Bizim coğrafyamızda her 1 Mayıs kendine özgü koşullar içerisinde kutlanır. 2025 1 Mayıs’ına gençlerin kitleleri de arkasına alarak büyüttüğü bir demokrasi hareketiyle girildi. 19 Mart’ta Beyazıt’ta barikatları aşarak başlattığımız demokrasi mücadelesi ya sönümlenip gidecek ya da devrimci bir sıçramaya dönüşüp işçi sınıfının ideolojik öncülüğüyle buluşacaktı.
Gençlik için Taksim’in özgürleştirilmesinin iki anahtarı vardır: Birincisi, tüm üniversitelilerin tek ve merkezi örgütlülüğünün sağlanması. İkincisi ise sendikaları Taksim iradesine sahip çıkmaya zorlamaktı.
Günler öncesinden mahalleli ve üniversiteli gençliğe afiş, bildiri ve ajitasyonlarımızla çağrı yapmaya başlamıştık. Taksim çağrısı yapan bir bildiriyi ilk kez ellerinde gören üniversiteliler, “Taksim’e gidenler de varmış” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler. Reformist partilerde örgütlü gençler ise “Biz Kadıköy’e gideceğiz, Taksim’e zaten giremeyeceksiniz” diyerek bağlı oldukları kurumların geri tutumlarını yansıtıyorlardı.
Bu durumu yadsımamak gerekiyor tabi. Artık ML olduğu iddiasını taşıyan gençlik örgütleri bile rahatça girip çıkılabilen birer öğrenci kulübüne dönüşmüş durumda. Kitle örgütlerinin eylem çağrıları sosyal medya hesaplarından yapılıyor. Üniversiteleri temsil iddiasıyla hareket eden birbirinden bağımsız gruplar mevcut. Bu gruplar bazı reformist partilerin taban örgütleri gibi çalışıyor. Dar grupçu anlayışlarından kaynaklı gençliğin demokratik merkezi yapısını kurma sorumluluğu ile hareket etmiyorlar. Gençliğin dinamizmini kendi değirmenlerine taşımak istiyorlar, fakat bu dinamizm düzen dışına çıkmakta ısrar gösteriyor. Bu ısrar mücadelenin her bir eşiğinde, devrimciler ve reformistler arasındaki ayrımı daha net biçimde ortaya koyuyor.
Bu ayrım bugün sıra arkadaşları Mecidiyeköy’de direnirken, işkenceyle gözaltına alınırken, Kadıköy’de devrimciliğin kolayına kaçanlar için bir utanç tablosuna dönüşmüştür. Kavganın en önüne atılmak isteyen gençler bu yapılardan birer birer istifa ederken, onların yerini lümpen gençlik dolduruyor.
6 Mayıs’ta Denizleri andığımız günlerdeyiz. Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının parlamentarizme karşı verdikleri mücadeleyi, TİP’in içinden nasıl DÖB ve Dev-Genç gibi bütün bir kuşağa mal olmuş gençlik örgütlerini çıkardıkları tekrar hatırlanmalıdır.
“Düşmesin bizimle yola / Evinde ağlayanların gözyaşlarını / Boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar.”
Üniversite öğrencileri olarak DİSK’i Kadıköy’den vazgeçirmek için yoğun çaba sarf ettik. 24 Nisan günü toplantılarının olduğu saatte DİSK Genel Merkezi’nin önünde bir araya geldik. “İşçi Gençlik El Ele Genel Greve” diyerek göstermelik iş durdurmayı yeterli bulmadığımızı, üniversiteliler olarak genel direniş için hazır olduğumuzu ve öncü sınıftan gelecek işareti beklediğimizi haykırdık. “1 Mayıs Alanı Taksim Meydanı” ve “Öğrenciler Taksim’de DİSK Nerede” sloganlarıyla sendika bürokrasisine karşı, devrimci sendikalardan yana tavrımızı ortaya koyduk. İlerleyen süreçte onlara “Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu” ibaresindeki “devrimci” sözcüğünü hatırlatmak için toplantılarına katıldık.
19 Mart’ta öğrencilerin, gençliğin ve halkın barikatları aşarak başlattığı bu mücadele sürecini, ancak barikatları yeniden aşarak büyütebileceğimizi, Kadıköy’ü asla kabul etmeyeceğimizi ve hiçbir koşulda oraya çekilmeyeceğimizi açıkça ilan ettik. Karşılığında ise Taksim için valilik izni olmadığı ve kitlesel 1 Mayıs için Kadıköy’e gidilmesi gerektiğine dair palavralarla karşılaştık. İşin komik kısmı ise söylediklerine kendileri dahi inanmıyordu. Kadıköy’e gösterilen katılım, hiçbirimizi yanıltmayacaktı. Biz toplantıdayken arkadaşlarımızın polis ablukasına alındığı haberi geldi. Arkadaşlarımızın yanına gitmek için ayağa kalktığımızda, Silivri’den henüz çıkmış yoldaşlarımızın gözlerinin içine baka baka “gözaltından korkmayın” diyebilecek kadar alçaldılar.
Yarının Proleter Devrimcileri olarak ilan ediyoruz; biz bu ülkenin geleceği ve aydınlık yüzüyüz! Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin mirasçısıyız! Gördüğümüz muameleleri unutmayacağız, affetmeyeceğiz!