsızlığından, vurdumduymazlığından dolayı hasarlı evlerde oturuyormuş, depremde yaşananlar halkın cehaletinden kaynaklanıyormuş gibi…

AKP-MHP yönetimi her zaman yaptığı gibi suçu CHP’nin üzerine atarken, CHP’li belediyeler ve CHP yönetimi de hükümete veryansın ediyordu… “Tencere dibin kara, seninki benden kara” misali onlar söz dalaşı ederken; her defasında ölen, acı çeken, ezilen yine halktı.

1999 Gölcük Depremi’nden bu yana aradan geçen 26 yılda, işbaşına gelen hükümetler ve belediyeler bugüne dek ne yaptı?  Kesilen deprem vergilerini kapitalistlerin cebine aktardılar. Yeşil alanları betonla doldurdular. “Kentsel dönüşüm” adı altında vahşi kapitalizmin rant sistemi işledi; çoğu insan evinden yurdundan oldu.

En son Hatay Depremi sonrasında yapılanlar ortada! Depremzedeler günlerce enkaz altında kaderine terkedildi. Halkın yardım seferberliği engellendi, Kızılay parayla çadır sattı! Arkasından “rezerv alan” adı altında halkın evine, toprağına çöktüler!

Ne sözde bilim insanları ne de burjuva siyasetçiler, hiçbiri doğruyu söylemiyor! Depremde, selde, yangında, her doğa olayını bir felakete çeviren bu sistemin kendisidir. Halkın örgütlenmekten, özsavunma birimleri yaratmaktan başka çaresi yoktur. Sadece ve sadece örgütlü gücüyle ayakta kalabilir, taleplerini dayatabilir ve yaşama geçirebilir.

Son İstanbul Depremi’nin bir kez daha gösterdiği gerçek budur.

Bunlara da bakabilirsiniz

Sırrı Süreyya Önder sonsuzluğa uğurlandı

DEM Parti milletvekili Sırrı Süreyya Önder 3 Mayıs günü hayata gözlerini yumdu. 15 Nisan günü …

1 Mayıs Alanı Taksim Meydanı

Tertip Komitesi buluşma yerini ve saatini Şişli Camii-10:30 olarak açıklamıştı. Ancak bir gün öncesinde devletin …

Fransa 1 Mayısı’nda sınıfa karşı sınıf savaşı

Yaşamın ve doğanın tahribatına dur demenin, emeğin geleceğine sahip çıkmanın günü oldu 1 Mayıs. Bir …